Tıpta Kanıta Dayalı Karar Verme
Ayşe Nur Balcı Yapalak, Liberus, 2025, 394 s.
Bir hastalığın tanısı, tedavisi ya da takibi hakkındaki kararlar bazen yaşam kalitesini bazen ölüm-kalımı ilgilendirir. Bazı kararlar bireyleri bazıları ise tüm toplumu etkileyebilir. Bu nedenle, önce zarar vermeyeceksin ilkesi gereği, her tıbbi kararın kişisel görüşlere değil, güvenilir bilimsel kanıtlara dayanması gerekir. Ne var ki günümüzde güvenilir bilimsel kanıtları bulmak, doğru bilgiyi yanlıştan ayırmak giderek zorlaşıyor. Her yıl çok sayıda yeni araştırma yayımlanıyor; yapay zeka, makine öğrenmesi ve dijitalleşme ile bilgiye erişim hızlanıyor ama aynı gelişmeler bilgi kirliliğini de arttırıyor. Bir sağlık profesyonelinin alanındaki tüm gelişmeleri takip etmesi ve değerlendirebilmesi neredeyse imkansız hale geliyor. İşte bu noktada, kanıta dayalı tıp uygulamalarının önemi ortaya çıkıyor. Başta hekimler olmak üzere, tıbbi uygulama ve sağlık hizmet sunumunda rolü olan tüm profesyoneller için hazırlanan bu kitabın amacı mesleki uygulamalar sırasında verilecek kararların kanıta dayalı olması için yol göstermektir.
İnsan Vücudu Hakkında Doğru Bildiğiniz Yanlışlar
Matt Brown, Çev. Sinan Akbaytürk, Orenda, 2025, 160 s.
İnsan Vücudu Hakkında Doğru Bildiğiniz Yanlışlar, insan bedeniyle ilgili yaygın inanışları bilimsel açıdan sorgulayan eğlenceli bir kitap olma iddiası taşıyor. Yazar Matt Brown’ın mizahi üslubuyla kaleme aldığı eser, çocukluğumuzdan beri sorgulamadan kabul ettiğimiz birçok yanılgıyı ele alıp çürütüyor ve vücudumuzun en gizemli yönlerini aydınlatmaya çalışıyor. Bilimsel geçmişe sahip bir gazeteci olan Brown, kitapta vücut hakkındaki yanlışları, tıbbi alıntıları ve ilginç tedavi yöntemlerini inceliyor. Örneğin, şeker tüketiminin çocukları hiperaktif yaptığına dair yaygın inanışın bilimsel bir temeli olmadığını ortaya koyuyor. Ayrıca “çift eklemli” olma durumunun gerçekte ne anlama geldiğini ve yemekten sonra yüzmenin tehlikeli olup olmadığı gibi konuları da ele alıyor. Sözde bilimden güncel araştırmalara kadar geniş bir yelpazede ilerleyen kitap, bilgileri herkesin anlayabileceği bir dille sunuyor. “Doğru Bildiğiniz Yanlışlar” serisinin bir parçası olan bu eser, popüler bilimi erişilebilir kılarak okuyucuların ilgisini çekmeyi başarıyor. İnsan vücuduyla ilgili yaygın inanışları sorgulayan ve bilimsel gerçekleri ortaya koyan bu kitap, hem eğlendirici hem de bilgilendirici bir okuma deneyimi sunuyor.
Depresyonun Duyumotor Yoluyla Düzenlenmesi
Reşit Canbeyli, Pan Yayıncılık, 2025, 248 s.
Depresyon, insanlığın karşı karşıya kaldığı en yıkıcı psikopatolojilerden biridir. Son yıllarda yapılan yoğun klinik ve temel bilimsel çalışmalar, depresyonun etiyolojisi ve tedavisiyle ilgili zaman içinde ortaya çıkmış olan bazı dogmatik yaklaşımların geçerliliğini sorgulamaya başlamıştır. Örneğin, depresyonun yalnızca insanlarda görülen bir patoloji olduğu görüşü özellikle son yarım yüzyılda hayvanlarla yapılan çalışmalar sonucunda çürütülmüştür.
