Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Rice Üniversitesi’nden araştırmacılara göre; belirli bir genetik profili olan kişiler, trafik kirliliğine maruz kalmanın ardından daha yoğun astım semptomları sergiliyorlar.
Scientific Reports’ta yayımlanan çalışmaya göre; bu genetik profilden yoksun astım hastalarının trafik kirliliğine karşı aynı duyarlılığa sahip olmadıkları ortaya çıktı. Aynı durumdaki hastalar, kötü astım semptomlarını yaşamıyorlar. Bu çalışma; biliminsanlarını, bireye özgü faktörlere dayanarak hastalığı önleme ve tedavi etmeyi amaçlayan, gelişmekteki bir alan olan kişiye özgü tıbbı kullanabilmeye yaklaştırıyor.
‘DNA’daki ince farklar’
NIEHS Klinik Araştırma Birimi’nin tıbbi direktörü Doçent Shepherd Schurman; sonuçların genetik çeşitliliğe, her bir kişiyi benzersiz kılan DNA’daki ince farklara dayandığını belirtti. Schurman, “Bütün insanlar aynı genlere sahipler, başka bir deyişle aynı temel talimatlara sahipler, ancak bazı insanlarda bir DNA baz çifti değişimi gözlendi. Bu yaygın genetik varyasyon türü, tek nükleotid polimorfizmi veya SNP olarak adlandırılır ve proteinlerin yapılma şeklini değiştirebilir ve bireyleri hastalığa daha fazla veya daha az eğilimli hale getirebilir.” açıklamalarında bulundu.
Akciğer hastalıkları uzmanı Stavros Garantziotis; NIEHS Klinik Araştırma Birimi’nin tıbbi direktörü ile birlikte, vücutta iltihaplı tepkilere yol açan bir biyokimyasal yolağa dahil olan dört SNP’yi inceledi. SNP’ler teker teker incelendi ve SNP’lerin farklı kombinasyonlarının, kirlilik maruziyetinin yanı sıra astım gibi enflamatuar hastalığı olan bir kişide semptomları daha da kötüleştirip kötüleştiremeyeceğine yönelik çalışmalar yapıldı.
‘Ana yollara daha yakın bölgelerde hava kirliliği düzeyleri daha yüksek’
Schurman ve Garantziotis; astımı olan 2704 katılımcı hakkında bilgi topladı. Katılımcılar, SNP verileri kullanılarak üç gruba ayrıldı: Birinci grup hava kirliliğine çok hassas olanlar, bu gruptakilerin iltihaplanma olasılığı yüksektir. İkinciler, hava kirliliğinden etkilenmeyenler, bu gruptakilerin iltihaplanma olasılığı oldukça düşüktür. Son kategori ise, bu iki gruba da dahil olmayan ve iki grubun arasında bir form olanlar. Bu çalışma sırasında katılımcıların yerleşim yerleri baz alındı. Ana yollara daha yakın bölgelerde hava kirliliği düzeylerinin daha yüksek olduğu verisinden hareketle, katılımcılar kategorilere ayrıldı.
Araştırmacılar, hava kirliliğe hassas olanlar ve ağır şekilde seyahat edilen yollara daha yakın bölgelerde oturan astım hastalarının, diğer gruplara göre nefes alma, göğüs ağrısı, öksürük ve hırıltı gibi en kötü astım semptomlarına sahip oldukları bulgusuna ulaştı. Buna karşılık, yoğun trafiğin bulunduğu yollardan uzakta yaşayan astım hastalarında daha hafif semptomlar vardı. Garantziotis, çalışmanın astım hastalarının yaşam kalitesini büyük ölçüde artırabileceği ifade ederek, “Bu araştırmaya dayanarak, trafik kirliliğine maruz kalan ve hava kirliliğine hassasiyeti olanların, evlerine HEPA filtreleri gibi hava arıtma cihazları almalarını önerdik” açıklamalarında bulundu.
NIEHS Klinik Direktörü Janet Hall; sonuçların, hastalığın ilerlemesinde gen-çevre etkileşimlerinin önemini vurguladığını söyledi. Hall, şöyle devam etti:
“Bu araştırma, hastalık önleme konusunda kişisel düzeyde nasıl yaklaşabileceğimizin harika bir örneğidir ve hastalıklara yönelik tedavilerimizi bireysel hale getirmemizi de sağlar. Bu şekilde tedavilerimiz ve koruyucu önlemlerimizle daha verimli olabilirken aynı zamanda sağlık bakım maliyetlerini de düşürmüş oluruz.”
Kaynak
1) https://medicalxpress.com/news/2018-08-genetics-pollution-severity-asthma-symptoms.html
2) Fotoğraflar için kaynak: Fine Art America