Ana Sayfa Bilim Gündemi Saray iktidarına karşı birleşik cephe ihtiyacı

Saray iktidarına karşı birleşik cephe ihtiyacı

4764

Ender Helvacıoğlu

Geçtiğimiz günlerde bazı sosyalist yazarlar “Sosyalistlerin CHP’yi destekleyip desteklememeleri” konusunda bir tartışma yaptılar. Ben de bu konuya kısaca değinmek istiyorum.

İktidarın CHP’ye yönelik ağır bir saldırısı var. Elbette, sosyalistler dahil tüm muhaliflerin bu saldırılara karşı çıkma ve bu noktada CHP ile dayanışma görevleri var. Bu, CHP’ye her konuda kefil olmak anlamına gelmez. Ama herhalde tartışma bu basitlikte değil.

Ortada nesnel bir toplumsal zorunluluk var. Saray iktidarının kendi rejimini pekiştirme hedefli uygulamalarına karşı mücadele etmek ve bunun için en geniş cepheyi kurmaya çalışmak. Yani tartışma CHP’yi destekleyip desteklememe düzleminde değil, (birleşik cephe ihtiyacı da dahil) Saray iktidarına karşı toplumsal mücadelenin nasıl örüleceği düzleminde yapılmalı. Anlamlı tartışma budur.

Günümüz koşullarında Saray iktidarına karşı birleşik cephe bir politik tercih (izlenebilecek politikalardan biri) değil, bir zorunluluk. Bir olgu… Hem de bizzat Saray iktidarı tarafından halka dayatılmış bir olgu. Zaten bu ihtiyacı sıradan emekçiler de meydanlarda ve çeşitli hak mücadelelerinde sürekli haykırıyorlar. En fazla ve en coşkuyla atılan sloganlardan biri “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” değil mi? “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Faşizme karşı omuz omuza” gibi sloganlar da aynı ihtiyacın farklı biçimde dile getirilişi. Kitleler, devlet mekanizmasını ele geçirmiş ve devletin tüm olanaklarıyla halka saldıran bir iktidara karşı mümkün olan en geniş birlikteliği sağlamak gerektiğini kavramış durumdalar. Öznel gerekçelerle “yan yana gelmeme” lüksleri yok emekçi kitlelerin. Tehlikeyi görüyorlar, daha doğrusu dibine kadar yaşıyorlar ve Saray iktidarına karşı vurulacak en küçük fiskeyi bile değerlendirmeye çalışıyorlar, doğal ve içgüdüsel olarak.

Daha önce de çok yazdım, tekrar edeyim: Bizzat hayatın içindeki sıradan emekçiler “kalın hattı”, “asıl mevzii”, “çıtanın hangi yükseklikte olduğunu” hissetmekte ve ona göre davranmakta, aydınlara ve politikacılara göre çok daha mahirdirler. Çünkü onlar “olgunun, hattın, mevziin, çıtanın” kendisidirler. Kalın hattı kaçırmak, “incelikler” içinde boğulmak, “olması gerekenler” üzerine yoğunlaşırken “olguyu” ıskalamak bir aydın hastalığı ve politikacı zaafıdır.

Kadim felsefi bir konudur bu. “Olması gerekenler”den mi yoksa “olgulardan” mı yola çıkılacağı sorusu bilimsel devrimin özüdür. Yani gerçeği kutsal kitaplarda mı arayacağız, Galileo’nun teleskopuyla mı sorusuna verilecek yanıt… Marx’ın Feuerbach üzerine tezlerinden 11.’si de bu noktayı vurgular: “Yorumlamak yetmez, asıl olan değiştirmektir”.

Kısacası sosyalistler, “CHP’yi destekleyelim mi desteklemeyelim mi” sorusunun çok ötesinde, öncelikle kalın hattı tespit etmelidirler: Saray iktidarına karşı mümkün olan en geniş birleşik cephe. Bu elzem tespitten sonra “inceliklere” başlayabilirler: Bu cepheyi nasıl kuracağız, hangi yöntemleri kullanıp hangi araçları yaratacağız, biz nasıl yer alacağız, etkimizi nasıl artıracağız, nasıl bir politik çıkış yapacağız vb.

Bir diğer “aydın metafiziği” de şudur: “Cephe kuralım, hatta tüm cumhuriyetçilerle birleşelim, ama şunlarla yan yana olmam, bunlarla bir araya gelmem.” Örneğin greve çıkan işçi şöyle şeyler söyler mi?: “Greve çıkıyoruz ama AKP’li ve MHP’li olanlar, DEM’e sempati duyanlar katılmasın.” Hiç böyle bir grev, böyle bir hak mücadelesi gördük mü?

Burada da felsefi bir sorun var. Cepheleri kişilerin veya örgütlerin öznel talepleri değil hayat kurar. Biz istiyoruz diye cephe kurulmaz; cephe olgulardan, toplumsal ihtiyaçlardan kaynaklanır ve neye karşı kuruluyorsa ona karşı olan herkes o cephe içinde yer alır, alabilir. Örneğin “futbolseverler cephesi” kuracağız ama Fenerbahçeliler gelmesin denemez. Denilirse, o futbolseverler cephesi olmaz; baştan ölü doğar.

Partileri, belli bir program çerçevesinde anlaşmış, belli bir tüzüğe uyma iradesi göstermiş insanlar kurar. Parti kurarken, herkes gelsin denilmez; kimin gelip gelemeyeceği oluşturulan programa ve tüzüğe bağlıdır. Yani inisiyatif partiyi kuranlardadır, özneldir. Ama cepheyi hayat kurar, koşullar ve toplumsal zorunluluklar dayatır, nesneldir. Cephe içindeki her odak mevcut koşullardaki gücü oranında inisiyatif sahibidir. Sosyalistlerin çok kolayca parti kurabilmelerine karşın (bir parti enflasyonu olduğu hepimizin malumu), cephe özürlü olmalarının nedeni, bu materyalist yaklaşımı bir türlü içselleştirememeleridir.

Bir cephe ihtiyacı kendini dayatmışsa ama politik özneler bu cepheyi kurma iradesini gösteremiyorsa ezilmek kaçınılmazdır. Eğer cephe kurulur da -öznel nedenlerle- o cephenin dışında kalınırsa, ezilmezsiniz bile; yani politika sahnesinin dışında kalırsınız.

Yapılan tartışmayı -basit bir destek meselesinin ötesinde- bu kapsamda anlıyorum.

NOT: Sosyalistler neden bu konularda ayak sürüyorlar, gerçekçi (nesnel) ve özgüvenli davranamıyorlar? Köklü nedenleri var elbette. Başka bir yazıda bu konuyu tartışırız.