Depresyonla ilgili diğer bir dogma da, patolojinin etiyolojisi ve tedavisinde bedenden ve duyulardan kaynaklanabilecek katkıları büyük ölçüde göz ardı eden beyin ağırlıklı merkezci bir yaklaşımın benimsenmiş olmasıdır. Bu kitap bu katı dogmatik yaklaşımlardan uzaklaşarak depresyonun beyinden kaynaklansa da sadece beyinle ilgili olmadığını somut bilgilerle savunan duyumotor görüşünü öne sürmektedir. Kitapta ayrıntılarıyla ele alınan duyumotor yaklaşımı, duygudurum ve depresyonun beş duyu sistemi (görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma) ve hareket (motor) sistemi aracılığıyla köklü bir biçimde etkilenebildiğini (teknik deyimiyle modüle edilebildiğini) göstermekte ve bu görüşün depresyona ilişkin kapsayıcı teorik ve klinik bir yaklaşım için gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Kitapta beş duyu ve motor sistemini (duyumotor sistemini) uyarmanın uyarım parametrelerine bağlı olarak duygudurumu ve depresyonu hem iyileştirme hem de ağırlaştırma potansiyeli olduğu ayrıntılı bir biçimde belgelenmektedir Ayrıca depresyonun duyumotor sisteminde periferden kaynaklanan uyarımı olumsuz şekilde etkileyebileceği gösterilmektedir.
Ekolojik Krizin Kökenleri
Burçin Çokuysal, Yeni İnsan Yayınevi, 2025, 232 s.
Yazar Burçin Çokuysal kendi sözleriyle kitabı yazım sürecini şöyle anlatmaktadır: ekolojik Krizin Kökenleri, tüm varlıkları kapsayan adil ve eşitlikçi bir dünya için sömürüyü, şiddeti, tahakkümü, insan türünün açmazlarını bazen doğanın, bazen hayvanın bazen de tarım ve gıdanın penceresinden insan denen hayvanı düşünüp yorumlama çabasından ibaret. Bu kitabı yazmamın en önemli nedeni benimle aynı fikir ve düşüncede olmayanları ekolojik krizin gerçekliğine ve ekolojik krizin kökenlerindeki etik sorun alanlarına ikna etmek değil elbette… Ben sadece benimle aynı fikir ve düşünceleri paylaşanların yalnız olmadıklarını bilmeleri için yazıyorum. Esas amacım kapitalist sistemin körüklediği ekolojik krizde, kendimizi yalnız hissetmekle yalnız olmadığını bilmek arasındaki büyük boşluğu doldurma, yasal olanla adil olan arasındaki açıklığı kapatma, olan ve olması gereken üzerine doğruyu söyleme problemini gösterme, kapitalosen çağında olgu ve değerleri yeniden tanımlama, başkaları için yaşamak yerine başkaları ile birlikte yaşamayı gösterebilme çabasından ibaret. Ekolojik krizi nasıl durdurabiliriz? Yapmamız gereken ilk ve en önemli şey daha önce yapmadığımız bir şeyi yapmak: Konunun etik boyutu üzerine düşünmek, kapitalist sistemi, erkek egemen otoriteyi, doğa ile ilişkimizi sorgulamak, mevcut değerler sistemini eleştirmek, başka ne doğru olabilir üzerine her mecrada konuşmak… Sorun, sistemin bizi neden uyutmaya çalıştığı değil bizlerin neden uyanmak istemediğidir.
Yitip Giden Kültürel Miras
Kolektif, İdeal Kültür Akademi, 2025, 113 s.
Akdeniz’in incisi Kıbrıs, üç kıtanın buluşma noktası, binlerce yıllık medeniyetlerin kutsal beşiği… Bu kadim ada, tıpkı Anadolu ve diğer büyük medeniyetler gibi, insanlık tarihinin en temel kaygılarından birini taşıyor: Kültürel mirasını korumak, insanlığın eşsiz zenginliklerini sürdürülebilir bir şekilde korumanın, insanlığın en önemli sorumluluklarından biri olduğunu tüm insanlığa kabul ettirebilmek. Tarihin içerisinde kültürel mirasın korunması uğruna atılan adımlar, yalnızca ulusal çerçevede değil, uluslararası arenada da köklü bir dönüşüme sahne olmuştur. Yitip Giden Kültürel Miras isimli bu eser, kültürel mirasın korunması ve restorasyonu alanında zaman içinde filizlenen çabaları tarihsel bir perspektifle ele almakla kalmıyor; bilimsel yaklaşımların nasıl evrildiğini, insanoğlunun bu kutsal göreve nasıl daha bilinçle eğildiğini gözler önüne seriyor. Geçmişin yitip gitmesine izin vermemek, bu uğurda harcanan çabaların kutsallığını bir kez daha bizlere hatırlatıyor. Bu kitap, yalnızca geçmişin yankılarına dikkat çekmekle yetinmiyor; aynı zamanda kültürel mirasa dair yeni sorular sormaya, yenilikçi yöntemler geliştirmeye, bu mirası koruma adına yeni bir heyecan yaratma ve ilham kaynağı olmayı hedefliyor. Yitip Giden Kültürel Miras, insanın varoluşuna anlam kazandıran medeniyetlerin ortak kaygısını sahiplenmek ve kültürel mirasın sonsuzluğa uzanan köprüsünü kurmak adına verilen çabaların ortak ürünü olarak okuyucu ile buluşuyor.
Antropoloji ve Batıl İnançlar
George Laurence Gomme, Gece Kitaplığı, 2025, 134 s.
İnsanlık, geçmişten bugüne, bilinmeyenin gölgesinde yaşamış, doğanın sırlarını anlamlandırmaya çalışırken mitler, efsaneler ve batıl inançlar üretmiştir. Peki bu inançlar nereden geliyor? Hangi psikolojik ve kültürel köklerden besleniyor? George Laurence Gomme, folklorun derinliklerine dalarak, batıl inançların kökenlerini ve bunların toplumsal evrimin nasıl bir parçası olduğunu inceliyor. Totemizmden halk inanışlarına, eski Avrupa geleneklerinden modern zamanlara dek uzanan bu sürükleyici çalışma, geçmişi anlamanın kapılarını aralıyor.
Gençlerle Baş Başa: Evrim
Tamer Kaya, Yordam Kitap, 2025, 160 s.
Gaye ve Deniz evrime merak salmış olan doktor amcalarıyla birlikte Viyana’da önce hayvanat bahçesini, sonra da dünyanın en önemli doğa tarihi müzelerinden birini gezerek bilimin bu en heyecan verici konusu hakkında enine boyuna konuşuyorlar. Yeryüzünde yaşam nasıl başladı? Elin yapısı bütün memelilerde benzer midir? Evrim nasıl gerçekleşiyor? Mutasyon nedir? Biyocoğrafya ne demek? Neden erkek aslanların yelesi var? Peki ya zebraların çizgileri neden? Niçin bazı insanlar kulaklarını oynatabiliyor? Evrimsel dönüşüm bireylerde olur mu? Genetik materyal nesiller arasında nasıl aktarılır? Dinozorlar yok olurken memeliler nasıl hayatta kaldı? Dünyanın birçok yerinde dinozor fosili bulunurken neden Türkiye’de yok? İnsan maymundan geldiyse neden hâlâ maymunlar var? Milyonlarca yıldır hiç değişmeden varlığını sürdüren canlılar var mı? Evrim bilgisi ne işimize yarar? Evrim fikrini kabul etmekte neden zorlanılıyor? Tamer Kaya akıcı bir diyalog biçiminde kaleme aldığı bu küçük kitapta canlılığın yeryüzünde en ilkel formlardan değişerek günümüze gelmesinin görkemli hikâyesini her yönüyle anlatıyor. Evrimin yalnızca zengin biyolojik kanıtlarına ve bilimsel olarak keşfine değil, toplumsal anlamına da değiniyor. Gençlerle Baş Başa: Evrim, yaşamın ve kendi kendisinin kökenini çözmek için insanın duyduğu o tükenmek bilmez merakı okuruna hissettiren, daha fazlasını öğrenmek için ilham veren bir kitap.
Nörobilimin Evrimi
Cumhur Ertekin, Nova Kitap, 2025, 640 s.
İnsanlık tarihinin en büyük gizemlerinden biri: beyin. Düşüncelerimizin, duygularımızın, bilinç ve hafızamızın şekillendiği bu muazzam organ, çağlar boyunca biliminsanlarının ve filozofların ilgisini çekti. Peki, beynin sırlarını çözme yolculuğu nasıl başladı?
Nörobilimin Evrimi, ilkel insan topluluklarının ruh ve akıl anlayışından modern nörobilimin keşiflerine uzanan büyüleyici bir serüvenin hikâyesi. Prof. Dr. Cumhur Ertekin, “trepanasyon” gibi kadim beyin cerrahisi yöntemlerinden Aristoteles’in yanlış varsayımlarına, Rönesans dönemindeki büyük anatomik keşiflerden Freud’un bilinçaltına uzanan düşüncelerine kadar geniş bir perspektif sunuyor. 19. ve 20. yüzyılda nöroanatomiden nörofizyolojiye, psikiyatri tarihinden klinik nörolojiye kadar disiplinlerin kesişim noktalarını inceliyor. Nörolog Cumhur Ertekin, bilimin gelişimini yalnızca kronolojik bir anlatımla sunmakla kalmıyor, aynı zamanda düşünsel akımların birbirini nasıl etkilediğini de gözler önüne sererek tarih boyunca bilimsel devrimlerin nasıl şekillendiğini merak edenler için vazgeçilmez bir kaynak kaleme alıyor. Nörobilimin Evrimi, beynin derinliklerine doğru çıkılan bu yolculukta, insan zihninin keşif sürecine tanıklık etmek isteyenler için güçlü bir rehber olma iddiası taşıyor.
