Ana Sayfa Dergi Sayıları 254. Sayı Kitapçı rafı

Kitapçı rafı

105

Çoklu Evrenin Çekiciliği – Ek Boyutlar Başka Dünyalar ve Paralel Evrenler
Paul Halpern, Çev. Murat Havzalı, Alfa Yayıncılık, 2025, 328 s.
Çoklu Evrenin Çekiciliği, bilimin çoklu evren fikrine nasıl tutkuyla bağlandığını ve bunun yarattığı tartışmaların destansı tarihini anlatıyor. Kitap şu sorulara yanıt arıyor: Olabilecek her şey gerçekten olur mu? Kuantum mekaniği, görünürde rastgele olan süreçler arasındaki “seçimi” nasıl yapar? Evren neden yaşanabilecek bir yerdir? Birçok olası evrenden birinde mi yaşadığımız yoksa yalnızca tek bir evrenin mi var olduğu sorusunun yanıtını hiçbir zaman bilemeyebiliriz. Bu kitap, çoklu evren tartışmalarında insanın geldiği noktayı aydınlatmaya çalışıyor. Bunu yaparken de kuantum mekaniğinden genel göreliliğe, atomaltı âleminden evrenin sınırlarına kadar ilerliyor.

Ağrı Nedir? Neden Acı Çektiğimize ve Nasıl İyileşebileceğimize Yeni Bir Bilimsel Bakış
Monty Lyman, Çev.Şiirsel Taş, Metis Yayınları, 2025, 288 s.
Hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır ağrı/acı; şiddetli olduğunda diğer her şeyi geri plana itebilen nahoş bir histir. Peki bu hissin neden var olduğunu, ne işe yaradığını ve nasıl işlediğini hiç düşündünüz mü? Tıp doktoru ve yazar Monty Lyman Ağrı Nedir? de ağrının tabiatını sorguluyor ve onun düşündüğümüzden çok daha karmaşık –çoğu zaman da yanıltıcı– bir his olduğunu gözler önüne seriyor. Ağrının vücuttaki hasarın doğru bir göstergesi olmaktan ziyade beyinde yaratılan ve psikoloji, duygular, sosyal bağlam, dikkat ve beklentiler tarafından şekillendirilen çokyönlü bir deneyim olduğunu vurguluyor. Ağrı konusundaki bilgisizliğimizin ve daha kötüsü yanlış bilgilerimizin mevcut ağrı pandemisini nasıl körüklediğini açıklıyor. Vücuttaki hasar iyileştikten çok sonra bile devam eden inatçı ağrıdan, olmayan bir uzvun ağrıdığı hayalet uzuv ağrısı vakalarına; şeker hapları gibi tıbbi açıdan tamamen tesirsiz müdahalelerin ağrıyı iyileştirebildiği veya kötüleştirebildiği plasebo ve nosebo etkilerinden, ağrı algısının telkinle değiştirilebildiği hipnoza pek çok konuyu irdeleyerek geniş bir perspektif sunan bu çalışma, tıpta ve beyin bilimlerinde çığır açan yeni araştırmaları ele alarak ağrıya dair yerleşik kabulleri sarsıyor. Ağrı Nedir? sadece tıp ve bilim meraklıları için değil, insan deneyiminin en temel unsurlarından biri olan ağrıyı daha iyi anlamak ve yönetmek isteyen herkes için kaçırılmaması gereken bir eser olma iddiası taşıyor.

Yapay Zeka ve İşin Geleceği
Haz. Arif Koşar, Kor Kitap, 2025, 296 s.
Yapay zekâ söyleminin insanlığını büyülediği bir çağdayız. Günlük hayatımızı kolaylaştırdığı yönler bin bir türlü reklamla gözümüzün önünde. Faydalanıyoruz. Peki ya yapay zekâ teknolojilerinin bize, insana, emekçiye karşı kullanıldığı haller? Büyük veriye dayalı olasılık ve öngörü makinelerinin şaşırtıcı başarıları, konu iş hayatına geldiğinde farklı bir forma bürünüyor. Küçük bir azınlığa büyük bir zenginlik fırsatı sunarken… Büyük çoğunluğu yeni sorun ve risklerle karşı karşıya bırakıyor. İşin geleceğinin şekillenmesinde kritik bir rol oynuyor. Kitap, istihdamın niceliği, işsizlik, güvencesizlik, denetim, iş yoğunluğu, vasıfsızlaşma, değersizleşme ve toplumsal cinsiyet gibi boyutlarla yapay zekâ ve yeni teknolojilerinin emekçiler üzerindeki mevcut ve olası etkilerine odaklanıyor.

