Ana Sayfa Dergi Sayıları 244. Sayı Kitapçı Rafı

Kitapçı Rafı

155

İnsanlığın Pi Noktası: Yapay Zeka
Hasan Kurtboğan, Nobel Bilimsel Eserler, 2024, 166 s.
Yapay zekâ, insanlık tarihinin en heyecan verici keşiflerinden biri olarak günümüzde öne çıkmış hatta hayatımızın neredeyse her alanında etkisini hissettiğimiz bir teknoloji hâline dönüşmüştür. Öyle ki “yapay zekâ”, gelecekte daha da yaygın bir şekilde “İnsanlığın pi noktası” olmaya hiç şüphesiz devam edecektir. Bu bağlamda bu eser, yoğun bir emek ve araştırma sonucu hazırlanmış, okurların ve araştırmacıların kullanımına sunulmuştur. Öte yandan bu eserle birlikte yapay zekânın, günümüzdeki ve gelecekteki önemini vurgulamak ve okuyucuların, bu alandaki temel kavramları, teknolojileri ve uygulamaları anlamalarına yardımcı olmak için yapay zekânın temel prensiplerinden başlayarak tarihçesine, farklı türlerine, amaçlarına yer verilmektedir. Aynı zamanda okuyucuların konuya daha derinlemesine hâkim olmalarını sağlayabilmek için yapay zekâ uygulama örneklerine dair de geniş bir perspektif sunulmaktadır. Ayrıca eserin ikinci bölümünde, yapay zekâ algısının, çalışan performansına etkisini belirlemeyi amaçlayan kapsamlı bir araştırma ile birlikte yazarlar tarafından geliştirilen ve araştırma kapsamında kullanılan yapay zekâ algısı ölçeğine de yer verilmektedir. Yapay zekâ teknolojisinin önemini anlamak ve bu teknolojileri etkin bir şekilde kullanmak, günümüzün ve geleceğin iş dünyasında hayati bir öneme sahiptir. Dolayısıyla bu eserin, yapay zekâ konusunda okurlar ve araştırmacılar için önemli referans kaynaklardan biri olması, böylelikle yapay zekâ alanındaki temel bilgi birikiminin artırılması hedeflenmektedir.

Tıp Etiği – Kısa Bir Giriş
Michael Dunn, İş Bankası Kültür Yayınları, 2024, 160 s.
Bu kitapta tıp etiğinin genetik, modern üreme teknolojileri, kaynakların dağıtımı, ruh sağlığı, tıp araştırmaları gibi alanlardaki katkılarını ele alınıyor. Bölümlerin içinde, tıp etiğinden yararlanılan farklı örneklere yer verilmiş. Tüm bölümlerin ortak noktası, akıl yürütme ve tartışmanın merkezi önem taşımasıdır. Tıp etiğinin özünde akılcı bir konu olduğu kanaatinde olan yazar, okuru akıl yürütme becerilerini geliştirmeye etik argümanlarını kuvvetlendirmeye davet ediyor. Tıp etiği, ötanazi gibi zor ahlaki sorulardan sağlık kaynaklarının adil dağılımı gibi siyasi kararlara dek uzanan kapsamıyla medyanın ve halkın ilgisini çekmeye devam ediyor. Alanın önde gelen isimlerinden Tony Hope ve Michael Dunn, ruh sağlığından üreme tedavilerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan bu etik alanında kılavuz rolü oynayan ilkeleri ve akıl yürütme araçlarını, somut vaka karşılaştırmaları eşliğinde açıklamaya çalışıyorlar. Pratik uygulamalarda tıp etiği uzmanlığına giderek daha sık başvurulması, klinik ortamdaki sağlık profesyonellerinin kararlarını destekleyici bir rol oynuyor. Küreselleşme çağında tıp etiği sadece sağlık hizmeti uygulamalarında değil, politikalarda ve hukuki kararlarda da giderek daha önemli hale geliyor. Oxford Üniversitesi’nin cep kitapları dizisinde yayınlanmış bu kısa giriş kitabı, tıbbın temelinde yatan etik değerler hakkında düşünmek için bir fırsat olma iddiası taşıyor.