Veri Gaspı – Büyük Teknoloji’nin Yeni Sömürgeciliği ve Onunla Nasıl Mücadele Edilir?
Nick Couldry, Nota Bene Yayınları, 2025, 296 s.
Bu kitap, günümüzün teknoloji devlerinin veri çıkarıcı uygulamalarının sömürgeciliğin devamı olduğuna dair ikna edici bir argüman ve kolektif direniş için önemli bir rehber sunuyor. Meta, Amazon ve Alphabet gibi büyük teknoloji şirketleri, e-postalarımızı kontrol ettiğimizde, adımlarımızı saydığımızda, çevrimiçi alışveriş yaptığımızda ve işe gidip gelirken bilgi toplayarak günlük hayatlarımıza eşi benzeri görülmemiş bir erişime sahip. Büyük teknolojinin gözetimi ve insanlar üzerindeki etkileri oldukça kapsamlı ve ciddi sonuçlar doğuruyor. Ulises A. Mejias ve Nick Couldry’nin bu ufuk açıcı kitapta gösterdiği gibi, bu muazzam veri birikimi hızla büyüyen bir endüstrinin tesadüfi sonucu değildir. Tıpkı ulusların haksız yere zenginlik ve hakimiyet için toprak ve maden çalması gibi teknoloji şirketleri de hayatlarımız için önemli olan kişisel verileri çalıyor. Mejias ve Couldry, bu soygunun tüm kapsamını ancak sömürgecilik çerçevesinde kavrayabileceğimizi savunuyor. Geçmişteki toprak gaspları gibi günümüzün veri gaspı da verilerimizi kendi çıkarlarımıza karşı şirket kârı elde etmek için hammaddeye dönüştürüyor. Tarihsel sömürgecilik gibi günümüzün teknoloji şirketleri de yeni bir sosyal ve ekonomik düzen inşa eden, iş güvencesizliğine yol açan ve çevreyi bozan sömürgeci bir iş yapma biçimi tasarlıyorlar. Bu yöntemler küresel eşitsizliği derinleştiriyor, şirket zenginliğini Küresel Kuzey’de yoğunlaştırıyor ve ayrımcı algoritmalar ortaya çıkarıyor. Peki başka bir seçeneğimiz var mı? Veri Gaspı böyle bir seçeneğimiz olduğunu savunuyor: Sömürgeciliğin bu yeni biçimine karşı koymak için önceki direniş biçimlerinden öğrenmemiz ve tamamen yeni direniş biçimleri hayal etmek için birlikte çalışmamız gerekiyor. Mejias ve Couldry, sömürücü teknoloji uygulamalarına başarıyla karşı koyan seçmenlerin, işçilerin, aktivistlerin ve ötekileştirilmiş toplulukların hikayelerini paylaşıyor. Dünyamızı dönüştüren dijital medyanın keskin bir tartışması olan bu kitap, internet çağında mahremiyet, kendi kaderini tayin ve adalet konusunda endişeleri olan herkes için okunması gereken temel bir eser.
Nükleer Santral Sevdası: Yaşadıklarım-Yazdıklarımdan Seçmeler
Yılmaz Bektur, Nika Yayınevi, 2025, 159 s.
Nükleer enerji esasen Siyam ikizleri gibidir. Bir yanını nükleer santrallar oluştururken diğer yanında nükleer bombalar bulunmaktadır. Bu nedenle nükleer enerji Türkiye de olduğu gibi dünyada da çok tartışılmıştır. Keza nükleer endüstri bazı belirsizliklerle hala debelenmektedir. Bunun temel nedeni bazı sorunların tümüyle çözümlenememiş olmasındandır. Tüm bunlara rağmen nasıl dünün enerji kaynaklarından birisi kömür ise bugünün kaynaklarından biriside bölünebilir radyoaktif maddelerdir. Önemli olan çağı yaşamaktır. Bugün nasıl kömüre karşı tepki artmışsa gelecekte de nükleer enerji yerine başka alternatifler aranabilecektir.
Kaygı belirsizliklerden kaynaklanır. Belirsizlikler ise konuların derinlemesine araştırılması için önemli bir motivasyon kaynağıdır. Yaşananlar ve yazılanlar kaygıların azalmasına katkıda bulunmuş ise ne mutlu bize.
Üretken Yapay Zeka ve Eğitim
Kolektif, Nobel Bilimsel Eserler, 2025, 298 s.