Beyin Nasıl Çalışır? Önyargıların Esiri Olmadan Düşünme Kılavuzu
Crawford Hollingworth, Çev. Yonca Aşçı Dalar, İş Bankası Kültür Yayınları, 2025, 232 s.
Beyin etkinliğimizin yüzde 95’i bilinçaltı düzeyde gerçekleşiyor. Bu bilinçaltı bağlantılar bazen içimizdeki mantıksızlığı yansıtıyor, bazen de hiç memnun kalmayacağımız biçimde düşünmemize ve hareket etmemize neden olabiliyor. Beyin Nasıl Çalışır, beynin gerçekte nasıl çalıştığına dair davranış bilimi sayesinde elde ettiğimiz son bulgulardan yararlanarak okurları kendi davranışları üzerinde kontrol sahibi olma konusunda bilgilendiriyor, güçlendiriyor, cesaretlendiriyor. Zannettiğiniz kadar rasyonel davranmadığınızı fark ettiğinizde, kendinizi ve seçimlerinizi yeni bir perspektiften görmek, davranışlarınızı yeniden düzenlemek hayal değil. Davranışlarınızda yapacağınız bazı küçük değişiklikler, hayatınızda pek çok şeye yeniden başlamanın heyecanını tatmanızı sağlayabilir. Beynimize hükmeden önyargı ve yanlılıkların kapsamlı bir listesini sunmakla kalmayıp pratik tavsiyeler de içeren bu kitap, yapacağınız basit değişikliklerle çatışma ve kaygıyı azaltmanın, pozitif bir zihniyete ulaşmanın, daha iyi kararlar almanın, daha çok eğlenmenin ve yeni hedeflere ulaşmanın mümkün olduğunu gösteriyor.

Darwin Şehirde – Kent Ormanı Evrimi Nasıl Yönlendiriyor
Menno Schilthuizen, Avantür, 2025, 336 s.
Beton bloklar, asfalt yollar ve gökdelenler, doğanın sonu mu, yoksa yeni bir başlangıç mı? Doğa ile betonun kesiştiği yerlerde, hayat beklenmedik şekillerde değişiyor. Evrimsel biyolog Menno Schilthuizen, şehirlerin vahşi yaşamı nasıl dönüştürdüğünü anlatarak Darwin’in mirasını modern dünyaya taşıyor. Trafik gürültüsüne uyum sağlayan kuşlar, binaların arasında mutasyona uğrayan kelebekler, toprağın kirliliğiyle başa çıkmayı öğrenen bitkiler, şehrin sıcağında yeni hayatta kalma stratejileri geliştiren fareler, gecenin ışıklarına karşı evrim geçiren böcekler… Beton ormanında, canlılar hayatta kalmak için yeni yollar buluyor. Evrim, şehrin kaosu içinde devam ediyor.Darwin Şehirde, evrimin sadece uzak tropik ormanlarda değil, yaşadığımız sokaklarda da nasıl şekillendiğini anlatan heyecan verici bir yolculuk. Menno Schilthuizen, bilimin ışığında modern dünyadaki doğal seçilim süreçlerini keşfetmek isteyen herkes için sürükleyici bir okuma sunmayı amaçlıyor.

Komplolar ve Komplo Teorileri
Michael Shermer, Fol Kitap, 2025, 376 s.
Hiçbir şeyin tesadüf olmadığına, her olayın bir planın parçası olduğuna inanmak insanlara neden bu kadar cazip geliyor?  Tanınmış kuşkucu ve psikolog Michael Shermer, bu çarpıcı kitabında insan zihninin rastlantılara tahammülsüzlüğünü, belirsizlik anlarında kontrol duygusunu yeniden kazanma çabasını, kalıplarla düşünme alışkanlığını ve son kertede karmakarışık bir dünyada yalın ama doyurucu anlamlar arayışını mercek altına alıyor. UFO’lar, QAnon, Derin Devlet, Düz Dünya, Pizzagate, sürüngenimsi uzaylılar, Ay’a ayak basılmadığı iddiası, COVID-19’un kaynağı, 2020 ABD seçimlerine hile karıştırıldığı iddiası gibi halk arasında son derece yaygın komplo teorileri üzerinden insan zihninin işleyişini ve zaaflarını gözler önüne seriyor.  Bu kadarla da kalmıyor, bir zamanlar “deli saçması” sanılıp sonradan gerçek olduğu ortaya çıkan komploları da cesurca masaya yatırıyor: Watergate skandalı, MK-Ultra deneyleri, CIA’in gizli operasyonları, JFK suikastı, Tuskegee deneyleri, öjeni programları, Iran-Kontra skandalı, 11 Eylül ve belki de dünya tarihinin gördüğü en kanlı sonuçlanan komplo olup Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan Franz Ferdinand’ın öldürülmesi vakasını da ayrıntılarıyla ele alarak gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi netleştiriyor ve soruyor: Bunca komplonun gerçek çıktığı, gerçek ile kurgu arasındaki sınırın neredeyse tamamen silindiği bir dünyada komplo teorileriyle düşünmek bilişsel bir zaaf değil de meziyet olabilir mi?

Karıncaların Dünyası
Edward O. Wilson, Çev. Alp Akoğlu, Koç Üniversitesi Yayınları, 2025, 184 s.
Dünyanın en önemli karınca uzmanı biyolog Edward O. Wilson, Alabama ormanlarındaki çocukluk serüvenlerinden başlayıp Brezilya’nın yağmur ormanlarına yaptığı tehlikeli yolculuklara dek uzanarak okurlara karıncalarla geçen koca bir ömrün dökümünü sunuyor.
Bilimsel gözlem ve çalışmalarını heyecan verici kişisel hikâyeler eşliğinde anlatan Wilson, yirmi beş karınca türüne odaklanarak genetik üstünlüklerle donanmış bu minik canlıların nasıl “konuştuğunu”, koku ve tat duyularını nasıl kullandığını ve en önemlisi de baskınlıklarını kanıtlamak için nasıl savaştıklarını gözler önüne seriyor. Esprili gözlemlerde bulunmaktan kaçınmayan Wilson, ateş karıncaları, ordu karıncaları, yaprak kesici karıncalar ve daha egzotik karınca türleriyle olan karşılaşmalarını veciz bir dille tasvir ediyor. Anlattığı egzotik türler arasındaysa, Afrika’nın en vahşi savaşçı karıncaları olan, dişileri çenelerinin arasında tek seferde on beş termit birden taşıyabilen (ve Wilson’ın bizzat deneyimlediği üzere, müthiş acı verici iğneleri bulunan) çok ender Matabele karıncaları; dünyanın en yavaş karıncaları sayılan Kosta Rika’nın Basicero karıncaları ile yirmi yıldır soylarının tükendiği sanılırken Wilson’ın 2011’de yeniden keşfettiği, Yeni Kaledonya’nın boğa karıncaları yer alıyor.
Çeşitli karınca türlerinin Kristen Orr tarafından yapılmış enfes çizimleri ve Wilson’ın dünyanın dört bir yanına yaptığı keşif gezileri sırasında çekilmiş fotoğraflar sayesinde zengin bir görsellik de sunan Karıncaların Dünyası, yaşamış en büyük biliminsanları arasında gösterilen Wilson’ın karıncalara dair büyüleyici, zaman zaman da tüyleri diken diken eden kişisel anlatısı niteliğini taşıyor.

