Ana Sayfa Bilim Gündemi Erken öten horoz

Erken öten horoz

180
0

Ender Helvacıoğlu

Marx, “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” adlı eserinin ünlü önsözünde “İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar.”1 diye yazar.

Marx’ın Kapital’e ışık tutan bu tespiti, özellikle kapitalist gelişim açısından geri toplumların devrimcileri tarafından çok tartışılmıştır. Marx’ın yazdıkları, Rusya’da sosyalist devrimin ancak Rus kapitalizmi gelişimini tamamladığında gündeme gelebileceği, bunu beklemek gerektiği biçiminde anlaşılmıştır. Örneğin Rusya’daki “Emeğin Kurtuluşu” adlı Marksist grubun önderlerinden Vera Zasuliç, Marx’a mektup yazarak “Rusya’da kapitalizmin gelişmesini mi bekleyeceğiz?” diye sormuştur. Marx’ın yanıt vermekte epey zorlandığı biliniyor.2

Aynı konuda Engels ile Tkaçyev arasındaki tartışma ise daha serttir. Rus Narodniklerinin radikal kanadının temsilcilerinden Pyotr Tkaçyev, 1874 tarihli “Engels’e Açık Mektup” adlı makalesinde, Engels’i devrimci coşkudan yoksun olmakla suçlar ve devrimin geri ülkelerdeki şansıyla ilgili kendi görüşlerini geliştirir. Engels ise Tkaçyev’e, “sosyalizmin abc’sinden bile habersizsin” diye yanıt verir.3 İşin ilginç yanı, daha sonraki yıllarda Plehanov’un Lenin’i Tkaçyevcilikle suçlamasıdır.

Neyse, atalarımız ve analarımız tartışmışlar… Biz şimdi, 100-150 yıl sonradan geçmişe baktığımız için neler olup bittiğini zaten biliyoruz: Rusya’da sosyalist devrim, üstüne Çin’de sosyalist devrim, yetmedi Doğu Avrupa ülkelerinde, Küba’da, Kore’de, Vietnam’da, Laos’ta, Kamboçya’da peş peşe devrimler… Hiçbiri kapitalizmi dibine kadar yaşamış Avrupa ülkeleri değil. Ama sonrasında bütün bu devrimlerin ve sosyalizm pratiklerinin geri çekilmesi ve çoğunda sosyalist iktidarların yıkılması… Demek ki bu tartışma henüz “müzelik” değil, daha çok su kaldırır.

Marx ve Engels sonraki 100-150 yılı görebilselerdi, herhalde, “biz size devrim yapamazsınız demedik ki, sosyalizme hemen geçemezsiniz dedik” derlerdi. Çin devriminin lideri Mao Zedung da devrimin ilerleyen yıllarında bunu vurgulamıştır zaten.

Biz yine dönelim Marx-Engels dönemine. Marx, Katkı’dan aktardığımız pasajında politik devrimlerden değil toplumsal dönüşümlerden söz eder. Geniş süreçleri ele alarak toplumların dönüşümüne ilişkin bilimsel bir analiz yapar.

Marx, söz konusu pasajda erken öten horozları eleştirmez; o, süreçlerle ilgilidir. Kaldı ki, Marx ve Engels kendi dönemlerinde, anarşistler kadar olmasa da, bal gibi “erken öten horoz”dular.

Örneğin 1848 devrimlerinin arifesinde kaleme alınmış “Komünist Manifesto” bir erken ötüş metnidir. Böyle bir tespiti yapmak benim haddime değil elbet; bizzat metnin yazarlarından Engels yapıyor bu değerlendirmeyi. Engels, Marx’ın “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850” adlı kitabına 1895 yılında yazdığı önsözde, Manifesto’da erken bir çöküş beklediklerini, ama tarihin kendilerini haksız çıkardığını teslim eder. Gerçekten de kapitalizm çökmek bir yana, o tarihlerden (yani 1848 devrimlerinden) sonra daha da büyük bir ivmeyle gelişmiş ve sanayi devrimleri hız kazanmıştır.4

Manifesto “erken ötmüştü”. Ama ötmüştü bir kere. 176 yıl sonra günümüzden baktığımızda, bu “ötüş”ün tarihi öneminin yanında, erken olup olmaması sadece bir ayrıntı olarak kalıyor. Bu “erken ötüş”, 1848’den günümüze dünyanın dört bir yanında oluşan bütün emekçi devrimlerinde Manifesto’nun bayrak olabilmesinin de nedenidir. Burjuvaziyi tarihe gömme pratiğine giren, esinini en başta gidip Manifesto’dan almıştır.

Benzer bir tartışma Ekim Devrimi, hatta tüm 20. yüzyıl sosyalist devrimlerine ilişkin yapılmıştır. Sovyet Devrimini “erken doğum”, “tarihi zorlama”, “boşa çaba”, “başarısızlığa mahkûm komplocu eylemler” olarak değerlendirenler devrim sırasında da vardı, günümüzde de var. Hatta Sovyetler Birliği’nin yıkılışının kendilerini kanıtladığını da iddia ederler.  Ekim Devriminin (ve diğer sosyalist devrimlerin) öncüleri erken öten horoz muydular? Böyle iddialarda bulunanlar, o toplumlarda sosyalist devrimler gerçekleşmeseydi neler olabileceğini düşünmeliler. Devrim öncesi Çin’i ile günümüz Çin’ini karşılaştırmalılar veya 20. yüzyılın başlarında ikisi de sömürgeleşme sürecindeki ve sefalet içindeki Çin ile Hindistan’ın bugünlerini karşılaştırmalılar.

Aslında 20. yüzyıl sosyalizm pratikleri teklemeseydi, tıkanmasaydı, geri dönüşler yaşanmasaydı, tıkır tıkır işleseydi şaşırmak gerekirdi. Sosyalizm, henüz kapitalist altyapının bile tam gelişmediği geri ülkelerde, hemen hemen hiçbir geçmiş deneyimin olmadığı koşullarda, deyim yerindeyse karanlıkta el yordamıyla yürünerek gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bunlar kapitalizmi aşma deneylerinin ilk örnekleridir. Bu şartlarda soluğunun kesilmesi, tıkanması, geri dönüşler yaşanması doğaldır. Yeni doğmuş bir bebekten, 100 metreyi 10 saniyede koşmasını bekleyebilir miyiz? Bazıları, tarihsel materyalizmi kavrayamadıkları için bu beklenti içindeler; bebeği eleştiriyorlar, neden koşmak yerine emekliyor, ikide bir yere düşüyor diye… Geniş süreçleri kavrayabilmek ve sosyalizmin henüz emekleme çağında olduğunu anlayabilmek gerekir.

Kapitalizm tarihine başvuralım. Neden önce siyasal devrimler olmuştur da, sanayi devrimleri ondan sonra gerçekleşmiştir? Önce sanayi devrimleri gerçekleşseydi, toplum tamamen kapitalistleşseydi ve ondan sonra burjuvalar “doğal olarak” iktidara buyur edilselerdi daha iyi olmaz mıydı? Belki daha iyi olurdu; ama olmadı; daha doğrusu olamazdı. Bunun nedeni, tarihin “sınıf mücadeleleri tarihi” olmasıdır. Tarihin ilerleyişi, bir manganın uygun adım yürümesine benzemez. Düşmeler, kalkmalar, atılımlar, sıçrayışlar, geri düşüşlerle ilerler tarih. Herakleitos’un ırmağı, sakin sakin akan bir su değildir. Bazen sel olur çağlar, bazen durgunlaşır, bazen yerin altına iner, kayboldu, tükendi sanılır, ama birdenbire umulmadık bir yerden fışkırıverir. Aslolan akıştır, nesnellik budur. Yakından bakıldığında, sadece fotoğraf çekildiğinde bir karmaşa ve kaostur tarih. Ancak analiz edilebildiğinde ve kuşbakışı bakıldığında, o kaosu sarmalayan düzen görülebilir. Tarihin nesnelliği böyle dinamik ve kaotik bir nesnelliktir. Dolayısıyla devrim hem su götürmez bir nesnelliktir, hem de nesnelliği zorlamaktır. Tarihin, sınıf mücadelesinin ve devrimin diyalektiğidir bu.

***

Bunca birikimden sonra “erken öten horoz” meselesini daha gerçekçi biçimde analiz edebiliriz.

Devrimler erken öten horoz değildirler. Tam tersine son çaredirler. Ancak bütün çareler tükendikten sonra gündeme gelirler. Bu anlamda devrim en son öten horozdur. Çünkü ne halk ne de öncü, kimse devrim manyağı değildir. Zaten günü gelmemiş devrimi kimse yapamaz.

Fakat bütün halk isyanları içlerinde son derece derin bir tarihsel potansiyel taşırlar. Bu potansiyel, her türlü sömürüye, ezilmişliğe, eşitsizliğe karşı çıkmayı ve ortadan kaldırmayı içerir. Her büyük sosyal devrim (modernite devrimi), içinde tohum olarak uygarlıktan (sınıflılıktan) kopuşu barındırır. Her halk isyanı ve toplumsal devrimler içlerinde bir “komünizm potansiyeli” taşır. “Burjuva demokratik” diye tanımladığımız devrimler (İngiliz Devrimi, Fransız Devrimi vb.), gelsin burjuvazi bizi sömürsün, emeğimize el koysun, kâr etsin, sermayesini artırsın diye yapılmamıştır. Bu devrimlerin sloganı “özgürlük, eşitlik, kardeşlik”, yani komünizmdir. Sosyalist devrimler de gelsin bir parti bürokrasisi otokrasisi kurulsun diye yapılmamıştır. Bu devrimlerin hedefi zaten tüm sömürünün ve ezilmişlik durumlarının (sınıflılığın) tasfiyesidir. Bütün bu devrimler içten içe “komünizm potansiyeli” taşırlar. “Erken ötme” veya “erken doğum” tartışmaları, mevcut toplumsal koşullarda bu potansiyelin ne ölçüde kinetiğe çevrilebileceği üzerinedir.

Erken öten horozlar bu komünizm potansiyeline vurgu yaparlar ve bu yönde derinleşilmesini talep ederler. Ve bu noktada ilerlemeciler ile kurtuluşçular arasında bir mücadele başlar.

Tarih devrimlerle ilerler. Ama şimdiye kadar yapılan bütün devrimlere de el konulmuştur.

Tarihi kurtuluşçular sıçratır, ama ilerlemeciler el koyar ve yavaşlatır. İlerlemeciler giderek gericilere dönüşürler.

Erken öten horozun “an”ı temsil ettiği “süreç”i kavrayamadığı iddia edilir. Tam tersini düşünüyorum. Erken öten horoz, çoğunluğun kavrayamadığı ölçüde süreci kavrayandır; sürece içkin olan potansiyeli sezen ve zorlayandır.

Kısacası, horoz öttüyse eğer, bir bildiği, bir derdi vardır. Kafası kesilir mi? Büyük olasılıkla… Ama herkesi uyandırmıştır bir kere. Kelleyi kaybetmesi de bunun bedelidir.

Kelleyi kaybetmeden kelle alınamıyor insanoğlunun tarihinde.

DİPNOTLAR
1) K. Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, 7. baskı, Ankara 2011, s.40.

2) Marx Zasuliç’e yanıt vermek için birkaç taslak yazar, ama sonunda kısa bir yanıt verir. Taslaklar ve asıl yanıt metni şu kaynakta bulunabilir: K. Marx, F. Engels; Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri, Sol Yayınları, Çev. Mihri Belli, İkinci (genişletilmiş) baskı, s.232-264. Kitapta birinci, ikinci ve üçüncü taslaklar ile 8 Mart 1881 tarihli mektubun aslı bulunuyor.

3) Andrzej Walicki, Rus Düşünce Tarihi – Aydınlanmadan Marksizme, Çev. Alâeddin Şenel, İletişim Yayıncılık, 2. baskı, Haziran 2013, s.380.

4) K. Marx, Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850, F. Engels’in 1895 tarihli önsözü, Sol Yayınları, Çev. M. E., s.15-16.