Leman Atalay
İktidarın en çıplak anlatısı, 500 yıl sonra bile geçerliliğini koruyor. Bazı kitaplar vardır, onları okurken yalnızca bir metni değil, kendinizi de okursunuz. Hükümdar böyle bir kitap. Sayfaları çevirdikçe güçle, iktidarla ve bunlara nasıl tepki verdiğimizle yüzleşiriz. Machiavelli yalnızca yönetenleri değil, yönetilenleri de anlatır. Sessiz kalanları, razı gelenleri, görüp de susanları… Bu metin bir döneme değil, değişmeyen bir gerçeğe aittir. Çünkü iktidar zamanla biçim değiştirir ama doğası pek değişmez. Sorulması gereken asıl soru da budur zaten: Kim yönetiyor değil; nasıl yönetiliyor?
Siyaset kuramcısı, yazar ve devlet adamı Niccolò Machiavelli (1469-1527), hukukçu bir baba ile entelektüel bir annenin çocuğu olarak Floransa’da dünyaya geldi.
Hükümdar (Prens), Lorenzo de Medici’ye ithaf edilmiş bir mektupla başlar ve toplamda 26 bölümden oluşur. İthaf mektubunun dışında kalan bölümler, içeriklerine göre dört ana başlık altında incelenebilir.
Machiavelli’nin adı bugün yalnızca yaşadığı dönemle değil, siyasi düşüncenin evrensel tarihinde bıraktığı derin izlerle de anılmaktadır. 1513 yılında kaleme aldığı ve 1532’de kitap olarak yayımlanan Prens (İtalyanca özgün adıyla Il Principe), siyasi teorinin mihenk taşlarından biri olmuş; çağları aşan etkisiyle hem yüceltilmiş hem de yerilmiş ama asla göz ardı edilmemiştir.
Bu eserle birlikte şekillenen Makyavelizm, siyasete bakışta gerçekçiliği ve soğukkanlı analizleriyle öne çıkar. Ahlaki normların ötesine geçen bu düşünce, siyaseti bir sanat olduğu kadar bir bilim olarak da ele alır. Machiavelli’ye göre, iktidara ulaşmak, onu elde tutmak ve kullanmak birer amaç değil; başarıya ulaşmak için kullanılan araçlardır. Bu araçlar, yalnızca hedefe hizmet ettikleri ölçüde değerlidir.
Makyavelizm; idealist değil, gerçekçidir. Bu yönüyle hem eleştirilmiş hem de hayranlıkla savunulmuştur. Ancak kuşkusuzdur ki, Machiavelli düşüncesi her dönemde dikkatle okunmuş, tartışılmış ve etkisini sürdürmüştür.
Machiavelli’nin 1513 yılında kaleme aldığı Il Principe (Hükümdar), İtalyanca yazılmıştır. Ama sıradan bir siyaset kitabı değildir. Yazıldığı dönemi çoktan aşmış, çağlar boyunca yankılanan, iktidarın karanlık mekanizmasını en çıplak hâliyle ortaya koyan metinlerden biri olmuştur. Çünkü bu kitapta ne zamanın dini dogmaları, ne de ahlakın tesellileri vardır. Sadece iktidar vardır. Ve iktidarın gerçek yüzü, hiç bu kadar soğukkanlı bir biçimde anlatılmamıştır.
Machiavelli bu kitabı sürgündeyken yazdı. Ne salt bir entelektüelin masası başında ne de bir danışmanın strateji notlarında doğdu. Tam tersine, iktidarın kıyısında yaşamış, içeride bulunmuş, sonra da dışarı atılmış birinin notları bunlar. O yüzden soğukkanlı. Çünkü içeriden konuşuyor. Her bir satır, “ben gördüm” diyor.
Bir kitabı yalnızca okumak yetmiyor. Hele ki Machiavelli’nin Hükümdar’ıysa… Onu okuduğun anda değil, kapağını kapattıktan sonra içine sızıyor. Gücün damarlarını, iktidarın nabzını, yönetilenlerin gözlerini, yönetenlerin ellerini didik didik ederek.
Machiavelli, ne bir filozof ne de bir ahlakçı. O bir gözlemci, aynı zamanda bir siyasetçi. Ve en tehlikelisi: Soğukkanlı bir gerçekçi. Bu kitapta ne Tanrı’nın adaleti var ne de halkın yüceliği. Sadece ve sadece iktidar var. Onu elde etmenin, korumanın, büyütmenin yolları… Gerekirse yalanla, gerekirse kılıçla. Gerektiğinde halkı arkasına alarak, gerektiğinde onları sessizce feda ederek.
