Ender Helvacıoğlu
İktidar bir politik paketi adım adım uygulamaya sokuyor. Laik, demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı cumhuriyete ve topluma son darbeyi vurmak anlamına gelen bu paketin hedeflerini şöyle özetleyebiliriz:
– Otokrasi: Erdoğan’ın -göstermelik seçimlerle, olmazsa seçimsiz- ömür boyu iktidarını garanti altına alacak bir rejim değişikliği. Bu hedef doğrultusunda, ilk adım olarak, anayasanın bu amaca engel oluşturan maddelerinin değiştirilmesi ve giderek yeni bir anayasa.
– Ümmet toplumu: Yasalar tarafından hakları güvence altına alınmış vatandaşlardan oluşan laik bir toplum değil, etnik kimliklere, alt kimliklere, tarikatlara bölünmüş, ulufe dilenen kullardan oluşan bir ümmet. Bu hedef doğrultusunda, mevcut anayasanın değiştirilemez denen maddelerini yok edecek veya en azından anlamsızlaştıracak yeni bir anayasa.
Erdoğan, ancak böyle bir ülkede/toplumda iktidarını koruyabilir. Bu nihai hedeflere ulaşmak için hangi politik adımları atıyor?
– “Terörsüz Türkiye” ambalajı altında Kürt hareketini yanına çekme; Kürt hareketini muhalefetin bir unsuru olmaktan çıkarıp iktidarın bir unsuru haline getirme. Elbette kolay değil ama bu ittifakın bir zemini var; iki taraf da Cumhuriyet ile kavgalılar ve -farklı saiklerle de olsa- Cumhuriyet öncesine dönme eğiliminde anlaşıyorlar. “Hele bir cumhuriyeti yıkalım, sonrasına bakarız” noktasında uzlaşabilirler. Ortaklaştıkları bir nokta daha var: ABD işbirlikçiliği.
– Bu pakete dış destek sağlanması için ABD-İsrail’in emperyalist Ortadoğu planlarına tam uyum (daha doğrusu tam teslimiyet). Ortadoğu’da Rusya ve İran’ın mevzi kaybettiği günümüz koşullarında iktidarın böyle bir “teslimiyet olanağı” vardır.
– Ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yağmalanması ve halkın köleleştirilerek sömürülmesi sağlanarak ülke büyük burjuvazisinin satın alınması ve tamamen kapkaççı mafyatik bir burjuvazinin oluşturulması.
– Muhalefetin ve halk hareketinin bastırılması ve etkisizleştirilmesi. Bu yolda CHP’ye ve CHP’li belediyelere operasyonlar düzenleniyor, tutuklamalar yapılıyor, halkın öncü unsurlarına saldırılıyor, sindirilmeye çalışılıyor.
Erdoğan iktidarının politik paketinin hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için attığı adımlar kabaca bunlardır.
***
Bu paketin emperyalist desteği (en azından işbirliği yaptığı ve teslim olduğu sürece içteki gelişmeleri umursamama düzeyinde) vardır. Devleti ve onun zor gücü de vardır; Erdoğan iktidarı devleti esas olarak ele geçirmiştir. Ama halkı yoktur. Zurnanın zırt dediği ve asıl keskin mücadelenin sürdüğü nokta burasıdır.
Saray iktidarı, kendi politik paketini hayata geçirebilmek için Türkiye emekçi halkını, Türkiye’nin aydınlık yüzünü tamamen bastırmak, modernite ve emek birikimini dağıtmak ve simgesel anlamda Mustafa Kemal Atatürk’ü yenmek (veya en azından müzeye kaldırmak) zorundadır.
İktidarın zorlandığı, muhalefetin ise tutunduğu, dayanağı olan mevzi buradadır. Esas cepheleşme bu noktada yaşanıyor.
***
Yakın bir zamana kadar tamamen sandık-odaklı bir politika izleyen CHP yönetimi, iktidarın 19 Mart darbesinden sonra bir varlık-yokluk durumu içinde olduğunu, tek çarenin -sandığı getirmek için bile- muhalefeti toplumsallaştırmak ve bir halk hareketi yaratmak olduğunu gördü. Bu yönde adımlar atıyor ve mitinglerle halk muhalefetini istim üzerinde tutmaya çalışıyor.
İktidarın pervasız saldırılarının süreceği hesaba katıldığında bu son derece önemli, gerekli ve vazgeçilmez bir yönelim. Ama yeterli olacağı konusunda şüphelerim var. Önümüz yaz ve hareket zayıflayabilir. Mitingler rutinleşebilir ve ivmesi (dolayısıyla etkisi) azalabilir.
Ortaya çıkan bu büyük halk hareketinin, sadece bir hareket olmaktan çıkıp, siyasal ve örgütsel adımlarla tamamlanması ve bir üst seviyeye çıkarılması, kalıcı bir politik mevzie dönüşmesi gerekiyor. Yoksa, tıpkı tepkinin sandığa hapsedilmesi gibi, bu kez meydanlara hapsedilmesi tehlikesi oluşabilir.
Yani 1) miting-ötesi eylem biçimlerinin geliştirilmesi, 2) kalıcı örgütsel mevzilerin oluşturulması, giderek 3) nasıl bir ülke ve toplum hedeflendiğini içeren alternatif bir siyasal model geliştirilmesi gerekiyor. Böylece savunma (müzmin muhalefet) pozisyonundan yavaş yavaş saldırı pozisyonuna geçilebilir ve gerçek bir iktidar yürüyüşü başlatılabilir.
Bu adımların atılması gerekiyor, çünkü iktidar tarafı -yazının başında vurgulandığı gibi- kendi açısından böyle bütünlüklü bir modeli dayatıyor.
Bu adımlar neler olabilir? Bundan sonrasını somut öneriler olarak değil (çünkü böyle bir konumum yok) bir zihin jimnastiği anlamında yazıyorum: Kitlesel mitingler kitlesel yürüyüşlere dönüştürülebilir. Somut hedefli (esas olarak ekonomik taleplerle) bir genel grev olasılığı gündeme alınabilir. Alternatif bir “halk meclisi” (bir kurucu meclis) oluşturmak düşünülebilir. Böyle bir iktidar yürüyüşünün tek bir partinin omuzlarına yüklenmesi yerine -örneğin- bir “Cumhuriyet ve Emek Cephesi” oluşturma yoluna gidilebilir.
Bilemiyorum, bunlar belki de uçuk önerilerdir, daha gerçekçi ve sonuç alıcı yöntemler geliştirilebilir; bu konuda bir iddiam yok. Ama gerçek şu ki, “nasıl bir Türkiye?” sorusu yakıcı olarak gündeme geliyor, dolayısıyla ülke hızla bir “ikili iktidar” durumuna doğru ilerliyor ve bunu esas olarak mevcut iktidarın uygulamaları dayatıyor.