Kızıl Ekolojik Devrim – Polen Ekoloji Kitaplığı
Victor Wallis, Ceylan Yayıncılık, 2025, 244 s.
Alternatifler büyük oranda aşınmış durumda. Hâkim güçler, iklim değişikliğiyle mücadeleye katılmak yerine, onun kurbanlarını dışarıda tutacak duvarlar dikmektedir. Sorunu militarize ederek sadece kaynakların sağaltılmasını sağlayacak olası adımların atılmasını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda yıkımın yayılışını da hızlandırıyorlar. Başka nasıl yollar izlenebilir? Bu kitabın konusu budur. Sorunun kısa cevabı, radikal bir güç değişimine ihtiyaç olduğu şeklindedir. Fakat bunu fark etmek işin bir yanıyken buna ulaşılmasını sağlayacak çoğunluğu mücadeleye çekmek başka bir yanıdır. Bu görevin bir kısmı, kapsayıcı ekolojik hedeflerin her seviyede popüler isteklere bağlanabilmesinden geçmektedir. Bir diğer kısmı ise, kolektif çıkarların somutlaştırılarak harekete geçirmesini sağlayacak bir politik mekanizma bir politik güç geliştirilmesinden geçmektedir. Yine bir başka kısmı, tehlikeli çevresel eğilimlerin yavaşlatılması ve mümkün olduğu yerde tersine çevrilmesi için gerekli tüm önlemlerin bulunması, tarif edilmesi, savunulması ve uygulanmasından ibarettir.

Dijital Dönüşüm ve Örgütsel Değişim Arasındaki İlişki
Ayşegül Koçan, Nobel Bilimsel Eserler, 2025, 308 s.
Dijital dönüşüm, organizasyonel bir dönüşümdür ve insan kaynağı bu dönüşümün başarısında kritik faktördür. Buna rağmen dijital dönüşümde insan boyutu ihmal edilmektedir. İnsan kaynağının söz konusu değişimlere uyum sağlaması için örgüt kültürünün dijital dönüşümü destekleyecek şekilde yapılandırılması gerekmektedir. İnsanlar havada asılı varlıklar değildir, birbirlerinden ve içinde yaşadıkları kültürden etkilenmektedir. Dijital dönüşümün gerçekleştirilmesi için teknoloji ile birlikte insanların ve kültürün ele alınması gerekmektedir. Dijital dönüşümün iş süreçlerini, iş yapış şekillerini, organizasyon yapılarını, çalışan yetkinliklerini nasıl etkilediği ve bütün bunların arkasındaki amacın şeffaf bir şekilde paylaşılmadığı durumlarda; insanların daha önceden yaşadıkları hayal kırıkları ve kötü deneyimlerin de etkisiyle örgütsel değişim sinizmi oluşabilir ve dijital dönüşümün gerçekleşmesi hayal olabilir. Olumsuz örgütsel deneyimler kendi kendini gerçekleştiren kehanete dönüşerek dijital dönüşümün başarısına engel olabilir. Bu döngüyü kırabilmek için örgütsel değişim sinizmini anlamak ve dijital dönüşüme başlamadan önce örgütteki insanları ve kültürü analiz etmek gerekmektedir.

İnsan Evriminin İzleri
Ernst Haeckel, Gece Kitaplığı, 2025, 170 s.
İnsanlık, yaşam ağacında hangi yeri işgal ediyor? Haeckel’in derin araştırmaları ve etkileyici anlatımıyla bu kitap, insanın evrimsel yolculuğunu anlamak isteyen okuyucular için bir rehber olma iddiası taşıyor. Fosil kayıtlarından genetik bulgulara kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan eser, insan evriminin hem biyolojik hem de kültürel boyutlarına ışık tutuyor. Bilime ve insanlık tarihine merak duyan okura hitap eden bu kitap, Haeckel’i tanımak için bir fırsat niteliğinde.

Yeni Soğuk Savaş: Birleşik Devletler Rusya ve Çin Kosova’dan Ukrayna’ya
Gilbert Achcar, Çev. Ahmet Aybars Çağlayan, Ayrıntı Yayınları, 2025, 272 s.
Gilbert Achcar, 1999’daki Kosova Savaşı’nın akabinde dünyanın Birleşik Devletler, Rusya ve Çin’in savaşa her daim hazırlıklı bulunmalarıyla nitelenen bir Yeni Soğuk Savaş’a adım attığını iddia etmişti. Achcar’ın analizinde dikkat çekecek ölçüde ileri görüşlü olduğu ortaya çıkmıştı. O gün bugündür ABD kendini bir küresel egemen şeklinde konumlandırmış; Çin Rusya’yla bağlaşık bir ekonomik güç merkezi halini almış; Rusya da NATO’yu engellemek için, Vladimir Putin’in 2022’de Ukrayna’yı kanlı istilasıyla doruk noktasına varan önleyici savaşları açmıştı. Buraya nasıl geldik? Gilbert Achcar’ın Yeni Soğuk Savaş’ta ayrıntılandırdığı gibi, Soğuk Savaş’ın çekişmeleri Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ortadan kalkmamıştı; sadece mutasyona uğrayıp yeni biçimler almışlardı. Yeni Soğuk Savaş hâlâ üstünde durmamız gereken yollarla gerilimleri arttırarak Avrupa sahnesinde korkutucu bir şekilde gitgide kızışmıştı. Achcar, bilgi birikiminin ürünü ve akla yatkın analizinde alternatif, daha barışçıl bir dünyanın çevre çizgisini ancak bu yeni manzarayı kavrarsak tasavvur edebileceğimizi ileri sürmektedir.

