Ender Helvacıoğlu
Neredeyse yarım yüzyıllık dostum, yoldaşım, ağabeyim, öğretmenim Ahmet Doğan 13 Mayıs günü hayatını kaybetti. Bedeni kanser tedavisine dayanamadı.
Bilim ve Gelecek’in yazarı, danışmanı, abone şampiyonu, temsilcisi, yüzlerce toplantının, konferansın, panelin düzenleyicisi… Nesin Vakfı çocuklarının sevgili Ahmet Dede’si… Son derece değerli bir matematik öğretmeni… Yılmaz bir devrimci, kararlı bir sosyalist, aydınlanma savaşçısı… Hangi sosyalist örgütten, öğretmen sendikasından, dernekten, vakıftan, okuldan talep gelse koşa koşa giden, birikimini aktaran, binlerce öğrenci yetiştirmiş komünist öğretmen…
Benim için “Ahmet’in ardından…” diye yazmak çok zor. Artık toprak altında olduğunu kabullenmek çok zor. Ama niteliklerini, tanımayanlara, özellikle gençlere aktarmayı da gerekli görüyorum.
Farklıydı Ahmet Doğan, çoğumuzdan farklı…
Nasıl anlatayım? Örneğin bir bayrak olsaydı eğer, eminim al yıldızlı bayrak olurdu. Ama elde kızıl flamalarla gezinen birçok kişiden daha fazla yüreğinde ve beyninde kızıl bayrağı taşırdı Ahmet. Toplumunun kazanımlarına sıkı sıkıya bağlı, ölümüne yurtsever bir sosyalistti.
Farklıydı Ahmet.
Herkes onun öğretmen yönüne vurgu yapar. Nasıl bir öğretmen olduğunu bütün öğrencileri, hepimiz biliyoruz zaten. Ama böyle bir öğretmen olabilmek, ancak çok iyi bir öğrenci olmakla mümkündür. Genellikle ıskalanır bu kritik nokta. Sanılır ki ne kadar çok okunur ne kadar çok bilinirse o kadar iyi öğretmen olunur. Eksiktir bu tanım. Ne kadar iyi öğrenci olunursa o kadar iyi öğretmen olunur. Ahmet’in öğretmeni sıradan halktı, toplumdu; bu kaynaktan beslenmeyi hiç bırakmadı. Onun olağanüstü öğretmenliğinin sırrı buydu. Şaşkınlıkla ve öğrenmeye çalışarak izlemişimdir bu yönünü.
Farklıydı Ahmet.
İnanılmaz bir örgütçüydü. Laf olsun diye söylemiyorum bunu; çekirdekten, meslekten örgütçüydü. 80 öncesi, yeni devrimci liseli bir genç olarak parti binasına takılırken, ilçe ve il yöneticilerinin dışında çok saygı duyulan bir grup insan dikkatimi çekmişti; zaman zaman rastlaşırdık. Merak edip kim olduklarını sormuştum; “örgütçüler” demişlerdi. İlçe ilçe, il il dolaşıp örgütü kuran “gizemli” (ergen kafamla bu tanımı vermiştim) devrimciler. Ahmet Doğan onlardan biriydi. O beni o zamanlardan tanımaz; ama ben tanımış ve saygı duymuştum.
Yıllar sonra, Bilim ve Gelecek’in kuruluş aşamasında, bu kez çalışma arkadaşı olarak bir araya geldiğimizde onun bu yönünü çok daha çarpıcı bir biçimde fark ettim. Ahmet, hiç zorlanmadan, doğal olarak örgüt kuruyordu. İnsanları mıknatıs gibi çekiyor, çevresinde toplayıveriyordu. Derginin abone şampiyonu olmasının, bütün faaliyetlere en fazla katılımcı getiren kişi olmasının, yüzlerce toplantının, konferansın, panelin düzenleyicisi olmasının, hiçbir ilde temsilcimiz yokken Büyükçekmece temsilciliğimizin bulunmasının nedeni buydu. Ahmet neredeyse orada örgüt kuruluyordu.
Ama Ahmet’in örgütçülüğünün çok önemli bir boyutu daha var. O sadece iş örgütleyen pratisyen bir örgütçü değildi. Aynı zamanda teorik ve politik bir örgütçüydü; meselenin entelektüel boyutuyla da ilgiliydi. Örgütlerinin ve örgütlediklerinin kalıcı olmasının sırrı buydu. Galiba dört dörtlük önder bir devrimciyi tarif ediyorum.
Farklıydı Ahmet.
Kalın çizgi ustasıydı. Zaten madde ile bu denli haşır neşir olabilen, onu kendi pratiği içinde dönüştürebilen örgütçü kişilikler kalın çizgi (meselenin esası, kavranacak halka, temel cepheleşmenin nerede olduğu, çıtanın nereye konulması gerektiği vb.) tespitinde de ustalaşırlar. Herkesin en az bir tane böyle arkadaşı olması gerekir ki karmaşık durumlarda savrulup gitmesin. Ahmet Doğan benim kalın çizgi danışmanımdı.
Ama Ahmet’in ustalığı bundan ibaret değil. O, kalın çizgiyi incelikle işlemeyi de becerirdi. Bazı kalın çizgi ustaları kaba sabadır; genel doğruları kafanıza kakar gider. Onlara da saygım büyük ama Ahmet Doğan fazlasıydı. Onu tanıyan herkes ne kadar nazik, incelikli, karşısındakini incitmeden ama tavizsiz tartıştığını bilir. İşte imrendiğim -ve itiraf edeyim- kıskandığım yönlerinden biri de bu. Kalın çizgiyi yamultmadan inceltebilmek, oya gibi işleyebilmek ve karşısındakini gerçekten ikna edebilmek… Ustalıklı bir öğretmen ve örgütçü olmak galiba böyle bir şey.
Farklıydı Ahmet.
Bütün bu nitelikleriyle saygın bir insandı Ahmet Doğan. Ama ben, onu ancak uzaktan tanıdığım gençlik yıllarım hariç, Ahmet Doğan’a sadece saygı duymadım, onu sevdim de… Sadece saygı duyulası bir insan değildi Ahmet, sevilesi bir insandı. Eminim bu tespitimi Ahmet’i tanıyan herkes paylaşacaktır. Ne kadar önemlidir bu nitelik… Sevilmek, sıcaklaşılabilmek, saygının sevgi ile bütünleşebilmesi… Ahmet Doğan çevresindekilerle (çocuklar ve gençler dahil, hatta en fazla onlarla) bunu becerebilen nadir insanlardan biriydi.
Uzatmayayım: Bana örnek bir devrimci, örnek bir sosyalist nasıl olur diye sorsalar hiç zorlanmam, Ahmet Doğan derim.
Hiç eğilmeden, bükülmeden, yolundan hiç sapmadan onuruyla yaşadı. Coşkuyla, umutla yaşadı. Ayakta öldü.
Güle güle değerli yoldaşım… Güle güle sevgili öğretmenimiz…