Bilim ve Gelecek’in değerli okur ve yazarları, sevgili dostlarım…
Dergimizin yedinci yaşını kutladığımız bu yemekte, aranızda olabilmeyi ne kadar çok isterdim; söylememe gerek yok bile. Şu anda orada bulunsaydım, gelen konukları ve davetiyeleri sayıyor, acaba salon dolacak mı diye endişeleniyor, standımızı düzenliyor, ses düzenindeki ya da başka bir olası sorunla boğuşuyor, bir yandan yapacağım konuşma için öncesinde heyecanımı ve telaşımı dindirmek için, iki yudum rakı aranıyor olurdum herhalde. Ne güzel, yoksa şu zoraki dinlencemin kıymetini mi bilmeliyim?
Şaka bir yana Bilim ve Gelecek’in varlığı ve tüm etkinlikleri Ender’in her fırsatta belirttiği gibi yoğun bir emeğe dayanıyor ve ben bunda payım olmasından büyük bir mutluluk duyuyorum.
Altı ayı aşkın bir süredir tutukluyum ve haliyle dergi çalışmasının uzağındayım. Bu süreçte pek çok şeye olduğu gibi Bilim ve Gelecek’e de bir nebze olsun dışarıdan bakma fırsatı buldum. İnsanın duygu dünyası kendini merkeze koyarak düşünmeye çok müsait. Utanarak söylüyorum, ben de tutukluluğumun ilk günlerinde derginin şu işi aksayacak, bu işi olmayacak diye, çok endişelenmiştim. Oysa yokluğum hissedilmedi bile. Hiçbir şey aksamadı, etkinliklerimiz arttı, hatta dışarıdan göründüğü kadarıyla pek çok şey eskisinden de iyi yürüyor.
Bu süreklilik, Bilim ve Gelecek’in şu genç yaşında kazanmış olduğu önemli bir niteliğin, yayıncılıkta, özel olarak da bilim yayıncılığında bir okul olma niteliğinin göstergesi. Geçtiğimiz yıllara dek, ben, hayli ilerlemiş yaşıma rağmen, dergi ekibinin en yenisi durumundaydım. Şimdi, en eskisi bir yılını daha yeni doldurmuş genç arkadaşlarımız, derginin pek çok asli faaliyetini omuzlamış, sorumluluğunu üstlenmiş durumda. Benim yokluğumu hissettirmeyenler de onlardır, kendilerine özellikle teşekkür ediyorum. Yeni bilim yayıncılarını yetiştiren bir okul olabilmek, Bilim ve Gelecek’in, geleceğinin ve sürekliliğinin güvencesi olacaktır.
Ender, her zaman Bilim ve Gelecek’in dayandığı emeğin, karşılıksız bir emek olduğunu vurgular. Ama ben, kendi adıma emeğimin karşılığını fazlasıyla aldığımı söyleyebilirim. Sadece bu okulda öğrendiklerim ve kazandığım vasıflar bakımından değil. İnsani bakımdan da, Bilim ve Gelecek sayesinde sadece iyi çalışma arkadaşları değil, en yakın dostlarımı kazandım. Şimdi burada kolektif emekle tamamlanmış duygu ve düşünce birliğini engelleyebilecek güçte bir duvarın var olmadığını, kendi hayatımda da sınamış oldum.
Tutukluluğuma gelince… Hikâyesini zaten biliyorsunuz, dergiden okumuş olmalısınız. Elbette ki, bunu kendime ya da tek tek başka insanlara yapılmış bir adaletsizlik, hukuksuzluk olarak görmüyorum. Sadece belli muhalefet odaklarına yönelen bir saldırıdan ibaret olduğunu da düşünmüyorum. Hukuk kılıfına bürünmüş bir devlet terörüyle bütün bir toplumu sindirmek istiyorlar. Hiç sakınmadan, gün ışığında tezgâhlanan komplolarla, onlarca insanın hapislere tıkılmasının temel nedeni budur. Bunun son sahnesini, Ahmet Şık’ın daha yayımlanmamış kitabını yok etme çabalarında izledik. Amaçları korkuyu egemen kılarak itaati derinleştirmek, toplumu sürüleştirmektir.
Korkunun en doğal, en insanca duygulardan olduğu doğru… İnsan kalmak, sürüye dönüşmemek ise, korkularımıza rağmen doğru bildiklerimize, inandıklarımıza göre davranmakla mümkün.
Galilei’ye, belki de hak etmediği halde yakıştırılan cesareti, “dünya dönüyor” diyebilmeyi unutturmadığı için, Bilim ve Gelecek’in yeni yaşını bir kez daha kutluyorum.
Çok vaktinizi alıp sizi keyifli bir kutlamadan alıkoymak istemem. Sizlere, Tekirdağ Hapishanesi’nden Bilim ve Gelecek okuru siyasi tutsakların selamlarını iletiyorum. Bütün Bilim ve Gelecek okurlarına destekleri ve iyi dilekleri için teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunuyorum.