İtiraf etmek gerekirse Fuchs’un kitabını okuyana kadar EİT (Enformasyon ve İletişim Teknolojileri)’lerde kullanılan madenleri hiç düşünmemiştim. Foxconn’daki intiharları biliyordum, ama Silikon Vadisi’ndeki farklı dünyalardan habersizdim. Açlık ve sömürü bu kadar yoğunken EİT üzerine kurulu ütopyaları tekrar düşünmemiz gerekiyor. EİT, kime, ne getirmiştir? UDİ (Uluslararası Dijital İşbölümü) çerçevesinde yine yoksullar daha yoksullaşmış, zenginler daha çok zenginleşmiştir.
Brecht’in okuyan işçisi sorar:
“Yedi kapılı Thebai şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız, kralların adını yazıyor,
yoksa krallar mı taşıdı kayaları?”
Ama biz sormayız. Bilgisayarlarımız, yazıcılarımız, akıllı telefonlarımız, tabletlerimiz… Her gün kullandığımız bu ürünlerin kimler tarafından üretildiğini bilmeyiz. Daha kötüsü bilmediğimizi de bilmeyiz. Söz konusu ürünlerin kimler tarafından üretildiği sorulduğunda aklımıza sadece markaları gelir: HP, Apple, Samsung, LG, IBM, Acer, Asus, Dell, Sony vs… Haksızlık yapmayalım, Apple yerine Steve Jobs diyenlerimiz de vardır. Sol yanımız bastırır, biraz daha insaflı davranırsak ezberimizi konuşturur HP çalışanları, Apple çalışanları, Samsung çalışanları deriz.
Ürünlere marka kimliğini veren ve onları son kullanıcıya sunan büyük şirketler, buzdağının görünen kısmıdır. Ancak bilişim teknolojilerini oluşturan CPU, RAM, kasa, pil, kablo, ekran, klavye, pil, disk gibi bileşenlerin üretimi karmaşık emek süreçleri üzerine kuruludur. Minerallerin çıkarılması, donanım imalatı ve montajı, yazılım geliştirme ve satış sonrası destek farklı, birbirini tamamlayan emek süreçlerine gereksinim duyar. Christian Fuchs, önümüzdeki ay Notabene Yayınları’ndan Türkçe çevirisi yayımlanacak olan Dijital Emek ve Karl Marx (Digital Labour and Karl Marx) adlı kitabında çeşitli örneklerle bu emek süreçlerini inceliyor ve bilişim dünyasının pek bilinmeyen karanlık yüzünü gözler önüne seriyor.
Görmek ve bakmak farklı şeylerdir.
Hayata egemen sınıfın gözlükleriyle baktığımızda gerçekte var olanı çarpıtılmış ya da eksik görürüz. Günümüzdeki emek süreçlerinin tedarik zinciri başlığı altında kavramsallaştırılması buna güzel bir örnektir. Fuchs’un da altını çizdiği gibi tedarik zinciri son yılların popüler terimlerinden biridir. Terim, bir ürünün tasarım, üretim, pazarlama, dağıtım ve destek aşamalarını kapsamaktadır. Bilişim teknolojilerindeki tedarik zinciri ise aşağıdaki halkaları içerir:
– Temin etme.
– Donanım, çevre birimi, yazılım, işletim sistemi imalatı.
– Satış.
– Satış sonrası destek.
Fuchs, tedarik zincirinin temel sorununun meta üretim sürecine odaklanıp çalışma koşullarını ve sınıf ilişkilerini göz ardı etmesi olduğunu belirtir. Dolayısıyla, tedarik zincirinin yerine UDİ (Uluslararası Dijital İşbölümü) kavramını önerir. UDİ, sınıf ilişkilerine ve çalışma koşullarına yaptığı vurguyla daha açıklayıcı bir çerçeve sunar. UDİ, tedarik zinciri yaklaşımının aksine zincirin oluşumunu üretimin ulusötesi yeniden örgütlenmesi ve şirketlerin üretimi emek gücünün ucuz olduğu yerlere kaydırması bağlamında değerlendirir; buralardaki sınıf ilişkilerini tartışır.
Tedarik zincirinden sonra Fuchs’un diğer eleştirisi ise toplumların tarihsel gelişim süreçlerinin çizgisel olarak ele alınmasınadır. Tarihsel gelişim sürecini, birbirini takip eden dönemlere ayıran yaklaşımlara göre insanlık sırasıyla ataerkil, köleci ve feodal dönemlerden geçmiştir; komünizm ise içinde bulunduğumuz kapitalist dönemi takip edecektir. Dolayısıyla, bir üretim tarzından diğerine geçişler vardır. Bu bakış açısına yalnız solda değil, liberallerin bilişim toplumu kavramsallaştırmalarında da rastlamak mümkündür. “İnsanlık, sırasıyla tarım toplumunu ve sanayi toplumunu yaşamıştır. Şimdi de enformasyon toplumundayız” denilmektedir.
Fuchs, tarihsel dönemler arasındaki geçişlerin çizgisel değil diyalektik olduğunu, her yeni dönemin öncekini içerdiğini savunur. Yeni bir dönem, öncekinin yerini alırken onu tamamen ortadan kaldırmaz. Hegelci mantık çevresinde, ilk başta ekonominin yeni nitelikleri belirmekte, önceki üretim tarzının hakimiyeti kaybolmakta ama eski, yeni üretim tarzının içinde spesifik ve yeni tarzla ilişkili bir biçimde varlığını devam ettirmektedir. Örneğin, kapitalizm ataerkilliğe son vermemiş, ataerkillik emek gücünün yeniden üretimindeki rolüyle kapitalizm içinde de varlığını devam ettirmiştir.
Fuchs, UDİ’nin kapitalizmle iki yoldan eklemlendiğini belirtir. Birincisi, üretici güçler düzeyinde, farklı emek türleri (tarımsal, endüstriyel, enformasyonel, ücretli, ücreti ödenmeyen) küresel düzeyde bir araya getirilir. İkincisi, kârı ücretleri kısarak artırabilmek için, üretimin belirli adımlarının çalışma koşullarının güvencesizleştirildiği yerlere taşınmasıdır. Bu yerlerdeki kapitalist üretim ilişkileri, kapitalizm öncesi üretim ilişkileri ile bir arada bulunur.
Fuchs, bizi UDİ’de bir gezintiye çıkarır.
İlk durağımız, EİT (Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) ürünleri için gerekli olan minerallerin çıkarıldığı Afrika’dır. Telefonlarımızın o parlak ekranları için gerekli mineraller sömürü ve şiddetin üst düzeyde olduğu kölelik koşullarında elde edilir. Burada kölelik mecazen değil, gerçek anlamıyla kullanılmaktadır.
Daha sonra, akıllı telefonların üretildiği Foxconn’a gideceğiz. Birçok şirket, üretimini emek gücünün ucuz ve güvencesiz olduğu yerlere kaydırmaktadır. Yeni çıkan iPhone’lara bir an önce kavuşmak için mağazaların önünde kuyruğa girenlerin haberlerini okuruz. Ama o telefonları satışa yetiştirmek için geceli gündüzlü çalıştırılan işçilere dair haberlere pek rastlanmaz.
Yalnız Türkiye’de değil, dünyada da yazılım geliştirenlerin ücretleri bilişim sektöründeki diğer çalışanlardan daha yüksektir. Hindistan için de aynı durum söz konusudur; yazılım mühendisleri daha yüksek ücretler alır. Fakat diğer ülkelerdeki meslektaşlarıyla karşılaştırıldığında ücretleri çok daha düşüktür. Bu nedenle, yazılım sektöründeki bazı işler Hintli yazılımcılara yaptırılır.
Silikon Vadisi, bilişim sektörünün merkezi konumundadır. Birçok yenilik Silikon Vadisi’nden dünyaya yayılır. Silikon Vadisi denilince de ilk akla gelen beyaz yakalı mühendisler olmaktadır. Sık sık Google’ın “rüya gibi çalışma koşulları” hakkında haberler çıkar. (http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2010/12/18/google_boyle_calisiyor, http://www.fortuneturkey.com/fotograf/2015te-calisilacak-en-iyi-20-sirket-5725). Fuchs, “dijital emek aristokrasisinin bir parçasını oluşturan Google mühendislerinin rüya gibi çalışma koşullarının çalışma süresini (dolayısıyla artı değeri) artırmanın bir yolu olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Silikon Vadisi çok farklı dünyalar içerir. Burada son derece sağlıksız koşullarda çalıştırılan işçiler ve ailecek parça başı iş yapan göçmenler de vardır.
