Ana Sayfa Bilim Gündemi AKP iktidarının derin devlet uygulamalarına katkısı

AKP iktidarının derin devlet uygulamalarına katkısı

896

Ender Helvacıoğlu

Her devletin bir “derin” yapılanması vardır. Şaşılacak bir şey değildir bu; devlet böyle bir yapıdır, “normal”i budur! Devletin en temel işlevi egemen sınıflar adına sistemi ve toplumu düzenlemek ve yönetmektir; başka deyişle egemen sınıfın politikalarını tespit etmek ve hayata geçirmektir. Karşıt sınıflara bölünmüş olan toplumun, sisteme ve bu politikalara ikna edilmesi gerekir. Her türlü kitle yönlendirme araçları ve kurumsallaşmış zor yöntemlerinin yetmediği noktalar olabilir veya toplumun hızla ikna edilmesi gerekebilir. İşte bu noktada yönlendirmenin ve zorun yasadışı ve gayrı meşru yöntemleri ve o yöntemleri uygulayacak yasadışı ve gayrı meşru devlet kurumları devreye girecektir. Öte yandan çıplak zor yöntemlerinin uygulanabilmesi için toplumun bir şekilde bu zorun “gerekliliğine” ikna edilmesi gerekir. İşte komplo, kışkırtma ve suikastlar bu noktada devreye girer. Öyle bir ortam yaratılmalıdır ki, toplum, devletin çıplak zordan başka çaresinin kalmadığına ikna olsun. Öyle bir ortam yaratılmalıdır ki, hedef alınan kesim toplum nezdinde tecrit olsun. Öyle bir ortam yaratılmalıdır ki, toplum şaşırsın, kaotik bir durum oluşsun ve halk sinsin. “Derin devlet”, devletin meşruiyet kazanmak için uyguladığı gayrı meşru yöntemleri hayata geçiren kurumudur.

Devlet, yaşadışılık (illegalizm) tekelini elinde bulundurmaya çalışır. Ne kadar bulundurursa o kadar devlet olur. Demek ki devlet, esas itibarıyla, yasadışı bir örgütlenmedir. Ama devleti sadece “yasadışı örgütlenme” olarak nitelersek onu küçümsemiş oluruz. Onu ufak tefek yasadışı örgütler mertebesine indiririz ki, haksızlık yapmış oluruz! Devlet yasanın dışındadır ama neresindedir? Devlet, bütün diğer yasadışı örgütlerden farklı olarak yasanın üstündedir. Dışında ve üstündedir. Demek ki devlet, sadece “yasadışı” bir örgütlenme değil, asıl olarak “yasa üstü” bir örgütlenmedir. Devlet yasadışılık tekelini elinde tutamayabilir, ama yasa üstülük tekelini elinde tutmalıdır; yoksa devlet olamaz.

İşte derin devlet, devlet işlerinin her şart altında ve gerektiğinde hiçbir kural veya yasa ile sınırlanmaksızın yürütülmesi için oluşturulmuş bir mekanizmadır. Derin devlet yasadışı değildir, yasa üstüdür. Bu ikisi çok farklı. Yasadışılık cezalandırılabilir, yasa üstülük ise cezalandırılamaz. Daha doğrusu yasa üstülüğün cezalandırılabilmesi için örgütlü bir halk hareketinin gücüyle yasaların alt üst olması gerekir.

Kendi yakın tarihimize bakalım: Yasadışı olup da cezalandırılamayan ne varsa, işte derin devlet oradadır. Hemen aklımıza gelenleri sıralayalım: 12 Mart darbesi, 1 Mayıs 1977 tertip ve katliamı, 16 Mart 1978’de üniversite öğrencilerinin bombalanması, Çorum ve Kahramanmaraş katliamları, Bahçelievler’de 7 gencin katledilmesi, 12 Eylül öncesi yüzlerce aydının cinayete kurban gitmesi, 12 Eylül darbesi, 90’lı yıllarda Uğur Mumcu, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Hrant Dink ve daha birçok aydının suikastla öldürülmesi, Sivas katliamı, Kürt kökenli birçok aydın ve işadamının öldürülmesi… Bütün bu cinayet, katliam ve tertiplerin gerçek failleri bulunamadı. Bu suçların arkasındaki örgütlü güç ortaya çıkarılamadı. Her türlü kanıt ortadayken üstlerine gidilemedi. Demek ki bu yasadışı eylemleri planlayan ve düzenleyenler “yasa üstü” idiler.