Yapay zekâ, eğitim süreçlerinde bir dönüşüm yaratıyor. Üretken yapay zekâ tabanlı araçların eğitimde etkili bir şekilde kullanılması giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu kitap, üretken yapay zekânın eğitim alanındaki rolünü detaylı bir şekilde ele alarak öğretmenlerden akademisyenlere, öğrencilerden eğitim yöneticilerine kadar önemli bir kitleye hitap ediyor. Yapay zekânın tarihsel gelişiminden yola çıkarak üretken yapay zekânın eğitimde sunduğu yenilikler, öğretme ve öğrenme süreçlerine olan etkileri, sağladığı fırsatlar ve karşılaşılabilecek riskler kapsamlı bir şekilde inceleniyor. Kitapta, eğitimde sıkça kullanılan üretken yapay zekâ araçları tanıtılıyor, etik ve sürdürülebilir kullanım için geleceğine dair stratejik öneriler sunuluyor. Bu çalışma, eğitimde dijital dönüşümü şekillendirmek ve üretken yapay zekâ destekli öğrenme ortamlarının sunduğu imkânları keşfetmek isteyenler için bir başvuru eseri niteliği taşıyor.
Türkiye Tarihi – Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze
Hamit Bozarslan, İletişim Yayınları, 2025, 464 s.
Tarihçi ve siyaset uzmanı Hamit Bozarslan, 13. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun ve Selçuklu Devleti’nin kalıntıları üzerine kurulan, yedi yüzyıla yakın hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi üzerinden günümüz Türkiyesi’ni anlamaya çalışıyor. Bir dünya imparatorluğu ve mutlak bir Müslüman gücü olmayı başaran bu sıradışı devletteki sürekliliklerin, aynı zamanda yüzyıllar içindeki sert kopuşların izini sürerek, “Türkiye tarihi” denen karmaşık konuyu, kendi özgüllükleri içinde olduğu kadar başka ülkelerle etkileşimleri ve bağımlılıkları içinde de ele alarak tartışıyor. Bozarslan, bu yeni basıma yaptığı eklemelerle, bugün siyaset gündemimizi belirleyen dinamikleri anlamamızı sağlayacak önemli ipuçları da veriyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Bankacılık Ticaret ve Yatırımlar
Kolektif, İş Bankası Kültür Yayınları, 2025, 240 s.
İktisadi, toplumsal ve kültürel tarih alanlarının bazıları bugün ne yazık ki hayatta olmayan kalburüstü isimlerini bir araya getiren bu makale derlemesinde, Osmanlı İmparatorluğu ile Batı Avrupa’yı sanayileşmenin ilk yüzyılı boyunca giderek bütünleştiren başlıca kuvvetler farklı perspektiflerden ele alınıyor. Osmanlı coğrafyasındaki modernleşme dönüşümünün başlangıç aşamalarıyla da ilişkilenen olumlu ya da olumsuz ticari, mali ve parasal etkenlerin tahliliyle sınırlı kalmayan makaleler, geniş bir yelpazede sunulan bilgilerle aynı zamanda 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisine ve toplumuna genel bir giriş kitabı niteliği de taşıyor.
Osmanlılardan Önce Anadolu
Claude Cahen, Çev. Erol Üyepazarcı, Alfa Yayıncılık, 2025, 496 s.
Tarihte Türklerden söz edildiğinde, Müslüman halkların ve Hıristiyan Güneydoğu Avrupa’nın geçmişinde oynadığı hatırı sayılır rolden ötürü genellikle Osmanlı İmparatorluğu akla gelir; öyle ki ancak kısmen Türk olan insanlara da bu sıfat yakıştırılırken, Osmanlı olmayan Türkler pek hesaba katılmaz. Osmanlıcılar araştırmalarını, sanki o sırada kendilerini kuşatan dünya içinde çok önemli bir rol oynuyormuş gibi, Osmanlı hanedanının çok mütevazı kökenlerinden başlatırlar ve bu araştırmacıların pek çoğu sanki Osmanlıların civarında daha önemli başka Türkler olmadığına inanırlar. Kuşkusuz bazı bilimciler bu anlayışa tepki göstermeye başlamıştır, ama bunlardan pek azı diğer Türklerin de kendi özgünlükleri olduğunu ve sonunda Osmanlı İmparatorluğu’na katılsalar da mutlaka başından itibaren böyle bir eğilim içinde olmadıklarını vurgulamıştır. Son sözü söyleme iddiası taşımadığını belirtmek gereken bu kitap, işte bu çalışmaya yardımcı olmayı hedeflemektedir.
Aşçılık Sanatı
Marius Gavius Apicius, Çev. Elif Burcu Özkan, Doğu Batı Yayınları, 2025, 199 s.
