Ana Sayfa Bilim Gündemi Sandık: Evet ama yetmez

Sandık: Evet ama yetmez

1263

Ender Helvacıoğlu

Türkiye’de seçimler her zaman önemli ve iktidar değişimlerinde belirleyici olmuştur. Parlamenter rejime müdahale anlamına gelen darbeler sonucu oluşan cunta iktidarları bile, kalıcı bir diktatorya kuramamışlar, birkaç yıl içinde seçime gitmek zorunda kalmışlardır. Her türlü anti-demokratik yasaya ve düzenlemelere, baraj gibi kısıtlamalara, parti kapatmalar gibi kaba müdahalelere karşın sandık kurulabilmiş ve ülke seçime gidebilmiştir.

Türkiye’nin “turuncu devrimi” (AKP’nin iktidara gelişi ve bu iktidarı sürdürüp rejimi değiştirmesi) bile seçimler ve referandumlar yoluyla gerçekleşmiştir. Yani bir şekilde halka başvurmak ve bu yolla meşruiyet üretmek zorunda kalmışlardır.

Bu, Türkiye halkının bir kazanımıdır. Seçimler aslında, milyonlarca insanın aynı anda katıldığı bir tür kitle hareketidir. Emekçi halk inisiyatifinin çok daha yoğun gerçekleşebileceği seçenekler gelişene kadar (hatta böyle devrimci durumlarda bile) bu mevziin terk edilmesi ve bu kazanıma hovardaca yaklaşılması düşünülemez. Kaldı ki bugün seçimlere yönelik esas tehdit bizzat gerici ve otoriter iktidardan gelmektedir. Sandığın getirilmesi ve savunulması bugün en önemli mücadele konularından biridir.

Madalyonun bir yüzü böyle. Şimdi diğer yüzüne (karanlık yüzüne) bakalım.

***

Seçimlerin hükmü bir yere kadardır ve seçim hiçbir zaman sadece seçim değildir.

Otoriter iktidarların seçimle de geldikleri olmuştur. En bilindik örneği Almanya’da Naziler ve İtalya’da faşistler. Ama seçimle gittiklerine dair bir örnek bulmak zor. Nazilerin ve faşistlerin nasıl gönderildiği biliniyor.

Burjuva demokrasisinin karanlık yüzüdür bu. Aslında hem ütopik hem de karanlık yüzüdür. Demokrasi, insan hakları, laiklik, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, kalkınma, gelişme vb., burjuva modernitesinin ütopyalarıdır. Büyük aydınlanma filozoflarının yazıp çizdikleri, kafa patlattıkları ütopyalar…

Bütün bu oluşturulan parlak fikirlerin önüne “burjuva” sözcüğünü koyduğunuz an, karanlık yüze yol verilmiş olur. Tarihin gördüğü en büyük soykırımlar, Mısır firavunlarına, Roma imparatorlarına rahmet okutacak en acımasız sömürü biçimleri, en kanlı savaşlar, Londra’da, Paris’te, Berlin’de, New York’ta özgürlük ve demokrasi nutukları atılırken yaşanmıştır.

Çünkü “burjuva” öneki konulduğu zaman, bütün bu insanlık ütopyaları kâr hırsı ve sınırsız rekabet önkoşuluna bağlanmış olur ki, bu da çok çabuk yozlaştırılabilirler, yozlaştırma yetmezse bir kenara bırakılabilirler demektir.

Kısacası mevcut sistem altında bu ütopyalara güven olmayacağı gibi seçimlere de güven olmaz. Biraz olsun güven altına alınmasının tek yolu emekçilerin bilinçlenmeleri (bu ütopyaları içselleştirmeleri) ve bunu örgütlü bir biçimde ifade edebilmeleridir.

Eğer bu bilinç ve örgütlülük zayıfsa, otoriter rejimler, bizzat bu ütopyaları (demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, seçimleri) çarpıtıp kullanarak gelmeyi bildikleri gibi, bütün bunları kolayca küpeşteden atıp gitmemeye de çalışırlar.

***

Mevcut iktidar her türlü faullü yöntemi kullanarak (muhalefeti baskılayarak, bölmeye çalışarak, sözde açılım süreçleri ve zaferler uydurarak vb.) seçim kazanabileceği bir ortamı yaratmaya çalışıyor. Bu yöntemi çoğunluğu kaybettiği 2015 Haziran seçimleri sonrasında uyguladı ve başarılı oldu. Yine deniyor. Mesele şu: İktidarın seçim kazanabileceği bir ortamı yarattığına gözü kesmezse ne olacaktır?

Rejim değiştirmiş ve yoğun suç birikimi olan AKP iktidarının, Saray rejiminin ve kaderini bu iktidara bağlamış kesimlerin kaybetme olasılığının yüksek olduğu bir seçime girme riskini alacaklarına doğrusu pek ihtimal vermiyorum. Bu durumda ne olacaktır? Bir B-planına ihtiyaç var.

Seçime zorlanabilirler. Ama bunun için sadece sandık talebinin dile getirilmesi yetmez. Bu talebin arkasına büyük bir toplumsal güç konulmalıdır. İktidarı seçime zorlayacak, yanaşmazsa alaşağı edecek bir toplumsal güç. Bu yaratılmazsa iktidar alınamaz. Sanırım önümüzdeki birkaç yıl bu gerilimli ve çatışmalı süreci yaşayacağız.

***

Son olarak sosyalist kesimi konuşalım.

Sosyalistler bu sürece kayıtsız kalamazlar. Bir şekilde bu çatışmalı sürece müdahil olmaya çalışılmalı, yolu aranmalıdır. Bu, sosyalistlerin siyaset sahnesine girebilmeleri için de bir fırsattır. Tek tek sosyalist örgütlerin kendi adaylarını çıkarıp CB seçimlerine girmeleri, dostlar alışverişte görsün durumundan öte bir anlam taşımaz. Birinci turda tüm sosyalistlerin ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkarma ve bu yolla toplumsal hareketi örgütlemeye (en azından hareketin bileşenlerinden biri olmaya) çalışma seçeneği denenebilir. Önceki seçimlerde de bu yolu önermiştik ama kimse yanaşmamıştı. Alternatif bir yol da önerilmemişti. Neyse, daha vakit var, gün ola harman ola…