İcatlar Ansiklopedisi – Teknolojik Sıçramaların Çığır Açan Keşiflerin ve Bilimsel Buluşların Özeti
Terry Breverton Breverton, Çev.Alper Hayreter, Alfa Yayıncılık, 2024, 568 s.
Wright Kardeşler’den önce kim uçtu? Plastik cerrahi nasıl icat edildi? Leonardo da Vinci ilk robotu tasarladı mı? İlk e-posta ne zaman gönderildi? Bira ilk nerede üretildi? Sıfırı kim icat etti? Balık kancasından fiber optiğe, piramitlerden posta pullarına ve baruttan GPS’e kadar, bu eklektik derleme, bugün insan hayatını şekillendiren deha anları hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen herkesi bilgilendirecek bir kitap olma iddiasını taşıyor. Yaratıcılık ve inovasyonun en büyük başarıları için bir rehber olan bu kitap, bilim ve teknolojideki atılımlar yoluyla bilgiye ve ilerlemeye katkıda bulunan olağanüstü keşifler ve buluşları anlatmaktadır. En eski ve en temel keşiflerden günümüzün en ileri buluşlarına kadar insanoğlunun göstermiş olduğu çabalar ve yaratıcılık modern dünyayı şekillendirdi ve insan ırkının en yüksek potansiyeline ulaşması için evrimini sürdürmesine olanak tanıyor.

Milliyetçiliği Dizginlemek
Michael Hechter, Çev. Aybars Yanık, İletişim Yayınları, 2024, 264 s.
Milliyetçilik sıklıkla sanatsal, entelektüel ve politik mayalanmaya ilham olsa da, zaman zaman iç savaşlara ve en korkunç şiddet eylemlerine adı karışır. En berbat biçimde, yabancı düşmanlığına, etnik temizliğe ve soykırıma esin kaynağı olur. Milliyetçiliğin bu karanlık yüzü dizginlenebilir mi? Kitabın bu soruya köşeli ve kolay bir cevabı yok. Ona göre her şeyden önce, onun maddi toplumsal temellerini dikkate almadan, “milliyetçi aşırılığı” ahlâki veya “ideolojik” hükümlerle “dizginlemenin” mümkün olmadığı kesindir. Milliyetçiliği Dizginlemek, milliyetçiliğin oluşumunda ve yeniden üretiminde, toplumsallaşma mekanizmalarının ve kurumsal yapıların önemini vurguluyor. Michael Hechter, her şeyden önce milliyetçiliğin tarihselliğini (yani ezelî olmadığını) vurguluyor. Buna bağlı olarak, -başta “devlet kurucu milliyetçilik” olmak üzere- birçok farklı milliyetçilik “tipini” tasnif ediyor ve bunların tarihsel oluşumunu irdeliyor. Seçim sistemlerinin, federasyonun ve ademimerkeziyetçi yapıların, “eştoplumlaştırmanın” milliyetçiliği dizginleme kapasitelerini tartışıyor. Çağdaş milliyetçilik teorisinin önemli yazarlarından birinin kaleminden, bu ağır konuya ilişkin panoramik bir analiz kitabı.

Çalışkanlık Devrimi – 1650’den Günümüze Tüketici Davranışı ve Hane Halkı Ekonomisi
Jan De Vries, Çev. Ramiz Üzümçeker, VakıfBank Kültür Yayınları, 2024, 472 s.
17. yüzyılın başlarından itibaren tüketicilerin yeni talepleri, kuzeybatı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın maddi kültürlerini kökünden değiştirecek yeni bir çalışkan davranışla birleşti. Bu çalışkanlık devrimi, Sanayi Devrimi ile ilişkilendirilen ekonomik ivmenin içinde şekillendiği bağlamdır. Hollandalı tarihçi De Vries’in erken modern dönem iktisat tarih yazımında dönüm noktası olan bu eseri, tüketim mallarının yeni önemine ilişkin entelektüel anlayışı ve bütün gelir düzeylerinden hane halklarının tüketici davranışlarını araştırıyor. Tüketici davranışını hane halkı ekonomisi bağlamına yerleştirerek, tüketim taleplerinin farklılaşması ve bunların çeşitlenmesi ekonomik kalkınmanın seyrini nasıl şekillendirmişti? Hane halklarının çalışmak ve tüketmek üzerine yoğunlaşmaları nasıl bir iktisadi düzen yaratmıştı? Orijinal kaynakları ve iktisat tarihi modellerini birleştiren bu kitap, mevcut tüketici teorisinin güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koymakta ve ekonomik soyutlamalara tarihsel gerçekçilik katan revizyonlar önermekte.

