Kim bilir kaç kez bu köşedeki yazımıza “kritik günlerden geçiyoruz” diye başladık. Aslında bu köşenin işlevi, derginin o ayki içeriğine ilişkin okurlara sunuş yapmak, bazı makaleleri vurgulamak, Bilim ve Gelecek’in etkinliklerinin duyurusunu yapmak. Ama ister istemez çoğu zaman politik tutumlar almak zorunda kaldık Aydökümü’nde. Derginin son hazırlıkları ile uğraşırken ülkede öyle olaylar oldu ki, yine köşenin içeriğini değiştirmek durumundayız.
Halktan yana yayıncılık yapmaya çalışan az sayıdaki TV kanallarından biri olan TELE 1’in genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ, “casusluk” suçlamasıyla gözaltına alındı ve henüz ifadesi bile alınmamışken TELE 1’e kayyım atanarak iktidar tarafından el konuldu. Gerek Yanardağ gerekse TELE 1’in çalışanları, çoğunu yakından tanıdığımız, ortak fikirleri ve duyguları paylaştığımız emekçi, ilerici insanlar. Arkadaşlarımız, dostlarımız… Merdan Yanardağ’a yönelik “casusluk” gibi saçma sapan suçlamaların tartışılacak bir tarafı yok. Yanardağ’ın da gözaltına alınırken söylediği gibi “5. sınıf bir kumpas girişimi”. Öte yandan Yanardağ’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı TELE 1 kanalına kayyım atanmasının hiçbir gerekçesi yok. TELE 1’in mülkiyeti Merdan Yanardağ’da bile değil. Bu uygulama şu anlama geliyor: Türkiye’de muhalifseniz, özgürlüğünüze, malınıza mülkünüze, hatta çalıştığınız kurumlara bile gerekçesiz biçimde el konulabilir. Bu sadece Merdan Yanardağ’ın ve TELE 1’in değil, hepimizin can alıcı bir sorunu.
Elbette artık şaşırmıyoruz, “bu kadarını da yapamazlar” demiyoruz. Düşman hukuku bile dahil herhangi bir hukuksal tartışma yapmanın da fazla anlamı yok. Çünkü karşımızda kendini herhangi bir hukuka, toplumsal değere bağlı görmeyen bir iktidar var. Kendi dar çıkarları ve iktidarını korumak için yapabileceği her şeyi yapan otoriter bir yönetim.
Bizim de yapacağımız tek şey var. Bu otoriter gerici iktidara karşı bir araya gelmek, güçleri birleştirmek, mümkün olan en geniş cepheyi kurmak ve halkı harekete geçirmek. Günümüz koşullarında Saray iktidarına karşı birleşik cephe bir politik tercih (izlenebilecek politikalardan biri) değil, bir zorunluluk. Bir olgu… Hem de bizzat Saray iktidarı tarafından halka dayatılmış bir olgu. Aslında emekçi halk bu zorunluluğu çoktan kavramış durumda. Bu nedenle bu ihtiyacı meydanlarda ve çeşitli hak mücadelelerinde sürekli haykırıyorlar. En fazla ve en coşkuyla atılan sloganlardan biri “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” değil mi? “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Faşizme karşı omuz omuza” gibi sloganlar da aynı ihtiyacın farklı biçimde dile getirilişi. Kitleler, devlet mekanizmasını ele geçirmiş ve devletin tüm olanaklarıyla halka saldıran bir iktidara karşı mümkün olan en geniş birlikteliği sağlamak gerektiğini kavramış durumdalar.
Türkiye’nin öncü insanları ve kurumları bu ihtiyacı örgütlemek ve hayata geçirmek durumundadır. Başka bir çare yok. Bilim ve Gelecek olarak dostumuz Merdan Yanardağ ve tüm TELE 1 emekçileriyle dayanışma içinde olduğumuzu bir kez de bu köşeden vurgulayalım. Umarız en kısa zamanda Yanardağ özgürlüğüne kavuşur ve TELE 1 yeniden yayınına başlar.
Dostlukla kalın…







