Ana Sayfa Dergi Sayıları 251. Sayı Karanlığa meydan okuyan kadın: Selma Rıza

Karanlığa meydan okuyan kadın: Selma Rıza

656

Leman Atalay

Dönemin zorlu koşullarında ve özellikle II. Abdülhamid’in istibdat döneminde, baskı ve korkunun hâkim olduğu bir rejimde, bütün bir karanlığa karşı dik duran, aydınlık bir kadın çıktı: Selma Rıza. Osmanlı’nın ilk kadın gazetecisi ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tek kadın üyesi olan Selma Rıza (Feraceli), “Feraceli” soyadını hayattayken taşımadı, çünkü 1931’de vefat ettiğinde henüz Soyadı Kanunu yürürlüğe girmemişti. Ölümünden sonra bu soyadı ailesine verildi.
Bu yıl, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü anmasını Selma Rıza’ya adıyorum.

Selma Rıza kimdir?
1872’de İstanbul’da doğan Selma Rıza’nın babası Ali Rıza Bey, dönemin önemli devlet adamlarından biri olup Meclis-i Âyan üyesiydi. Annesi Naile Hanım ise Avusturyalı bir aileden gelmiş ve İslamiyet’i kabul ederek Osmanlı kültürüne adapte olmuştu. Ağabeyi, İttihat ve Terakki’nin kurucularından Ahmed Rıza idi. Selma Rıza, İstanbul’da dönemin entelektüel çevreleriyle iç içe büyüdü ve küçük yaşlardan itibaren eğitimine büyük önem verildi. Çocukluk yıllarını ailesinin Şişli’deki köşkünde geçirdi. Fransızca başta olmak üzere Batı dillerini öğrenmesi için özel hocalardan ders aldı. Eğitimine yönelik bu özen, onun ileride Batı’da aldığı akademik eğitim ve politik bilince katkı sağlamıştır. Özellikle ağabeyi Ahmed Rıza Bey’in fikirleri, onun dünya görüşünü şekillendiren önemli bir etkendi.

Dönemin Servet-i Fünun ve Hanımlara Mahsus Gazete gibi dergileri aracılığıyla kadın hakları ve toplumdaki eşitsizlikler üzerine yazılar okuyarak entelektüel bir birikim kazandı. Paris’e gitmeden önce Osmanlı’da kadınların toplumdaki yerini eleştiren yazılar yazmaya başlamıştı.

Paris yılları ve İttihat ve Terakki Cemiyeti
1898 yılında, 26 yaşındayken ailesinin haberi olmadan Paris’e giderek ağabeyi Ahmed Rıza’nın yanına yerleşti. Burada, Sorbonne Üniversitesi’nde eğitim aldı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tek kadın üyesi olarak faaliyetlerde bulundu. Bu yıllarda, cemiyetin Fransızca yayını olan Mechveret Supplément Français ve Türkçe Şura-yı Ümmet gazetelerinde kadın hakları ve Osmanlı toplumunun dönüşümüne dair yazılar kaleme aldı.

Özellikle La Revue ve L’Humanité gibi Fransız yayın organlarında kadın haklarına dair yazılar yayımlayarak uluslararası alanda sesini duyurdu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin toplantılarına katılan ve siyasi bilinci artan Selma Rıza, Osmanlı toplumunda kadınların eğitim hakkı ve eşitlik taleplerini güçlü bir şekilde savundu.

Ali Birinci, Selma Rıza’nın Paris’e gidişini ve burada ağabeyi Ahmed Rıza ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde aktif bir rol üstlenmesini, onun cesaretinin ve entelektüel kararlılığının bir göstergesi olarak değerlendirir. Özellikle cemiyetin Mechveret Supplément Français adlı yayın organında kadın haklarına dair yazdığı makaleler, onun yalnızca Osmanlı değil, aynı zamanda Batı kamuoyuna yönelik mesajlar verdiğini göstermektedir.