Çemberin Dışındakiler Azınlıklar – Cumhuriyet’in 100 Yılı
Kolektif, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2024, 230 s.
Türkiye’de azınlıklar konusunda belli başlı klişeler vardır. Azınlıkların Rumlar, Ermeniler, Yahudiler olduğuna inanılır; Lozan Antlaşması’nda azınlıklar konusunda mütekabiliyet olduğu iddia edilir. Azınlıklar dendiğinde hemen arkasından, hoşgörü, tolerans, imtiyaz, gibi kavram ve ifadeler eklenir, “bayramlarda karşılıklı gidip geldiğimiz,” “ne güzel günlerdi” denir. Oysa Lozan’dan sonra Azınlıkların, ülkeye dönüşlerine izin verilmedi, mülklerine erişemediler. Meclis’te yeterince temsil edilemediler. Adeta din özgürlüklerini alıp, siyasi özgürlüklerini verdiler. Kendini laik olarak tanımlamış bir ülkede din üzerinden tanımlandılar. Nüfus kayıtlarında numaralandırıldılar. Okullarında “Türk Müdür Başyardımcısı” tarafından gözlendiler. Ekonomi Türkleştirilirken işten çıkarıldılar. Ders kitaplarında hedef gösterildiler. İşte tam da bu yüzden azınlık Türkiye’de kirlenmiş bir kavramdır. Hem içi yukarıdaki klişelerle doldurulup söz konusu politikalara yol açmış hem de köhneleşmiştir. Uluslararası hukukta Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) aracılığı ile azınlık haklarının üçüncü ve hatta yeni azınlıklarla dördüncü kuşağına girilmişken, Türkiye hem “Lozan”a çakılıp kalmış hem de onu yanlış, eksik ve kötü niyetli yorumlamıştır. Artık Dünya’da farklılık temel bir kategori olarak kabul edilmişken, bizim henüz azınlık meselesinde kalmış olmamız üzücü elbette. Henüz bu konu çözülememiş, sindirilememişken, milyonlarca göçmen ve göçmen meselesi bir dağ gibi önümüzde durmakta. Elinizdeki kitap, Türkiye’de azınlıkların sadece Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler’den müteşekkil olmadığını, başka grupların da var olduğunu vurguluyor. Onların yaşadıkları ayrımcılığı gözler önüne seriyor, vatandaş olduklarını hatırlatıyor. Kitabın yazarları, azınlıkları oluşturanların hem kendi kimlik gruplarına ait olan kişiler hem de özgür, eşit birey ve vatandaş olduklarının altını çiziyor.

İnsanlığın Kader Birliği İnşaası
Chen Yue, Canut Yayınevi, 2024, 134 s.
İnsanlığın kader birliğini inşa etmek düşüncesi, Xi Jinping’in Diplomasi Düşüncesi’nin en üst düzey tasarımı, yeni dönemde Çin liderinin tüm insanlığın ilerlemesi mertebesinden günümüz dünyasının barış ve gelişme sorununu çözmek için ortaya koyduğu bir Çin çözümüdür ve Çin’in uluslararası düzen için iyi dilek ve arayışını ifade etmektedir. Dünyanın yüzyıldır görülmedik meydan okumalarla karşı karşıya olduğu günümüzde Çin’in sorumlu bir büyük devlet tutumuyla başta “Kuşak ve Yol” Girişimi olmak üzere sunduğu Çin çözümleri uluslararası toplumdan geniş takdir ve övgü almıştır. İnsanlığın Kader Birliği, çekirdeği iş birliği ve ortak kazanç olan yeni tip uluslararası ilişkiler kurmak, doğru iyilik-çıkar anlayışını pratiğe geçirmek, küresel yönetişim sisteminin reformuna yol göstermek ve “Kuşak ve Yol” inşasını ilerletmek şeklindeki dört ana maddeden oluşur. Kitap, İnsanlığın Kader Birliği fikrini tüm ayrıntılarıyla açıklayıp tartışan ve birçok yabancı dile çevrilmiş birinci el kaynak niteliğinde bir kitaptır. Uluslararası ilişkiler ile ilgili çeşitli meselelere getirilen yeni önermeler düşündürücü ve ufuk açıcıdır.

