Ana Sayfa Bilim Gündemi Cahil ve özgüven

Cahil ve özgüven

1134
0

Hüseyin Karakuş

Günümüz dünyasında, insana ve insanlığa, hatta doğaya düşman, üç büyük güç vardır. Devlet, din ve milliyet. Her üçü de gerçek değildir. Doğada yoktur. Sanaldır. Her üçü de insanlar tarafından, insanlığa hizmet etsin diye yaratılmış, ama verimlilik ömrünü tamamlamışlardır. Artık vazgeçilmez değildirler. Şimdi hâkim sınıfların güvenliğini ve devamlılığını sağlamak için varlıkları devam ediyor. Her üç güç de, hâkim sınıfların yasalarından yararlanarak, halkların cehaletinden beslenerek, yeni görevlerini yapıyorlar. Bugün bilimden, mantıktan, demokrasiden, akılcılıktan söz eden toplumlarda, bu güçleri hâkim kılmak için göz göre göre aptalca çelişkiler yaşanmaktadır.

Düşünün: Bir insanın saçını kesmek için berberlikle ilgili özel eğitim ve diploma zorunluluğu varken, halkları yok edecek savaşlara karar veren, ülkenin kaderini belirleyen siyasetçilerin mezun olmak zorunda oldukları siyaset okulu yoktur. Entrikayı ve yalakalığı en iyi beceren yüksek okul mezunları, rahatlıkla devlet başkanımız olabilir.

Okumuş eğitimli gençler, 18 yaşına basmadıkları için oy kullanamazken, eğitimsiz kör cahil insanlar 18 yaşından büyükler diye, ülkeyi yönetecek siyasetçileri seçiyorlar.

65 yaşından sonra noterde vasiyet için aklı başındadır raporu istenirken, ülkeyi yönetecek iktidara aday olan 65 yaş üstü siyasetçilerden aklı başında raporu istenmiyor. Sandık başında, cahil, aldatılmış milyonlarca kişi oy kullanarak, kendileri gibi cahil politikacıları başımıza getiriyorlar.

On binlerce genç birkaç ay süren zorunlu askerlik sırasında ülkeyi dört beş yıl yönetecek iktidarı belirlemek için oy kullanamazken, subaylar, kendilerine öldür emrini verecek politikacıları seçmek için, sandık başına gidebiliyorlar. Ahmet Kaya’nın deyimiyle…

Doğada hayatta kalma güdüsü, toplumda kendini diğer insanlara fark ettirme ve kabul ettirme becerisi, özgüvendir. Bütün memelilerde ve insanlarda kalıtsal olarak özgüven vardır. Zihniyetin ve kişiliğin oluşum evrelerinde özgüven, eğitim ve yaşama bağlı olarak ya güdükleşir ya da yetkinleşir. Bir insanın kendini fark ettirme aşamasından başkalarını etkileme aşamasına geçişi özgüven artışı sayesinde olur.

Genetik bir servet olan özgüvenin tıpkı zekâda olduğu gibi onur, ahlak, vicdan, utanma gibi erdemleri yoktur. Özgüvenin toksik yani zehirlenme düzeyi kibir ve megalomanlıktır. Özgüveni kibir düzeyine varmış kişinin toplumsal tehlikeye dönüşmesi, ona inanan özgüveni eksik kişilerin, kitlesel düzeyde çokluğundan kaynaklanır.

Sosyal yaşamda insan özgüvensiz yaşayamaz. Toplumda hiç kimsenin varlığını fark etmediği, iletişim kurmadığı insan olamaz. Özgüven eksikliği yaşayan insan, bunu kendi dışındaki güven odaklarıyla ilişki kurarak giderir. Cahil özgüvenli ile cahil özgüvensizin ilişki kanalı ortak güç ve kutsallara yani devlete, dine ve milliyete sahip çıkmaktır. Bu sayede özgüven aktarımı olur, zayıflar kendilerini daha güçlü hissederler.

Hatırlayın: Hitler öncesi Alman İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştı. Tanrının kılıcı Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm bile dönmemek üzere ülkeyi terk etti, Hollanda’ya yerleşti. Alman toplumu iç savaş, açlık ve hastalıkların pençesinde kitlesel çöküntü yaşamaktaydı.

Bu çöküntü içinde bir onbaşı, başı dik, omuzlar kalkık, vatan-millet nutuklarına başladı. Çelimsiz, karakaşlı kara gözlü adam; meydanlarda mavi gözlü sarı saçlı Alman ırkının üstün ırk olduğunu anlatıyordu. Almanlar aradıkları özgüveni, bu megalomanın söylediklerinde fazlasıyla buldular ve onunla birlikte ölüme koştular. İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanın ölümüne neden oldular. Hitler iktidarı, birey kitle özgüven aktarımının en çarpıcı örneğidir.