Ali Birinci’ye göre, Selma Rıza’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki tek kadın üye olması, dönemi için bir istisnaydı. Erkek egemen bir yapı içinde kadınların varlığına pek rastlanmasa da, Selma Rıza entelektüel birikimi ve cesareti sayesinde kendine yer bulmayı başarmıştır.

Ayrıca, Uhuvvet adlı romanı da onun edebi yeteneğini ve dönemin toplumsal meselelerine duyarlılığını ortaya koymaktadır. Romanın temaları, Osmanlı toplumundaki sosyal adaletsizlikler ve kadınların toplumsal konumuna yönelik eleştirilerle şekillenmiştir.

Osmanlı’ya dönüş ve kadın hareketleri
1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle İstanbul’a dönen Selma Rıza, burada toplumsal ve kültürel faaliyetlerine devam etti. Özellikle Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ndeki (Kızılay) çalışmaları, onun sosyal reformlara olan bağlılığını göstermektedir. Genel sekreterlik yaparak kadınların bu alandaki etkinliğini artırmak için çaba gösterdi. Aynı zamanda Kandilli Kız Lisesi’nin kurulmasına öncülük etti.

Kadınların eğitim hakkını savunan yazıları, Hanımlara Mahsus Gazete ve Kadınlar Dünyası gibi yayınlarda yer buldu. Örneğin, 1909 tarihli Hanımlara Mahsus Gazete’de yayımlanan bir makalesinde, kadınların yalnızca eş ve anne olarak görülmesine karşı çıkmış, onların birey olarak varlıklarını sürdürmeleri gerektiğini vurgulamıştır.

1909’da gerçekleşen 31 Mart Olayı sırasında, gerici gruplar Selma Rıza’yı hedef aldı. Evi yobazlar tarafından abluka altına alındı ve taşlandı. Ölümle burun buruna gelmesine rağmen, fikirlerinden ve mücadelesinden vazgeçmedi.

Bağımsızlık mücadelesi ve son yılları
1919’da Halide Edib Adıvar ve bazı isimler mandacılığı savunurken, Selma Rıza buna karşı çıktı ve tam bağımsızlık fikrini savundu. Wilson Prensiplerine karşı mücadele eden ilk kadın olarak, Osmanlı’nın geleceğinin yabancı devletlerin himayesine bırakılmasına şiddetle karşı çıktı. “Kadın kadın, haddini bil” anlayışına karşı durarak, bağımsızlık mücadelesinde kadınların da aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini savundu.

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Mustafa Kemal’in devrimlerini destekledi. 1931 yılında, henüz soyadı kanunu çıkmadan önce hayata veda etti. Bugün adını pek az kişi hatırlasa da, Osmanlı kadın hareketine yaptığı katkılarla ve bağımsızlık mücadelesindeki kararlı duruşuyla tarihte özel bir yere sahiptir

Selma Rıza, gericiliğe karşı dik duran, bağımsızlık için sesini yükselten ve kadınların toplumsal alanda var olabilmesi için yılmadan çalışan bir öncüdür. Onun mücadelesi, bugün hâlâ ilham vermeye devam ediyor.

Son olarak, Uhuvvet (1892) adlı eserinden bir alıntı ile bitirelim:

“İlk yaratılışta insan yokmuş… Evet, yeryüzü daha rahattı. (…) İnsan kendi cinsine de esir! Dine, şeriata, düzene, âdetlere de esir! Esir! Her şeye esir! Bu hal nedir Yarap?! Kurtuluş yok mu? (…) Ah uçmak!.. Bu esaret zincirinden kurtulmak! Özgürlük, Özgürlük!”

Selma Rıza, Uhuvvet romanını 1892 yılında, yalnızca 20 yaşındayken kaleme aldı ancak yayımlamadı. Eser, ilk kez 1999 yılında, dili sadeleştirilerek Kültür Bakanlığı yayınları arasında okuyucuyla buluştu.