Antik Çin Kentleri – Düşünce Mekan Diyalektiğinde
Turgay Ovalı, Çizgi Kitabevi, 2024, 222 s.
Antik Çin Kentleri kitabın konusu, doğuşundan geleneksel şeklini aldığı imparatorluklar çağına kadar antik Çin kentleri ve bu zaman zarfı içerisinde varlığını sürdürmüş hanedanlıkların, bölünmüş kent devletlerinin ve imparatorlukların kentlerini oluşturan düşünsel dinamiklerin neler olduğudur. Bu medeniyetlerin düşünce ve felsefi yapılarından hareketle antik kentlerin kimliği, genişleme süreçleri, siyasal ve toplumsal örgütlenmeleri, kentsel yaşamları, yönetimsel yapılanmaları, kentleşme dinamikleri ve kent planlama gelenekleri ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Mekân ile düşünce arasındaki ilişkinin, antik Çin toplumunun özelinde aktarıldığı çalışmada Çin’de bir gelişim seyri geçiren antik kentlerin dönemselliğine vurgu yapılmaktadır.

Dünyanın En Güzel Yemekleri – Tabaklarımızdaki Doğa Hikayeleri
Bill François, Çev. Ceylan Özçapkın, Say Yayınları, 2024, 256 s.
Bill François, kendine özgü mizahi üslubuyla günlük yemekleri oluşturan beklenmedik türleri okurun masasına getiriyor. Sebzeleri renklendiren ispermeçet balinalarından insanlara uyum sağlayan buğdaya ve elmalı turtanın ardındaki Kazakistan’dan gelen ayılara kadar okuru salatanın botanik bir bahçeye dönüştüğü ve limonlu tartın dünyadaki yaşamın kökenini ortaya çıkardığı doğal bir tadım turuna çıkarıyor. Bir menü gibi sunulan ve her yemeğin şaşırtıcı kökenlerini ortaya koyan bu hikâyede doğanın gizli yönlerini keşfetmek ve bitki ile hayvan âlemleri arasında bir yolculuğa çıkma iddiası taşıyor.

Kısa Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi
Yıldırım Koç, Cumhuriyet Kitapları, 2024, 303 s.
Türkiye, özellikle son 20 yıllık dönemde, hızla işçileşen bir toplum yapısına sahiptir. Türkiye’deki toplumsal ve siyasal gelişmeleri kavrayabilmek ve etkileyebilmek için Türkiye işçi sınıfını tanıyabilmek, anlayabilmek, davranışlarını analiz edebilmek gerekir.
1908 Devrimi’nin hemen öncesinden Cumhuriyet’in 100. yılına kadar olan dönemi işçi sınıfı perspektifinden izlemek, pek çok sorunun yanıtını verecektir. Sendikacılık hareketinin yurdumuzda gelişimini günü gününe izlemek, işçi sınıfı bilincinin ve kimliğinin yerleşmesini gözlemlemek, üretimden gelen gücünü kullanan bir kitlenin eylemliliğini kavrayabilmek, taşların yerine oturmasını sağlayacaktır. Bu kitap kesinlikle bir “işçi sınıfı güzellemesi” değildir. İşçilerin bazı örgütlerini ve eylemlerini övme amacı da taşımamaktadır. Amaç, işçi sınıfının önümüzdeki dönemde gerçekleşmesi öngörülen ekonomik, toplumsal ve ekonomik gelişmeler karşısında olası tepkilerini bugünden anlamaya çalışmaktır. Ayrıca çalışma yaşamına ilişkin yasal mevzuat ve kazanılan hakların tarihsel bağlamda uğradığı değişiklikler de ortaya konularak bütünlüklü bir tablo çizilmiştir.