Son olarak da şirket içi gözetimin ve güvencesizliğin üst seviyelerde olduğu çağrı merkezlerinin çalışma koşulları incelenecek. (1)
Bilişim teknolojileri için gerekli madenler
2012 yılının Ağustos ayında Güney Afrika’daki Marikana platin madenindeki işçiler, daha yüksek ücret talebiyle greve gider. Polis 34 madenciyi öldürür, çok sayıda madenciyi yaralar. BBC, The Guardian, The NewYork Times gibi yayın organlarında yer alan haberlerde polis şiddetine odaklanılır. Ama greve konu olan madenin, platinin, EİT ile ilgili olduğu göz ardı edilir. Platin, hard disklerin üretimi için gerekli bir madendir; hard disk alaşımının %35’ini oluşturur.
EİT ürünleri için gerekli madenlerin çıkarıldığı bölgelere baktığımızda Afrika’nın madenler yönünden zengin olduğu görülür:
Maden | Üretici ülke | BT endüstrisinde kullanımı | En büyük ithalatçı |
Berilyum | ABD, Mozambik, Çin | Bilgisayarlar, cep telefonları | Rusya, Kazakistan, Japonya, Kenya |
Kobalt | Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC), Avustralya, Rusya, Yeni Kaledonya, Zambiya, Kanada | Dizüstü bilgisayarlardaki bateriler, cep telefonları, mp3 çalarlar, dijital kameralar, hard disk kaplama, kulaklık | Çin, Norveç, Rusya, Kanada |
Galyum | Çin, Japonya, Almanya, Ukrayna | Mobil telefonlar | Almanya, Kanada, Birleşik Krallık, Çin |
İndiyum | Çin, Kore Cumhuriyeti, Japonya, Kanada, Belçika, Brezilya | Dizüstü bilgisayarlar, düz ekranlar, cep telefonları | Çin, Kanada, Japonya, Belçika |
Paladyum | Rusya, Güney Afrika, Kanada, ABD, Zimbabve | Mobil telefonlar, kapasitörler, bilgisayarlar | Rusya, Güney Afrika, Birleşik Krallık, Norveç |
Platin | Güney Afrika, Rusya, Kanada, Zimbabve | Hard diskler | Almanya, Güney Afrika, Birleşik Krallık, Kanada |
Nadir element | Çin, Hindistan, Brezilya, Malezya | Cep telefonları, dizüstü bilgisayarlar, dijital kameralar | Çin, Fransa, Estonya, Japonya |
Tantal / Koltan | Avustralya, Brezilya, DKC, Ruanda, Mozambik, Kanada | Cep telefonları, dijital kameralar ve çeşitli alanlarda kullanılan kapasitörler | Brezilya, Kanada, Almanya, Rusya |
Bakır | Çin, Endonezya, Peru, Bolivya, Brezilya, DKC, Vietnam | Basılı devre kartları, bilgisayarlarda kullanılan lehim, mobil telefonlar, mp3 çalarlar, oyun konsolları | Peru, Bolivya, Endonezya, Çin |
Bilişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla beraber yukarıda belirtilen madenlere yönelik talep de artmış, sermaye emek gücünün ucuz olduğu bölgelere, özellikle Afrika ülkelerine yönelmiştir. Ama Fuchs bu yönelimin Afrika ülkeleri için olumlu sonuçlar doğurmadığını gösterir. Afrika ülkeleri tedarik zincirinin en düşük halkasıdır. EİT ürünlerinden elde edilen zenginlikten pay almak bir yana insanlar kölelik koşullarında çalıştırılır. İnsanlar ölümle tehdit edilip madenlerde çalışmaya zorlanmakta ve çeşitli işkencelere maruz kalmaktadır. Çocuk işçiliği ve kadınların zorla evlendirilmesi veya fahişeliğe zorlanması yaygındır.
Kongolular, salongo adlı bir sistemle haftanın belirli bir günü Demokratik Kongo Cumhuriyeti Ordusu’nun yetkilileri için çalışmaya zorlanmaktadır. Bu angaryanın dışında yine Kongo’da uygulanan bir diğer sistem ise madencilerin çalışabilmek için kontrolörlere ve hükümete belirli bir miktar ödeme yapmasıdır. Bu miktar o kadar yüksektir ki, madenciler kendilerini içinden çıkamadıkları iş ilişkilerinin içinde bulmaktadır. Çalışma şartları çok ağır ve sağlıksızdır; bedenler dört-beş yıl sonra iflas eder. Ayrıca dünyanın en kanlı savaşlarından biri olan, milyonlarca insanın öldüğü Hutular ve Tutsiler arasındaki savaşın nedenlerinden biri de EİT için gerekli olan maden kaynaklarının paylaşımıdır.