“Dē Rē Coquinariā”, Antik Çağ’dan günümüze eksiksiz olarak ulaşan, Avrupa’nın Eski Batı medeniyetlerine ait en eski yemek kitabıdır. Kitabın büyük bir kısmının MS 1. yüzyılda Marcus Gavius Apicius tarafından yazıldığı ve 4. yüzyılda bir derlemeci tarafından ilave edilen tariflerle son hâlini aldığı düşünülmektedir. Eski Yunan mutfağıyla zenginleşmiş bir İmparatorluk Dönemi Roma mutfağını yansıtan bu eserde dört yüz seksen tarif bulunmaktadır. Bu tarifler yemek, içecek (/içki) ve tatlı tariflerinden, sos tariflerinden, besinleri muhafaza etme yöntemlerinden, yemeği daha lezzetli hale getirme yollarından ve mutfak kültürüne yönelik çeşitli tavsiyelerden oluşmaktadır. Kitaptaki tarifler tüm edisyonlarda yer aldığı şekliyle çeşitlerine göre on ayrı bölümde sıralanmış; bölüm başlıkları aslına uygun şekilde tercüme edilerek adlandırmaya ve sıralamaya sadık kalınmıştır. Kitabın tercümesinde yararlandığımız edisyonda (Giarratano & Vollmer) yer alan ve otuz bir tarif ile altı kısa malzeme listesinden oluşan otuz yedi maddelik Vinidarius seçkisi, MS 5. veya 6. yüzyılda yaşamış Vinidarius adlı bir derleyiciye ait olup tercümeye on birinci bölüm (kitap) olarak dâhil edilmiştir.
Sınıf Mücadelesi ve Sendikalar
Erkan Aydoğanoğlu, Töz Yayınları, 2025, 240 s.
Sendikaların sınıf mücadelesi içindeki yeri, önemi ve rolünün tarihsel bir bakış açısıyla ele alınması, 21. yüzyılda emekçilerin öz örgütleri olan sendikaları yeniden işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele merkezleri haline getirme hedefi açısından önemlidir.
Sendikaların yalnızca hak arama mücadelesiyle sınırlı kalmaması, işçi sınıfının siyasal bilincini artırarak bağımsız bir sınıf hareketi haline gelmesi gerekmektedir. İşçilerin örgütlü mücadelesi olmadan sermaye karşısında hak kazanmak ve kazanılmış hakları korumak mümkün değildir. Bugün, işçi sınıfının sermaye ve devlet karşısında bağımsız bir sınıf olarak varlığını sürdürebilmesi, sendikaların bugün ve gelecekte nasıl bir mücadele çizgisi izlemesi gerektiğiyle doğrudan bağlantılıdır.
Sınıf mücadelesinin, sendikaların ve sendikal hareketin gelişiminin tarihsel bir perspektifle ele alınması, işçi sınıfının mücadelesine ışık tutarak gelecekte nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır.
Antik Mısır Sanatı ve Mimarisi
Christina Riggs, Say Yayınları, 2025, 160 s.
Berlin’den Boston’a, St. Petersburg’dan Sydney’e, Antik Mısır sanatı dünyanın en büyük müzelerini doldururken, Mısır tapınaklarının ve piramitlerinin mimarisi de yüzyıllardır turistleri Mısır’a çekmeye devam ediyor. Peki ama tüm bunlar, Antik Mısır döneminde yaşamış insanlar için ne ifade ediyordu ve neden bu kadar kalıcı bir çekiciliğe sahipti?
Christina Riggs, Antik Mısır Sanatı ve Mimarisi’nde Mısır’da yaklaşık 4000 yıl boyunca üretilen görsel sanatları inceliyor. Bu nesnelerin ve yapıların ardındaki hikâyeler, Antik Mısır’daki insanların birbirleriyle, doğal çevreyle ve tanrıların dünyasıyla ilişkili olarak hayatlarını nasıl sürdürdükleri hakkında bize çok şey anlatıyor. Antik Mısır’ın, etkileyici piramitleri, ürkütücü mumyaları ve kendine özgü görsel stiliyle izleyicileri yüzyıllar boyunca nasıl büyülediğini gösteren Riggs, Antik Mısır ile modern dünya arasındaki ilişkiyi de aydınlatıyor.
İklim Felsefesi
Enver Alper Demirci, Kabalcı Yayınevi, 2025, 280 s.
