Ana Sayfa Bilim Gündemi Başıboş modernite kazanı: Türkiye

Başıboş modernite kazanı: Türkiye

304
0

Ender Helvacıoğlu

AKP iktidarı, siyasal İslam, yirmi küsur yıldır gerçekleştirdiği onca tahribata ve yıkıcılığa karşın, toplumun belini bükemedi, boyun eğdiremedi. Türkiye toplumu, örgütsüz de olsa, öncüsüz de kalsa, tarihsel modernite ve toplumculuk birikimine dayanarak direndi.

İktidar sahipleri, belki kendi gerici düşünsel yapılarına ve çağdışı değer sistemlerine uygun bir kitle yarattılar, ama toplumun tamamını kendi doğrultularında dönüştüremediler. En güçlü oldukları dönemde dahi toplumun en az yarısı onlara karşı çıktı. Bugün ise azınlığa düştüler.

İktidarın saldırganlığının nedeni budur.

AKP’nin önünde, “Türkiye’nin modernite birikimi” diye ortak bir tanım altında toplayabileceğimiz, aşılması zor bir duvar vardı; aşamadı. İdeolojisi gereği aşacak esnekliği gösteremedi. Saldırganlığıyla da boyun eğdiremedi. Ama çok büyük bir tahribat gerçekleştirdi; deyim yerindeyse bir “paralel toplum” yarattı. Varlığı iktidara bağlı olan egemenlerden ve kullardan oluşan bir ümmet toplumu. Bugün Türkiye toplumunun azımsanmayacak bir bölümünün niteliği ne yazık ki budur.

AKP iktidarı devrilebilir, tarihin çöplüğüne gönderilebilir, yakındır. Ama gerisinde bırakacağı bu “paralel toplum” nasıl dönüştürülecek ve rehabilite edilecektir? En az 10 milyonluk sığınmacı/göçmen kitlesini de buna eklemek gerek. İşte asıl mesele bu. Türkiye modernitesinin önündeki aşılması zor duvar da budur.

İktidarı devirmek yetmez. Toplumun tümünü kapsayacak, önüne çağdaş bir hedef koyarak yeniden birleştirecek yeni bir “modernite atılımına”, yeni bir senteze ihtiyaç var. Bu atılım, siyasal, kültürel, ideolojik, eylemsel bir yol haritası ile gerçekleşebilir. Kısacası, somut bir devrim programı… AKP’nin yarattığı bu ümmet toplumu, devrimci yöntemlerle dönüştürülmeli ve aşılmalı. Bugünkü muhalefetin ve gelecekteki iktidarın temel meselesi bu.

Gerek dünyanın gerekse Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı ve sınıf ilişkileri o denli değişti ki, artık eskiye geri dönülemez. Ne 25 yıl önceye ne 50 yıl önceye ne de 100 yıl önceye dönülebilir. Türkiye toplumu önündeki sorunları, engelleri, elbette geçmiş kazanımlardan güç alarak, miras kabul ederek, ama yüzünü geleceğe dönerek aşabilir.

Sözünü ettiğimiz modernite birikimini yaratan eski, artık gerilerde kaldı. Artık “eski” dendiğinde 12 Eylül rejimi, hatta AKP rejimi akla geliyor. Bu nedenle eskiye dönüşten değil yeni bir modernite atılımından söz ediyoruz. Modernite sürecimizin tıkanıklıklarını, zaaflarını, zayıflıklarını tespit eden ve onları da aşmayı hedefleyen (çünkü o tıkanıklıklar yaşanan geri düşüşün kaynaklarıdır) yeni bir modernite atılımı ve onun somut yol haritası.

Başka bir çare, başka bir yol yok. Yoksa Türkiye toplumu en az üç parçaya bölünebilir ve dağılabilir.

AKP iktidarını devirecek siyasal irade ve onun toplumsal tabanı oluşuyor. Yakın geçmişe kadar AKP’nin tabanını oluşturan köylüler, işçiler, yoksullar bugün en radikal ve eylemli iktidar karşıtlarıdır. Ama bütün bu dinamikleri birleştirerek, sözünü ettiğimiz yeni modernite atılımına öncülük edecek bir siyasi irade/odak var mı? Şimdilik gözükmüyor. Kritik nokta bu.

Türkiye böyle bir atılımı gerçekleştirebilirse tüm dünyaya örnek olacak bir hareketi de başlatmış olur. Büyük bir gerici tahribat ve yıkım yaşamış, pre-modern bir paralel toplumu barındıran, üstelik 10 milyonluk bir sığınmacı/göçmen kitlesini içeren bir toplumda (yani minyatür bir dünyada) gerçekleşecek bir modernite atılımı tüm dünyayı etkileyecek bir hareket olurdu.

Bir “başıboş modernite kazanı”dır Türkiye. Bu durum öyle tehlikeler içeriyor ki, ama devrimci öncü iddiasında bulunanlar için öyle fırsatlar da sunuyor ki… 100 yıl öncesiyle tek benzerliğimiz de bu olsa gerek.