Bugün EİT’den elde edilen zenginliğin temelinde zorla ya da angarya ile çalıştırılan insanların emeği ve kanı vardır.
Foxconn işçileri
Rong Bo, Ma Xianqian, Li Hongliang, Tian Yu, Li Wei, Liu Zhijun, Rao Shuqin, Ning, Lu Xin, Zhu Chenming, Liang Chao, Nan Chang, Li Hai, He, Chen Lin, Liu, Liu Ming.
Yukarıda isimleri belirtilen 17 Foxconn işçisi, ağır çalışma koşulları nedeniyle intihar etti; 13’ü öldü. İntiharlara kadar Apple ürünlerinin imalatçısı olan Foxconn şirketinin adı pek bilinmiyordu. Tüketiciler için iPhone, Steve Jobs’tu! iPhone’larının parlak ekranından Foxconn işçilerini görebilmeleri imkânsızdı.
Peki, bu 17 işçiyi intihara sürükleyen nedenler neydi? Bu sorunun yanıtı, Foxconn’un ve Çin’in UDİ’deki yeriyle ilişkilidir.
Foxconn, Tayvanlı bir şirkettir. Çeşitli elektronik cihazları üretir ve satar. 995000 çalışanı vardır. Şirketin sahibi Terry Gou, dünyanın 184. zenginidir ve Forbes’ın 2012 verilerine göre serveti 5,5 milyar dolardır. iPad, iMac, iPhone ve Kindle’ın yanı sıra çeşitli oyun konsolları da imal eder. Başlıca müşterileri Apple, Dell, HP, Motorola, Nokia, Sony ve Sony Ericsson’dur.
Çin, EİT sektöründe önemli bir aktördür; fakat ABD (donanım, yazılım, yarı iletken, yazılım hizmetleri ve telekomünikasyon teçhizatı), Tayvan (donanım) ve Japonya (tüketici elektroniği) tarafından kontrol edilen sektörde belirleyici bir rolü yoktur. Ancak montaj hatlarında kullanılan ucuz işgücüyle doğrudan yabancı yatırımları çeker.
İlkel birikim, üreticiyi üretim araçlarından ayıran ve sermayenin hizmetine sokan tarihsel bir süreçtir. Çin’de bunun bir örneği yaşanmaktadır. 2001-2005 yılları arasında hükümet politikaları sonucunda 40 milyon köylü topraklarından kopartılmış ve çalışmak için şehirlere gitmek zorunda kalmıştır. Özellikle son yıllarda tarım, balıkçılık ve madencilik istihdamında bir düşüş gözlemlenirken imalat ve vasıfsız hizmetlerde bir istihdam artışı olmuştur. Foxconn gibi şirketler köylerinden kopartılan ve emek güçlerini satarak yaşamaya mecbur bırakılan bu işçileri çalıştırır.
Bu şirketlerde, düşük ücretlerin ve zorunlu, karşılığı ödenmeyen fazla mesailerin yanı sıra çalışma kanunlarına da uyulmaz. Vardiyaların sık sık değişmesi, günde 10 saatten fazla çalışma, molaların yetersizliği, montaj hatlarındaki monoton işler ve kullanılan kimyasal maddelerin olumsuz etkileri intiharlar hakkında ipucu verir. Meslek lisesi öğrencileri okul yönetimlerinin zorlamasıyla montaj hatlarında çalıştırılır. Birbirini tanımayan işçiler mesai sonrasında 6-22 kişilik koğuşlarda kalır.
İntihar girişiminde bulunan Tian Yu adlı genç kız, her gün sabah 7’den akşam 7’ye kadar çalıştığını, çalışma hızından memnun kalmayan gözetmenlerce azarlandığını, maaşını zamanında alamadığını söylemektedir.
Siparişlerin teslim zamanı yaklaştıkça çalışma şartları daha da ağırlaşır. iPhone 5 siparişlerini yetiştirmek için 30 gün aralıksız çalışılmıştır; 30 gün boyunca çalış, uyu, çalış… Taylorcu ilkelerin etkisi altında son derece katı bir işyeri gözetimi vardır. Sürekli yeni hedefler konmakta, işçiler daha fazla üretmeye zorlanmaktadır.
Sorun Apple ya da Foxconn ile sınırlı değil. Foxconn sadece bir örnek. AMD, Fujitsu Siemens ve Intel için anakartların, çiplerin ve grafik kartlarının montajını yapan Excelsior Electronics firmasında da benzer çalışma koşulları geçerli.