Stratejinin Yazılı Kaynakları Avrupalılar – Tarih Öncesinden Günümüze
Osman Karadağ, Doğu Kitabevi, 2024, 576 s.
Yazar Osman Karadağ kendi sözleriyle kitabını şöyle anlatıyor: Avrupalılar, hemen her alanda Eski Yunanlara gönderme yaparlar. Bunun temel nedeni geçmişlerini onlara bağladıkları içindir. Sömürgecilik, derece farkıyla, devletin olduğu her yerde vardır. İmparatorluklarda bu genişletilmişti. Batının yaptığı da bunu zamanın koşullarına göre yaygınlaştırmak, kurumsallaştırmak olmuştur. Avrupalılar birbirleri ile hanedan evlilikleri yapıp politik bağlaşmalar içine girerken, Osmanlı hükümdarları cariyeler ile evlenip Avrupa hanedan bağlantıları dışında kalıyordu. Bu dışarıda kalma Osmanlının politik bakımdan Avrupa’dan dışlanmasında dinsel olanlardan sonra, önemli bir etmendi.
Hristiyanlığın Avrupa ve başka yerlerde yayılması, diğer dinlerin daha önce yayılmasına benzer biçimde, yine ilerde İslamiyet’in yayılacağı gibi önce yönetici sınıf ile başlar. Yönetici sınıf böylece, diğer sınıfları sömürmek için rahip sınıfı ile işbirliği yapar. Avrupa tarihi üzerine batılı tarihçiler, yazdıkları tarih kitaplarında Hristiyanlık yoğun olarak kullanılıyor. Bunun nedeni, Batı uygarlığının üzerine kurulduğu üç temel sütundan birinin Hristiyanlık olmasıdır. Diğer iki sütun Eski Yunan ve Roma miraslarıdır. Söz konusu tarih kitaplardan Bizans ve Rusya’yı içerip de Osmanlı’yı içermeyenlerin yazarlarının dini bağnazlık içinde olduklarını değerlendiriyorum. Yararlandığım kaynakların tamamına yakını İngilizce yazılmış kaynaklar olup, asıllarından kendi yaptığım çevirileri kullanıyorum. Bilim ve politik alanda sıradışı düşünen yiğitleri ya da öncüleri, tarih boyunca her toplumda olduğu gibi Avrupa toplumunda da bağnaz düşünceli egemenlerin hedefi olmuştur. Öte yandan bu çalışma için gerekli bilgiyi toplarken tarihte beğeni ile okuduğumuz birçok ünlünün gerçekte ne kadar ahlaksız, acımasız olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım, sanırım sizler de okurken şaşıracaksınız.

Doğanın Düzeni
Baron D’Holbach, Doruk Yayınları, 2024, 528 s.
D`Holbach, bu yapıtında insanı hem kendi türüyle hem de din adamlarının düşselliğince mevcut olduğu varsayılan tinsel varlıklarla olan ilişkileriyle irdeliyor; boş inançları,
bağnazlığı ve hoşgörüsüzlüğün yanılgıları ve kötü sonuçlarının kaynağına iniyor; arı bir ahlakı yücelterek, içinde bulunduğumuz toplumda mutluluk ve huzurla yaşayabilmemiz için incelikli, hoşgörülü, yardımsever olmamızı öğütlüyor. D`Holbach`a göre, insanın mutsuzluğunun temel nedeni, çocukluktan başlayarak aktarılmış önyargılar ile doğaya ilişkin bilgisizliğidir. Doğayı tanımayan insan karanlık düşlemlerin ardına düşer. Birtakım aşkın varlıkların düşlemlerinden yardım umar. Doğanın doğru yolunu bilmediğinden doğru yoldan sapar. Papazlar ve tiranlar kendi çıkarları için bu bilgisizliği kullanırlar. Aklının bilincinde olmayan ve değerini bilmeyen insan bu çıkar gruplarının zincirleriyle bağlı bir yaşama saplanıp kalır olur. Her türden teoloji bu yalanları insanlar arasında yaymaktadır ve bunlardan tümden kurtulmak gerekir. Bunun yolu da insanların doğayı tanıyarak kendi akıllarının değerini bilmeyi ve saygı duymayı öğrenmeleri, cesur olmaları ve aşkın düşlemlerle oyalanmak yerine doğruluk, iyilik ve barış sevgisinin ardından gitmeleridir; çünkü, ahlaktan başka gerçek din yoktur.