Türkiye’de Din Eğitimi Politikaları
Akif Savaş, Çınaraltı Yayınları, 2025, 112 s.
Okul ve eğitim, politik kültür ve değerlerin üretildiği ve öğrenildiği alanlardır. Eğitimin temel amaçlarından biri, bireyin topluma uyum sağlaması ve sosyalleşmesidir.  Eğitim ve politika ilişkisi bağlamında düşünüldüğünde, insan bu kavramların her birini “özne” olarak etkilemekte, aynı zamanda bu kavramların nesnesi olmaktadır. “İyi vatandaş yetiştirmek” olarak tanımlanan bu hedef, eğitimin politik yönünü vurgulamaktadır.
Bilimsel, toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda meydana gelen değişimler doğal olarak bir diğerini mutlak surette dönüşüme zorlamaktadır. Sosyal bilimlerde her bir olgunun tek başına belirleyici olduğunu söylemek neredeyse imkânsızdır. Konu din ve eğitimin terkibi olan “din eğitimi” olunca çok sayıda faktör devreye girmektedir. Bu çalışma, bütün bu faktörler bağlamında yürütülen din eğitimi politikalarına genel bir bakışı içermektedir.

Aklın Tutulması ve Deri Dönüşü – Geç Dönem Eleştirel Kuram Üzerine
Martin Jay, Çev. Arif Geniş, Dipnot, 2025, 390 s.
Martin Jay, bu kitabında, iki bin yıllık düşünce tarihi boyunca “akıl” kavramı etrafında dönen tartışmalara, kavramın iç içe geç-seler de birbiriyle tam olarak uyuşmayan anlamlarına ve aklın krize girdiği, eleştirildiği, savunulduğu dönemlere odaklanıyor. Antik Yunanlardan Kant, Hegel ve Marx’a uzanan Batılı kanonun konuya değgin yaklaşımlarını serimleyen yazar, aklın uğradığı tutulmanın ardından Frankfurt Okulu’nun önde gelen kuramcılarının Horkheimer, Marcuse, Adorno ve özel-likle Habermas’ın hayata geçirilebilir bir akıl kavramını ayakta tutma arayışlarını etraflıca ele alıyor. Bu okulun ilk kuşak kuramcıları, modern dünyada aklın zayıflaması ve salt araçsal bir rasyonelliğe dönüşmesi karşısında umutsuzluğa kapılmış-lardır: Akıl gündelik yaşamda önemli bir yere sahip olan değerlerden ve normlardan koparak bir hesaplama tekniğine dönüştükçe, alınan kararlarda titiz bir düşünme etkinliği değil duygular ve arzular belirleyici olmaktadır—yirminci yüzyılda faşist hareketlerin benimsediği bir düşünme biçimidir bu. Aynı anda hem felsefi bir kavram, hem bir eleştiri zemini, hem de insan özgürleşiminin bir normu olarak savunula-bilecek daha sağlıklı bir akıl düşüncesi tasavvur edilebilir mi? Martin Jay, ikinci kuşak Frankfurt Okulu kuramcısı Habermas’ın bu soruya cevap olarak önerdiği iletişimsel rasyonellik kavra-mını inceliyor, düşünürün konuyla ilgili çalışmalarına yönelik olumlu ve olumsuz görüşleri ayrıntılı bir biçimde tartışıyor.

Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye
Ahmet İnsel, Ayşegül Sönmezay, İletişim Yayınları
Kapitalizmin geç geliştiği toplumlarda siyasal iktidar neden bir yandan iktisadi alanı kurmak ve kurumlaştırmaya çalışırken bir yandan da neden ve nasıl bu gelişmelere karşı sürekli teyakkuz halinde kalır? Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye, bu soruları merkeze alarak 1960’lara kadar Türkiye tarihini şekillendiren siyasal-iktisadi aklı ve bu aklın tasavvur ettiği devlet/devletçilik anlayışını inceliyor. Ahmet İnsel, öncelikle Osmanlı devlet düzenini ve bu düzen tasavvuru içinde toplumsal örgütlenmeyle iktisadın rolünü değerlendiriyor. Ardından Cumhuriyetle beraber klasik devlet düzeni yerine ihdas edilen yeni “devlet”in kalkınma tarif ve ihtiyacıyla toplumsal değişimin çelişmeye başladığı noktaları iktisadi yönelimler doğrultusunda analiz ediyor. Bu analizin merkezinde devlet işletmeleri ile “devlete bağlı işçi sınıfı yaratma” çabaları yer alıyor. Bu çabalar ise, düzen ve kalkınma ikilemi karşısında, iktisadi devletçiliğin ötesine geçerek devletin merkezî rolünü toplum karşısında tahkim ettiği yeni bir siyasal tablo ortaya çıkarıyor.


Thales’ten Arıstoteles’e Antik Yunan Filozofları
W. K. C. Guthrie, Çavdar Yayıncılık, 2025, 224 s.
Bu eser, William Keith Chambers Guthrie’nin Antik Yunan felsefesi ve filozofları üzerine, felsefe tarihinin en geniş kapsamlı, en önemli, en eleştirel ve en nitelikli yorumu olan, 1980’li yıllarda tamamlanan 6 ciltlik dev Yunan Felsefe Tarihi’nin bir taslağı olup onun temel tüm savlarını içermektedir. Guthrie bu yapıtında, insanlığın mitolojiden felsefeye yükselişini, Antik Yunan felsefesinin karanlıkta kalmış yönlerini, felsefenin doğal dekoru olan kent, kral ve devletinin belirlediği siyasal ve toplumsal koşullar içinde büyük bir yetkinlikle gözler önüne sermektedir. Thales’ten Aristoteles’e Antik Yunan Filozofları adlı bu yapıt, Antik Yunan felsefesinin bütün bir yaratıcı döneminin, Sokrates öncesi İonia ve İtalya doğabiliminin, Sokrates’in insan merkezli felsefesinin, Platon ve Aristo’nun güçlü felsefelerinin, Thales ile başlayan ve Aristoteles ile zirveye ulaşan gelişimin bu gelişim süreci içinde yer alan filozoflardan her birinin bilim ve felsefeye olan katkıları ile ilgili olarak çok sağlam bir kavrayış; Yunan anlayışı ile onun yaşamsal karşısındaki diğer büyük gücü bir araya sağlamaktadır. Bu yapıt; felsefe ile Yunan dili ve edebiyatı okurları için olduğu kadar, Antik Yunan düşüncesinin sonraki çağlar boyunca hem İslam ve Avrupa fikri mirası ve hangi yönlerden etkilenip dönüşebileceğini merak eden okurlar için de kıymetli bir başvuru/kaynak eser niteliği taşımaktadır.

Filistin Kartalları
Serpil Çelenk Güvenç, Kor Kitap, 2025, 228 s.
Tarih 13 Temmuz 1979’u gösterirken dört Filistinli gerilla Mervan Sebanu, Muhammed Dip Ebuzerat, Mustafa Beşeyşi ve Hüseyin Abdullah, Ankara’da Mısır Büyükelçiliği’ni bastılar. Mısır Büyükelçiliği baskını Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Türkiye temsilciliğinin açılmasıyla sonuçlanmıştı. Gerillalar ise Filistin davasında o güne dek birlikte hareket eden Arap ülkeleri arasında ilk büyük gediğin açıldığı Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın İsrail Başbakanı Menahem Begin ile ABD aracılığıyla imza altına aldığı Camp David Anlaşması’nı protesto ediyorlardı. Bu belgesel çalışmada tarihsel arka planıyla birlikte halen güncel olan Filistin davasının önemli bir kesitine, şimdiye dek önemine rağmen görünür olamamış bir tarihsel olaya yakından tanık olacaksınız. Filistin ulusunun eşit hak mücadelesi ve özü bağımsız devlet olarak örgütlenmesi olan kendi kaderini tayin etmesinin soykırım dahil hiçbir saldırganlıkla önlenemeyeceği çok sayıda örneğiyle tarihin kesin hükmüdür.