Elbette özgüven esas olarak olumlu bir özelliktir. Onu olumsuzlandıran, cahillikle olan bağlantısıdır. Cahil kelimesi Arapça cehl kökünden türetilmiştir ve bilmeyen anlamına gelir. Cehalet, gündelik yaşanan ve hızla bulaşan cahilliktir. Hızla bulaşır çünkü düşünmek, sorgulamak gibi yorucu özellikleri yoktur. Söylenenlere inanmak yeterlidir. Cehaletin üç boyutu vardır: Bilgisizlik, görgüsüzlük ve sorgusuzluk.

Bilgi, niçin, nasıl, nerede sorularına yanıt arayan, bilimle ilgili alandır. Genellikle okumak ve eğitimle gerçekleşir. Cahilin bilgi kaynağı oradan buradan duyduklarıdır.

Görgü, sosyal yaşamla ilgili alandır. Çok kültürlü, hoşgörülü sosyal yaşamla gerçekleşir. Cahil hoşgörüsüzdür. Yarattığı ahlak ve din kutsallarının içine herkesi hapsetmek ister.

Sorgu, her şeyi ne, niye diye tartışan felsefeyle ilgili alandır. Tabuların, kutsallıkların ve yasakların olmadığı özgür ortamda gerçekleşir. Cahil, tabu ve yasakların savunucusu, özgürlüğün düşmanıdır.

Eğitim ve öğrenimden geçmemiş, okumayan yani bilgilenme kaynakları olmayan, farklı kültürel dokuya sahip insanlarla ilişkisi olmayan, her duyduğu ve öğrendiğini sorgulamadan sahiplenen ve kutsayan insanın, büyük bir özgüvenle kendisi gibi yetişmiş diğer insanları etkilediğini ve yönlendirdiğini düşünün. Ortaya Haçlı seferleri gibi, Moğol istilası gibi, Hitler’in ordusu gibi insanlara ölüm ve elem yayan bir güç çıkar.

Özgüvensiz cahil kitlenin harekete geçmesi için üç motivasyona ihtiyacı vardır. Kutsal tanrıya kul olmak, seçkin ulusa ait olmak, güçlü devlet ve liderin emirlerini uygulamak.

Dinciler cahile, “Bize katılırsan Tanrı seninle birlikte olacak” derler. Mademki Tanrı’dan büyük güç yoktur, Tanrı’yla birlikte olduğunu düşünen cahil, artık cennetlik olduğunu zanneder. Büyük bir özgüvene sahip olur,

Milliyetçi reisler cahile, “Sen seçilmiş ve üstün olansın” derler. Cahil insan övüldüğünde kendini tanrının sevgili kulu zanneder. Tanrı cahili ve cemaatini özene bezene yaratmış, diğerlerini, onların hizmetine vermiştir. Buna karşı çıkanları asıp kesmek ilahi bir görev olur.

Tarikatçı şeyhler ve ırkçı şefler “Bu lider sana Tanrı tarafından gönderildi” derler. Kutsanmış lider, artık Tanrı’nın dünyadaki temsilcisidir. Onunla ölüme gidilir. Hele bir de lider, öbür dünya ve cenneti pazarlıyorsa, ölüme güle oynaya gidilir. Bu durum, günümüzde dinciliğin ve milliyetçiliğin arka çıktığı, teokratik düzenlerde kendini gösterir.

Doğrusun, yücesin, hak ediyorsun. Cahile bu şiarı aşılayın, dünyanın altını üstüne getirsin.

Onun doğru yolda olduğunu, Tanrı’yla gösterin. Öyle ya “Tanrı hep doğrudur, yanlış yapmaz. Tanrı seninle birlikte, demek ki sen doğruyu yapıyorsun” deyin. Cahil korkmadan ölüme gider.

Onun yüce olduğunu, ırkçılıkla gösterin. Yüce bir ulusun evladısın deyin. Seçilmiş insan Tanrı’nın sevgili kuludur. Her şeyiyle özenle yaratılmıştır. Bu dünyanın bütün nimetleri ve öbür dünyanın cenneti onun içindir. Bir yerleri talan ederken şehit düşenler, cennete girmeyi peşinen hak etmişlerdir.

Onun her şeyi hak ettiğini, ganimetlerle gösterin. İstila edilen yerlerde, sahiplerini öldürerek elde edilen ganimetleri, gözü dönmüş cahiller arasında paylaştırın. Esir alınan gençleri köle olarak; kadınları, kızları cariye olarak cahilin hizmetine sunun. Seçilmiş olduğuna tam ikna olur.

Bütün kötülüklerin kaynağı cehalettir. Cehalet milyonlara hâkimdir. Cehalet, kötülüğü besler, büyütür. Bunu bilen kötülüğün temsilcileri siyasetçiler, dinciler ve milliyetçiler cehalete özgüven aşılayarak ayağa kaldırırlar ve istedikleri gibi kullanırlar.

Çocuklarınıza kitap okumayı öğretin, cehaleti durdurun.