Burada siyasetin erdemle buluştuğu hiçbir satır yok. Çünkü Machiavelli, siyasetin erdemle değil, sonuçla ilgilendiğini söylüyor. Ama bunu öyle kuru bir öğüt gibi değil, tarihten örneklerle, düşen hükümdarların trajedileriyle, yükselen despotların zaferleriyle anlatıyor. Kitabın en çok hatırlanan cümlesi “Sevilmektense korkulmak daha iyidir” olabilir ama asıl mesele şu: İktidarda kalmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Buraya kadar olan kısmı, birçok okur için ürkütücü bir dürüstlük. Ama ben bu dürüstlüğü yalnızca bir yönetim kılavuzu olarak okumadım. Benim için Hükümdar, bugünün iktidarlarını, bugünün halkını, bugünün manipülasyonlarını anlamanın anahtarıydı. Sadece geçmişin prenslerine değil, bugünün iktidar simsarlarına da yazılmıştı bu satırlar.
Kitabı okuduğumda şunu açıkça gördüm: Machiavelli, bir çağın gömülüşüne, bir başka çağın sancılı doğuşuna tanıklık ediyor. Ortaçağ’ın gökten inmiş düzenine sırtını dönüyor. Ne Tanrı’nın lütfu kalmış ne de soyluların doğuştan gelen asaleti. Yerini başka bir güç alıyor: Dün kontların, düklerin kendi bölgelerinde çözdüğü meseleleri artık tek elde toplayan, merkezi bir yönetim biçimi beliriyor. Dağınık feodal yapının çözülüşünü, şehir devletlerinin çatışmasını, iktidar boşluklarını açıkça görüyor. Ve bu dağınıklığın içinden yükselecek olan ulus-devletin siluetini çoktan sezmiş.
Artık iktidar, ilahi buyruklardan değil; kılıçtan, zekâdan, kararlılıktan geliyor. Machiavelli tam da bu kırılma anında, tarihin soğuk taşına notlarını kazıyor. Baştan çıkarmıyor, yüceltmiyor, sadece çıplak gerçeği gösteriyor.
Bugün Hükümdar’ı okuyan biri, onu salt bir tiranlık (tek kişinin ya da dar bir grubun, yasadan ve halk iradesinden bağımsız, keyfi ve baskıcı yönetimi) el kitabı gibi görebilir. Ama dikkatli bir okur şunu fark eder: Bu kitap, ahlaksızlığı teşvik etmiyor; yalnızca olanı ifşa ediyor. Olanı bilmek, itirazın ilk adımıdır. Çünkü eğer bu dünya hâlâ yönetenlerin kurnazlığı ve yönetilenlerin unutkanlığı üzerine kuruluyorsa, o zaman Machiavelli’nin değil, bizim ders çıkarmamız gerekiyor.
Machiavelli, gücün anatomisini çıkardı. Onu kutsamadı, lanetlemedi. Sadece bütün çıplaklığıyla ortaya serdi. Gücün nasıl kurulduğunu, nasıl sürdürüldüğünü ve ne uğruna nelere göz yumulduğunu tek tek gösterdi. Ne vicdan aradı ne adalet; çünkü onun derdi, olup biteni yaldızsız anlatmaktı.
Ben bu kitabı, sadece geçmişi anlamak için değil, bugünü teşhir etmek için okudum. Çünkü Hükümdar, saraylarda geçmiyor artık. Medyada, sermayede, diplomasi masalarında; yani iktidarın bugün kılık değiştirdiği her yerde yaşıyor. Machiavelli’nin “prensi” artık takım elbise giyiyor, halkı sahneden selamlıyor, seçim kazanıyor, kriz yönetiyor. Ama özü değişmiyor: İktidar hâlâ, yalanla, korkuyla, beklentiyle işliyor.
Kitabı bitirirken şunu düşündüm: Tarihin karanlık dönemlerinde yazılmış gibi dursa da, Hükümdar aslında bir çağın değil, insanlığın siyasal karakteridir. Gücün olduğu her yerde geçerlidir. Bu yüzden onu anlamak, yalnızca yönetenleri değil, yönetilmeye nasıl razı geldiğimizi de sorgulamaktır.
Ben bu kitabı, o fotoğrafın göz hizasında okudum. Ne gözümü kapadım, ne de diz çöktüm. Çünkü bazen bir kitabı okumak, bir döneme ayna tutmaktan fazlasıdır. Bazen o kitap, insanlığın neye boyun eğdiğini, neyi kanıksadığını, neyi görmezden geldiğini de hatırlatır. Ve insan, bu hatırlayışla birlikte bir daha asla eskisi gibi düşünemez.
– Hükümdar, Niccolò Machiavelli, İş Bankası Kültür Yayınları, 136 s.