İklim değişikliği, çağımızın en büyük meydan okumalarından biri olarak insanlığı ve bilim dünyasını derin tartışmalara sürüklüyor. Bu değişim, insanlık tarihini, ekonomik sistemleri, bilimsel paradigmaları ve felsefi düşünceyi kökten etkileyen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. O hâlde, iklim değişikliğinin bilimsel kesinliği ne ölçüde sorgulanabilir? Bu alandaki araştırmalar nasıl şekillenir? Bilim ve toplum arasındaki ilişki, iklim politikalarını nasıl belirler?Bu kkitap, bu sorulara yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda felsefi ve tarihsel bir perspektiften yaklaşarak bilginin doğasını ve güvenilirliğini sorguluyor. Bu kitap, insan-merkezli (antroposantrik) bakış açısını eleştirirken, iklim felsefesinin temel taşlarını inceliyor. Thomas Kuhn ve Paul Feyerabend gibi bilim filozoflarının görüşleri ışığında, bilimsel devrimler ve paradigma değişimlerinin iklim değişikliği söylemini nasıl şekillendirdiğini tartışıyor. Kitap, doğa ve insanın tarih boyunca nasıl evrildiğini anlatırken, geçmişte yaşanan kitlesel yok oluşları, biyolojik ve jeolojik süreçleri, insanın doğaya etkisini ve iklim değişikliğiyle ilgili ideolojik çatışmaları detaylıca alıyor. Günümüz çevre hareketlerini tarihsel bağlamda değerlendirerek insanın doğa üzerindeki etkisini yalnızca ekolojik açıdan değil, bilimsel bilgi üretimi açısından da masaya yatırıyor. Özellikle son yıllarda, küresel ısınma ve çevre politikaları üzerine yapılan tartışmaların büyük ölçüde bilimsel otorite ve toplumsal algılar tarafından şekillendirildiğini gözler önüne seren İklim Felsefesi, bilimin politik ve sosyal etkilerini de inceliyor. Antropojenik iklim değişikliği ve bilim dünyasındaki farklı bakış açılarını derinlemesine analiz ederken, okuyucuyu iklim değişikliğine dair yeni bir düşünme biçimi geliştirmeye davet ediyor.
Bu kitap, bilimin kesinliği, doğanın dönüşümü, insanın dünyadaki rolü ve modern toplumun ekolojik kaygıları üzerine düşünen herkes için bir başvuru kaynağı olmakla beraber doğa ve insan, bilim ve felsefe, geçmiş ve gelecek arasında köprü kurmaktadır. İklim değişikliğine dair farklı bir bakış açısı kazanmak isteyen herkes için önemli bir eser olacaktır.
Askerler ve Felsefe – Askeri Planlama ve Harekatın Bilgi Felsefesi Bilim Felsefesi ve Metafizik İle
Osman Tekinalp, Doruk Yayınları, 2025, 376 s.
Felsefe de bilim gibi asırlar boyunca doğrunun ve gerçeğin araştırılması sürecinde yaşam bulmuştur. Felsefenin amacı sorulursa; “doğrunun, hakikatin, gerçeğin, kesinliğin aranması” gibi bir yanıt alınır. Bunlar filozofların, düşünürlerin bildiği, önem verdiği ve uzlaşma sağladıkları konulardır. Ülkelerinin geleceği ve insan yaşamı hakkında yetki ve sorumluluklar alan, önemli kararlar veren komutanlar-askerler de tarih boyunca yanılgı ya düşmemek, hata yapmamak için sürekli doğruluğu, gerçeği, kesinliği ve hakikati aramışlardır. Görüyoruz ki doğruluk, hakikat ve gerçeğin aranıp bulunması gibi oldukça zor olan düşünsel çalışmalar, askerler ile felsefe yolunu kesiştirmektedir. Özetle; askerlik mesleği ile felsefenin arasında fazla bilinmeyen ilişkiler ve bağlantılar bulunduğunu söyleyebiliriz. “Askerler ve Felsefe” adını verdiğimiz bu kitabın amacı; askerler ve felsefe arasında oluşan söz konusu bağlantı ve ilişkileri ortaya sermek, incelemek, saptamalar yapmak ve durumu açıklamaktır. Kitabı okuyan askerler ve askerliğe ilgi duyanlar, felsefe desteğiyle düşünsel alanlarını zenginleştirip genişleterek; özellikle yönetim, planlama ve eylemsel görevlerde karşılaştıkları ve kendilerinde yanıtsız kalan birçok ayrıntı, soru, olay ve soruna doğru karşılık verip aydınlanabileceklerdir.
Sanat Hayattır – İkonlar İkonoklastlar Vizyonerler Kanunsuzlar ve Karanlıktaki Umut Parıltıları
Jarry Saltz, Çev. Hazal Orgun Sinan, Hayalperest Yayınevi, 2025, 324 s.