Kuzey Rönesansı
Ali Kayaalp, Hayalperest Yayınevi, 2024, 300 s.
Batı sanatı tarihinde Rönesans’tan bahsedildiğinde çoğunlukla akla İtalyan Rönesansı gelir; oysa on beşinci yüzyılda kıta Avrupası’nın kuzeyinde yaşanan dinamik dönüşümler yaşamın her alanında köklü değişimlere neden oluyor, Kuzey Rönesansı’nı şekillendiriyordu. Köken itibarıyla aynı entelektüel tohumdan yetişse de Kuzey Rönesansı, yirminci yüzyıl kapitalizminin siyasi, ticari, sanatsal hatta dini öncüllerini oluşturan dalları filizlendiriyordu. İtalyan çağdaşının aksine mistisizme daha çok yönelen ve örtük bir sembolizm geliştiren Kuzey Rönesansı, meslek örgütlenmesinden sanatçı mesenliğine, yaşamın gerçekliğini kavrayıştan bunu fikri ve sanatsal olarak ifade edişe dek pek çok alanda ciddi farklılıklar gösteren bir kültür dünyası inşa ediyordu. Sanat tarihçisi ve akademisyen Nilüfer Öndin ile Ali Kayaalp’in yazdıkları, Van Eyck Kardeşler, Rogier van der Weyden, Hans Memling, Hieronymus Bosch, Yaşlı Pieter Bruegel, Albrecht Dürer, Matthias Grünewald, Genç Hans Holbein gibi pek çok sanatçının üretimini kapsayan Kuzey Rönesansı, okura bu özgün kültür dünyasının altyapısını sunuyor. Sanatla ifade bulan bütünlüklü bir dünya görüşünü eserler üzerinden derinlemesine inceliyor. On sekizinci yüzyıl Aydınlanma Çağı’nın temellerinin dayandığı Kuzey Rönesansı’nı ele alan bu kitap, okuru yalnızca sanat tarihsel değil, felsefi, dini hatta ekonomik bakış açısı da sunan uzun soluklu bir yolculuğa çıkarıyor.

Türk Köylü Dansları
Metin And, Yapı Kredi Yayınları, 2024, 136 s.
18. yüzyıl sonlarıyla 19. yüzyıl başlarına ait halay çekenleri betimleyen A. I. Melling, halk danslarımız için en eski ve gerçeğine çok yakın görsellere imza atmış: Sıra başında mendil sallayan, davul, zurna ve saz eşliğinde oynayanlar, seyredenler… Bu oyunlar, Türklüğün geçmişi, yolculukları, durak yerleri, yayılma ve etkileme-etkilenme alanları kadar eski ve köklüdür. Dinsel boyutundan, gösterim boyutuna Türk halk oyunlarının yozlaşmadan yaşamaya, yaşatılmaya ihtiyacı var.
Metin And 1962’de Dionisos ve Anadolu Köylüsü ile 1964’te Türk Köylü Dansları’nı yayımlayarak “ihtiyaçlara cevap aramak amacıyla” bu alanda da cesur adımlar attı. Geçmiş ve günceli, gösterim sanatları, mitolologya, halkbilimi ve “dans” tarihi açısından gününe ve bugüne göre yeni görüşlerle inceledi. Bu iki kitap, aynı kalemden çıkmış ve birbirinin kardeşi olarak görülmeye değer örnek çalışmalardır.
Her bilginin önünde, yenileri ortaya çıktıkça eskimeye yüz tutma eğilimi vardır. Ancak doğru yol ve doğru yöntemlerle başlatılmış eski araştırmalar, öneriler, dikkat çekmeler her zaman değerlerini korumuştur. Türk Köylü Dansları da evrensel bakış açısıyla yerli olana yönelmenin güzel örnekleriyle doludur. Yeni önermeler için görsellerle zenginleştirilmiş olarak okuyucuyla bir kez daha buluşuyor.