Derin devletin bir özelliği “yasa üstülük” ya da “hesap sorulamazlık” ise, bir diğeri -hatta daha önemlisi- sistemin temel politikalarını oluşturan esas odak olmasıdır. Mevcut sistem çerçevesinde, kim politikayı oluşturuyor, kararları alıyor ve uygulayabiliyorsa derin devlet (aslında devlet) odur. Devletin temel politikaları, görünüşte, parlamentoda ve hükümet organlarında tespit edilir. Ama bu sadece görünüştedir; asıl politika tespit organları başka yerdedir. Parlamento ve hükümetlerin esas işlevleri, tespit edilen politikaları halka -ikna veya zor yöntemleriyle- kabul ettirmek ve uygulamaktır. Gelinen noktada, yasama, yürütme ve yargı organları, “karar organı”nın kuklalarıdır. “Kuvvetler ayrılığı” artık yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımsız olmasında değildir; onlar “karar organı” tarafından birleştirilmiştir. Kuvvetler ayrılığı, karar organı içindeki çeşitli kliklerin “Orman Kanunları” çerçevesinde verdikleri mücadelede aranmalıdır artık. Yasama, yürütme ve yargı, bu mücadelenin sadece araçlarıdır.

***

Buraya kadar yazdıklarımız “derin devlet kuramlarının” çok kısa bir özeti. Fakat AKP iktidarının devleti ele geçirme pratiği, bu kuramlara çok önemli “katkılar” sağladı. AKP devletleştikçe, devleti derin devlete dönüştürdü. Bu, derin devlet uygulamalarında seviye atlanması anlamına geliyor. Eskiden derin devletin bile bir raconu vardı, AKP devletinin bir derinliği de kalmadı! Kabak çiçeği gibi açıldı devlet!

Yukarıda derin devlet için yaptığımız tüm tanımlamaları AKP devleti için de yapabiliriz. Örneğin “yasa üstülük”, “hesap sorulmazlık”, “ben yaptım olduculuk” vb. Hiçbir yasa ile sınırlı değilim, istediğimi içeri atarım, benim adamlarımın seçilmediği kurumlara kayyım atarım, istediğimin diplomasına el koyarım, malına mülküne çökerim, istatistik verilerle işime geldiği gibi oynarım… Eskiden “telef olacaksınız” gibi lafları mafya şeflerine söyletirlerdi; şimdi kimlerin söylediğini biliyorsunuz. Kısacası AKP iktidarı artık su yüzüne çıkmış derin devlettir; dolayısıyla ortada klasik anlamda bir devlet de kalmamıştır.

Böyle bir durumun tarihte veya günümüzde örnekleri var mı? Var tabii. Şu örneklere benzetebiliriz: Bir mafya örgütünün mahalleye çökmesi. Bu örnek çok küçük ölçekte kaldıysa, işgalci bir devletin işgal ettiği ülkede yapıp ettiklerine de benzetebiliriz. Netanyahu hükümetinin Gazze’de yaptıkları veya HTŞ denen çapulcu sürüsünün Suriye’ye çökmesi de örnek gösterilebilir.

Kısacası Saray iktidarı tarafından Türkiye’ye çökülmüştür, Türkiye işgal edilmiştir. Türkiye toplumu esir edilmeye, köleliğe ve kulluğa mahkûm edilmeye, bir toplum olmaktan çıkarılıp ümmet haline dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bir avuç işgalcinin ülkenin tüm zenginliklerine -ganimet sayarak- el koyması, küçük bir kesimin zenginleşmesi uğruna tüm halkın yoksullaştırılması…

Fakat sanılmasın ki güçlüdürler. Tam tersi! Devletin derin devletleşmesi, yıkımın eşiğinde olduğunun göstergesidir. Son noktadadır, yapacak başka bir şeyi kalmamıştır.

Böyle durumlarda iş başa düşer ve halk kaderine el koyar. Bunu yüz sene önce yaptık; öyle gözüküyor ki yine yapacağız, yapıyoruz. Türkiye halkı bu çeteden kurtulacaktır.