Yaklaşık çeyrek asırdır sanat üzerine etkili yazılar kaleme alan, Nasıl Sanatçı Olunur’un Pulitzer ödüllü yazarı Jerry Saltz, Sanat Hayattır’da toplumsal olaylarla kronikleştirdiği çağdaş sanatı tanımlayan yazılarını bir araya getiriyor. Kara Walker, Philip Guston ve Jasper Johns gibi öncülerden Jeff Koons ve Lisa Yuskavage gibi provakatörlere ve Joseph Yoakum’dan Robert Gober’a değin vizyonerlere dair ufuk açıcı değerlendirmelerini sunuyor. Kehinde Wiley ve Amy Sherals’ın Obama portreleri gibi dönüm noktalarını değerlendiriyor, Ankara suikastı gibi rahatsız edici anları sorgulayıcı biçimde irdeleyip sinemacı Steve McQueen’den, “ışığın ressamı” Thomas Kinkade’e kadar birçok figür hakkında şaşırtıcı yorumlar ortaya koyuyor. Kendi kederli çocukluğuna, kariyerinin “başarısız bir sanatçı” olarak ilk yıllarına, Géricault, Boticelli ve mağara ressamlarından esinlenerek yaşadığı aydınlanmalara dair unutulmaz hikâyeler paylaşıyor. Saltz, samimi ve kendine has tarzıyla, “daimi bir olağanüstü hâl” ortamında üreten bir sanat kuşağının değerlendirmesini yaparak, dönüşümsel bir dönemin yaratıcı mirasıyla hesaplaşıyor. Sanat Hayattır, radikal değişim çağında sanat dünyasının keyifle okunur bir portresini sunuyor.
Camera Orientalis: Ortadoğu Fotoğrafçılığının Yansımaları
Ali Behdad, Çev. Didem Kizen, Everest Yayınları, 2025, 288 s.
Ali Behdad Camera Orientalis’te, fotoğrafçılığın ve Şarkiyatçılığın iç içe geçmiş tarihini derinlemesine inceliyor. Kitap, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarından kalma bir dizi Batılı ve Ortadoğulu arşiv materyallerinden yararlanarak, fotoğrafçılığın Avrupa’nın Şarkiyatçı algısını nasıl dönüştürdüğünü ve nasıl Avrupa sömürgeciliğinin bir parçası haline geldiğini ortaya koyuyor.
Fotoğrafçılığın hem Batı’da hem de Ortadoğu’da kültürel ve politik bir araç olarak nasıl kullanıldığını açıklayan Behdad, ayrıca Ortadoğu’da fotoğrafçılığın statü ve ataerkil değerleri nasıl pekiştirdiğine ve sosyal sınıfları nasıl egzotikleştirdiğine ışık tutuyor. Camera Orientalis, Şarkiyatçı fotoğrafçılığın sadece Avrupa’nın ürünü olmadığını, Doğu ve Batı arasındaki kültürel etkileşimin sonucu olduğunu gösteriyor. Bu öncü çalışma, fotoğrafçılığın küresel bir pratik olarak anlaşılmasına katkı sağlarken, kültürel algıların şekillenmesindeki rolünü de sorgulatıyor. Bu eser, hem akademik çevrelerde hem de fotoğraf sanatına ilgi duyanlar için değerli bir kaynak niteliğinde.
Aydınlar Arasında Bir Entelektüel – Metin Erksan Sineması Üzerine Notlar
Tayfun Luxembourgeus, Doruk Yayınları, 2025, 192 s.
Metin Erksan, katı sansür, siyasi baskı, ekonomik belirsizliklerin olduğu bir dönemde Türkiye’de solun, Marksizmin, sosyalizmin ve tabii ki sinemanın kendi tekellerinde olduğunu sanan, “birbirlerine ödül dağıtan” birtakım aydınların, “İstanbul kültür mafyası”nın seviyesiz, kişisel saldırıları; düşünce, yaratma, beğenme özgürlüğünün elinden alınması çağrıları altında hayatta kalmaya ve yaratıcılığından taviz vermeden üretmeye çalışmıştır. Dünyaya Marksist bakan ancak dogmatik olmayan biri olarak aydınların arasında, çoğunlukla da onların karşısında, yalnız ve anlaşılamamış bir entelektüeldir. Erksan ve sineması üzerine çok şey söylenmiş ve yazılmış gibi görünür; ancak gerçekte kendisi üzerine de sineması üzerine de çok az sayıda özgün yorum yapılmıştır. Erksan ve sineması hakkında çok şey söylendiği algısı, aynı tespit ve yorumların farklı kişilerce, farklı yer ve zamanlarda, yalnızca küçük ifade farklarıyla, çoklukla ezbere tekrar edilmesinden kaynaklanır. Erksan üzerine yapılmış çalışmaları, söylenmiş sözleri sistematik olarak incelemeye başlayan biri, bu iddianın temelsiz olmadığını görecektir. Bu çalışma, Erksan’ın bazı filmlerini odağa alarak, bu yaratıcı sinemacı hakkında daha önce yazılmış ve söylenmiş bazı şeyleri gözden geçirirken, birtakım yeni tespitlerde bulunuyor ve yeni yaklaşımlarla bazı iddialar ortaya koyuyor.