Adnan Oktar (nam-ı diğer Harun Yahya) adlı tarikat şefi, bilindiği gibi Darwin’in evrim kuramına yönelik şarlatanca saldırılarıyla ünlenmişti. O zamanlar kendisini Bilim ve Gelecek dergisinde yaptığımız yayımlarla uyarmıştık. Hatta “Harun Yahya Safsatası ve Evrim Gerçeği” başlıklı bir kitap da çıkarmıştık. Uyarımız evrim kuramı konusundaydı ama bulaştığı diğer “dünya işleri”ni de kapsar. Şöyle yazmıştık:
Öte dünyada işler kolay
Adnan Hocacılar, oldukça tehlikeli sulara açıldılar. Fosillerin, genlerin, mutasyonların vb. dünyası, yabancısı oldukları bir mekân. Değişimin, dönüşümün, sıçramanın, sonsuz akışın hâkim olduğu dinamik-kaotik bir dünya. Bir anın bir önceki ana benzemediği Herakleitos’un dünyası.
Oysa öte dünyada işleri ne kolaydı. Kurallar baştan belirlenmişti ve hiçbir zaman değişmezdi. Sonsuz bir uyumun yaşandığı durağan bir dünyaydı öte dünya. Her şey başlangıçtaki gibiydi, dönüşüm yoktu; kurulmuş mekanizma hiç sekmeden tıkır tıkır işlerdi. Her şey mükemmeldi, çünkü insanların kavrayamayacağı düzeydeki bir aklın tasarımının ürünüydü. Öte dünyada ne evrim vardı ne de devrim; ne zaman vardı ne de uzam; ne fosil ne de mutasyon… Tek bir yasa ve tek bir kitapla bütün sorunlar çözülmüştü.
Sudan çıkmış balık
Adnan Hocacılar büyük bir hata yaptı. Mükemmel dünyalarını bıraktılar, bu dünyanın karmaşasına daldılar; üstelik kafayı değiştirmeden! Şimdi bulunan her fosilin, her kemiğin peşinden koşacaklar. Her mutasyona bir kulp takmak zorunda kalacaklar. Zındığın biri çıkıp “En el Hak” diyecek, delinin biri “Dünya dönüyor” diyecek, kâfirin biri “Aydınlanma” diyecek, diğeri “evrim” diyecek, öbürü “devrim” diyecek, bir başkası “görelilik” diyecek… Hepsini hizaya getirmeye çalışacaklar.
Mutlaklıklar dünyası ile değişimler dünyasının atmosferleri birbirinden tamamen farklı. Her şeyin her an değiştiği bir dünyaya mutlaklık anlayışı ile girdiğinizde sudan çıkmış balığa dönebilirsiniz. Sudan çıkan balık da ya yaşayamayacaktır ya da evrim geçirecektir. Yaratılışçıların böyle bir açmazları var.
Dön kendi mekânına!
Mutlak olmanın açmazıdır bu. Dinamik bir dünyada mutlaklık ve mükemmellik aramak zor iş. Mükemmel dediğiniz bozuluveriyor, değişmez dediğiniz değişiveriyor. Ya değişimin yasalarını bulmaya çalışacaksınız, yani bilim yapacaksınız; ya da tasarımcıyı değişimin peşinden umutsuzca koşturacaksınız. Her an yeni bir “Yaratılış Atlası” yazmanız gerek. O atlas yazıldığı an eskimiştir, çünkü her şey değişmiştir. Değişimler dünyasına ille de bir tasarımcı sokulmak isteniyorsa, bu tasarımcı her an her şeyi yeniden başka biçimde yaratmak zorunda! Sonsuz ve durup dinlenmeksizin bir tasarım-yaratım uğraşı…
Kısacası, Adnan Hocacıların yasaları sadece öte dünyanın “huzurlu” ortamında geçerlidir. Bu dünyanın halleri ise, bırakın Adnan Oktar’ı, tasarımcıyı bile bezdirir. İnsanlık bu kadim sorunu, bin bir zahmetten sonra, iki tarafın da gönlünü alarak, ahiret (öte dünya) işleri ile dünya işlerini birbirinden ayırarak çözmüş, herkesin mekânını belirlemiş; bunun adına da “laiklik” demiştir. Adnan Oktar’a kendi mekânına dönmesini tavsiye ediyoruz.
Tavsiyemizi dinlemediler. Hatta iyice daldılar dünya işlerine. Al sana dünya işleri!