Makine İş Kapitalizm ve İnsan – Genişletilmiş Baskı
Ahmet Alpay Dikmen, Nika Yayınevi, 2025, 340 s.
Günümüz bireyin körleştirilerek görmesi çağıdır. Gördüğümüz aydınlık gerçeği bizden saklar. Gözümüze neon ışıkları verilir, geçici bir körleşme yaratılır; bu körleşme sayesinde iktidarın araçları hayatımızın en kritik noktalarına yerleştirilir. Dolayısıyla yönetimi ve iktidarı birbirinden ayırmadan tartışmak gereklidir. Yönetimin teknik olarak sunulan gerçekliği bizim körleşme noktalarımızdan birisidir ve teknik olanın soğukluğunda baskın ideoloji ve iktidarın araçları gizlenir. Çağdaş yönetim yazını da kendisini tam bu noktada meşrulaştırır. Teknik doğrular, verimlilik ve etkinlik arayışları, şeffaflık, hesap verebilirlik vb. kavramlar teknik doğrular olarak bizlere sunulurken, daha sahici bir hikâyenin bin bir surat militanları olduklarını görmemizi engellemeye çalışırlar. Elbette bir de cari olana tutunma alışkanlığı! Hafıza kaybı toplumun Akıl bütünlüğünü kopartır. Yerine geçmişi unutup, köklerini yitirip, anlam dünyasını sürekli ve sürekli ‘yeni’ olanda arayan bir insan sürüsü bırakır. ‘Yeni’ hiç bu kadar tehlikeli olmamıştır.

Medusa’nın Bakışı – Mistisizmin Fizyonomisi
László F. Földényi, Ayça Barut Bereket, İdeal Kültür Yayıncılık, 2025, 215 s.
“Bakış”, yalnızca görmekle mi ilgilidir? Yoksa dünyayı kavrayışımızın, ona hükmetme arzumuzun, hakikatle aramıza koyduğumuz mesafenin bir aracı mı? László F. Földényi, Medusa’nın Bakışı ile bu soruların izini sürerken, Batı düşüncesinin üzerine inşa edildiği kökleri ve sınırları sorguluyor; mitolojiden felsefeye, romantik melankoliden modern sanata uzanan bu yolculukta, “bakış”ın anlamını, gücünü ve dehşetini derinleştiriyor.

Medusa’nın lanetli gözleriyle taşa dönüşen bedenler, yalnızca bir mitin yankısı değil; bakışın donuklaştıran, donduran, ele geçiren kudretinin zamansız bir metaforu olarak karşımıza çıkıyor. Bu kitap, yalnızca “bakmanın iktidarı”nı değil, aynı zamanda onun yıkıcılığını/yokediciliğini de tartışıyor. “Bakmak”,anlamanın bir yolu mu, yoksa dünyayı kendi sınırlarımız içinde biçimlendirme çabamızın bir yansıması mı? Görmek, bir varoluş biçimi mi, yoksa kaybolmanın eşiği mi? Földenyi,Walter Benjamin’den Nietzsche’ye, Bataille’dan Dostoyevski’ye uzanan düşünsel bir hat içinde, bakmanının tanrısal ve tekinsiz doğasına eğilirken, yalnızca bakılanı/nesneleri değil, ruhu da dönüştürdüğünü gösteriyor. Görmenin tanrısal ve tekinsiz doğasına eğilirken, hakikatin yalnızca bilincin değil, bedenin de üzerinde kurduğu baskıyı açığa çıkarıyor. Földényi, hakikatin karşısında taş kesilmek ile ondan gözlerini kaçırmak arasında gidip gelen insan ruhunu, düşünsel bir gerilim içinde Medusa’nın Bakışı’nda ustalıkla resmediyor.

Ulusötesi Tarımsal Hareketlerin Siyasi Dinamikleri
Marc Edelman, Çev. Didar Kalafat, Nota Bene Yayınları, 2025, 200 s.
90’ların ortasından beri küresel kapitalist sistemin içerisinde mevcut imkanları zorlayarak bir araya gelen, ulusötesi şirketlerin belirlediği tarımsal politikalara karşı mücadele amaçlarını, söylemlerini ve örgütlenmelerini küreselleştiren toplumsal hareketler var.
Tarımsal alanda bunların en etkin ve en bilineni olan La Via Campesina, kırsal sınıfların, yerli toplulukların, göçerlerin, kadınların, gençlerin tarım, avcılık, toplayıcılık faaliyetleri yaparak yaşadıkları yerlerde kalmaya, geçinmeye, umut etmeye, mücadele etmeye ve yaptığı her şeyi yerel düzeyden ulusötesi düzeye kadar taşıyabilme kapasitesi geliştirmesi açısından örnek bir hareket. Brezilya’da topraksız kır işçilerinin düzenlediği bir etkinlikte La Via Campesina sloganları atıldığını görebileceğiniz gibi, farklı ülkelerden emekçilerin katıldığı uluslararası bir toplantıda da La Via Campesina’nın fikirlerinin, söylemlerinin, aktivistlerinin etkin bir şekilde yer aldığını görebilirsiniz. Bu kitap, başta La Via Campesina olmak üzere dünyayı sarsacak türde küresel çapta örgütlenerek ulusötesi tarım-gıda sistemine karşı mücadele eden hareketleri eleştirel bir şekilde değerlendiriyor. Tarımsal sınıfların kendi içindeki farklılaşmaların yanı sıra, farklı ülkelerdeki rekabet halindeki örgütlenmeleri, bu örgütlenmelerin karşılaştığı zorlukları ve bunlarla başa çıkmak için yürüttükleri mücadeleleri ele alan bu kitap, dolayısıyla kırsal dönüşüme, tarımsal sınıflara, yerel, bölgesel, ulusal ve küresel ölçekli örgütlenmelere yönelik fikir yürüten herkesin ilgisini çekecek, yeni bakış açıları sunan bir özellik taşıyor. Ayrıca, Türkiye’de çiftçilerin hak arayışlarının ve eylemliliklerinin arttığı bir döneme denk gelmesi kitabın içeriğini daha da anlamlı kılıyor. Ulusötesi hareketleri çok yakından takip eden ve bu hareketlere çeşitli düzeylerde katkı sunan iki aktivist-araştırmacının hazırladığı bu kitabın Türkiye`de tarımda yaşanan neoliberal dönüşüme karşı mücadele umudu taşıyan herkese katkı sunmasını diliyoruz.

Bir Hayalet Kol Geziyor – Komünist Manifesto Üstüne
China Mieville, Yordam Kitap, 2025, 336 s.
1848’de devrim dalgası kıtayı sarsarken, Marx ve Engels Avrupa’da bir hayaletin kol gezdiğini ilan etmişti: komünizm hayaleti. Bu hayalet bugün geri döndü diyor China Miéville. Hakikaten de, neoliberal kapitalizmin elinde daha ölümcül hale gelen küresel bir salgının sarstığı, emperyalist savaş borularının öttüğü, şehirlerin üzerine geceler boyu bombaların yağdığı, ekonomik bunalımlarla, ırkçılıkla, cinsel kimliklere saldırılarla yorgun düşmüş bir dünyada aksi düşünülebilir mi? Öyleyse bugün o hayaleti büyütenlerin çağrısına bir kez daha kulak vermek gerek.  İşte, Miéville de tam olarak bunu yapıyor. Manifesto’yu derinlemesine, bir dizi kaynağa da başvurarak irdeliyor ve onun insanlık tarihindeki en etkili siyasi belgeler arasında başı çektiğini savunuyor. Bir başka Marksist eleştirmenin dediği üzere, “çok az metin tarihin seyrini Manifesto kadar değiştirmiştir” ve tıpkı 1848’de yayınlandığında olduğu gibi, “komünizmsiz antikomünizm”in hüküm sürdüğü bugünün dünyasında da Manifesto birilerinin kâbusu olmaya, birilerinin de umutlarını canlandırmaya devam ediyor.