Ender Helvacıoğlu
“Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur.” Hoşlanmadığım laflardan biri. İlk kez kimin söylediğine dair rivayet muhtelif. Cicero’ya ait olduğunu iddia edenler de var, Fransız ahlakçı La Bruyer’e ait olduğunu da. İlk kez hangi “karamsarın” söylediği önemli değil; çok umut kırıcı, heyecan kırıcı, eylem kırıcı bir söz. Söylenebilecek her şey söylenmişse, ne diye yeni bir şeyler bulmaya çalışılsın ki… Belki saçmalamayı engellemek için söylenmiş olabilir. Ama insanların saçmalama özgürlüğü de olmalı. Büyük buluşlar en başta hep saçma gelmiştir mevcut paradigmanın savunucularına. Bırakın insanlar yeni şeyler söylesinler. Yüzde 99’u saçma olacaktır, doğru. Ama tarih yüzde 1’ler üzerinden yürür. 99 saçmalık göze alınmadan 1 buluş yeşeremez.
“Tarih tekerrürden ibarettir” de böyle bir laf. Bu söz de Churchill’e atfedilir, ama daha eski kökleri olsa gerektir. Son derece tutucu bir laf. Söyleyen geçmişten ders almak gerektiğini vurgulamak için söylemiş olabilir; ama sonuç itibarıyla bir düzen lafı, egemen lafı… Oysa toplumlar “tekerrürler” üzerinden gelişmezler; tekerrürün kırıldığı ve yadsındığı noktadır gelişim, devrim ve ileri atılım. Tarih tekerrür etseydi, bir tarih de olmazdı ki… Tekerrür denilenler geniş sürecin olgularıdır. Geniş süreç kavranamazsa eğer, o sürecin belirlediği olgular tekerrür sanılır. Ama her süreç gibi en geniş süreç de genişliğiyle orantılı bir büyük yenilikle sona erecektir. Tekerrür sanılan peşi sıra gelen olgular arasındaki küçük farklar birikerek o büyük yeniliğe yol açarlar.
Ben Herakleitos’tan yanayım. “Her şey akar” diyerek bir akış kuramı geliştiren, Antik Yunan felsefesinin Sokrates öncesi delidolu olduğu zamanlarının Anadolulu (Efesli, Miletli) doğa filozofu. “Aynı ırmakta iki kez yıkanılamaz” (“Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar”) diyen değişimin filozofu.
***
Toplumsal süreçlerde doğrular tekrar etmez. Doğruyu her zaman yeniden bulmak ve keşfetmek gerekir. Doğru, geçmişte bulunamaz. Doğru, keşfedilmelidir.
Devrimcilik, sürekli bir keşif çabasıdır. Çünkü zaman ve mekân (Herakleitos’un ırmağı) değişmiştir; dolayısıyla doğru da değişmiştir.
Anılardan devrim çıkmaz; olsa olsa devrimin nasıl yapılamadığı çıkar. Devrimin nasıl yapılacağı ise keşfedilmelidir.
Ama atalarımız bir de “geçmişi olmayanın geleceği olmaz” buyurmuşlar. Geçmişe öykünen tutucu bir söz müdür bu? Böyle değerlendirmek atalara haksızlık olur. Bence geleceği aramaktadır bu sözü söyleyenler. Herakleitos’un ırmağına atlayanlara geniş süreç uyarısı yapmaktadırlar. Mesele ırmağa kapılıp gitmek değil ki. Mesele ırmağın yatağını (geniş süreci) kavramak. Ve mümkünse o yatağı değiştirmek… Atalarımız, ırmağa atlama cesareti gösteren devrimcilere, ırmağın yatağını kavrama ve değiştirme (yani devrim yapma) tüyosu vermişler.
Marx ve Engels de çok kafa yormuşlar bu konuya. “Özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır” demişler. Sonra daha da geliştirmişler: “Kavramak yetmez, değiştirmek gerekir”. Çoğumuz kavrayanların değiştireceğini sanır, ama bu önerme aslında baş aşağı durmaktadır. Marx ve Engels birlikte şu sonuca varmışlar: Değiştirenler kavrar!
Kısacası, Herakleitos ustanın ırmağı daha çok su kaldırır.
***
Kıssadan hisse: Cumhuriyetin kazanımları meselesine de, sosyalizmin kazanımları meselesine de bu bakış açılarıyla yaklaşmak gerekir. Kazanımlar vazgeçemeyeceğimiz mirasımızdır, ama geleceği kazanmak için yeterli değil. Konuya böyle yaklaşmazsak ancak bir mirasyedi (hatta fazla ısrar edersek tutucu) oluruz, devrimci değil. O kazanımların, geleceğe uzanmaya çalıştığımızda bir değeri var.