Foxconn’daki intiharların artmasından sonra denetimler de artmıştır. Bu denetimler sonucunda çıkan bazı eleştirel raporların yanı sıra, şirketleri aklamaya yönelik raporlar da çıkmıştır. Adil Emek Birliği’nin (Fair Labor Association) en büyük bağışçıları, denetlediği şirketlerdir. Bu durum, doğal olarak sonuçları da etkiler. Raporlarda, çalışma koşulları hakkında pembe bir tablo çizildir. En ilginci de Apple’ın tedarikçileri hakkında hazırladığı rapordur. Apple, gururla “haftada en fazla 60 saat çalışma” hedefine %92 oranında erişildiğini söylemektedir. Fakat uluslararası çalışma kanunlarında bu sınır 48 saattir. Apple, kuralsızlığı kural haline getirip, bundan başarı olarak söz etmektedir. Ayrıca Apple, işçi intiharlarını kişisel bir soruna indirgemektedir: Apple’a göre işçiler, yetersiz ücretler, uzun çalışma saatleri, yetersiz beslenme ve insanlık dışı çalışma koşulları nedeniyle değil, genç ve cahil oldukları için intihar etmişlerdir; psikolog yardımıyla intiharların önüne geçilebilir!
Hintli yazılımcılar
Hintli yazılımcılar, Çinli montaj işçilerine göre çok daha kalifiyedir. Ama Hindistan’ın öyküsü de Çin’inkine benzer. Hindistan hükümeti, 1980’lerin ortasında bilgisayar endüstrisindeki kısıtlayıcı düzenlemeleri kaldırarak yabancı yatırımları çekmeye çalıştı. Bangalore, Bhubaneswar, Pune, Madras ve Hyderabad’da yazılım teknolojisi parkları kuruldu. Kalifiye işgücü, iyi İngilizce ve ücretlerin düşüklüğü uluslararası yazılım şirketlerinin iştahını kabarttı. Nasıl ki Çin, düşük ücretlerle donanım sektöründe Batılı şirketlerin kârlarının artmasını sağlamışsa, Hindistan da yazılım sektöründe benzer bir rol üstlendi.
Hintli yazılımcılar, kalifiye ve iyi eğitim almış olmalarına karşın UDİ doğrultusunda yaptıkları işler niteliklerine göre daha basittir. Uluslararası şirketler, daha çok kritik olmayan, teknolojik olarak daha basit ve küçük işlerde dış kaynak kullanımını tercih etmektedirler.
Hintli yazılımcılar, beden alışverişi (body shopping) adı verilen bir biçimde ihtiyaç duyulan ülkelere gönderir. Beden alışverişi ajanslarının görevi ihtiyaç duyulan çalışanı işverenle tanıştırmakla sınırlı değildir. Vizelerin alınmasından konaklamanın ayarlanmasına kadar tüm işler ajanslarca halledilir. Beden alışverişinde yer alan bir yazılımcı, maaşının bir kısmını ücret olarak ajansa verir; ajansa bağımlıdır, düzenlenen kontratlarla başka bir işte çalışması engellenir. Dolayısıyla, işveren ve Hintli yazılımcı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Hintli yazılımcılara çoğunlukla monoton, görece düşük ücretli ve Hintlilerin “eşek işi” dedikleri basit programlama işleri yaptırılır.
İkinci dış kaynak kullanım metodu olan sanal göç (virtual migration) ise uzaktan çalış(tır)ma ile gerçekleştirilir. Yerel bir firmada çalışan Hintli yazılımcılar ABD şirketlerine uzaktan hizmet edebilmektedir.
Beden alışverişinde, yazılımcılar EİT sermayesinin ihtiyaç duyduğu yerlere ihraç edilirler. Böylece, sermayenin ihtiyaçlarına göre sürekli hareket eden bir emek gücü vardır. Sanal göçte ise şirketlerin Hindistan’a doğru genişlemesi söz konusudur. Fuchs, her iki stratejide de ücretlerden kısılarak kârların artırıldığına dikkat çekmektedir. Hintli yazılımcıların maaşları, diğer Hintliler ile karşılaştırıldığında yüksektir. Ancak Amerikalı meslektaşları ile karşılaştırıldığında çok daha azdır. Amerikalı şirketler, Amerika’da 100 dolara yaptırabilecekleri bir işi Hintli yazılımcılara 20-30 dolara yaptırabilmektedir. Ayrıca Batılı şirketler, sadece ihtiyaç duydukları zaman ücret verecekleri ve sosyal haklardan yoksun (sosyal güvenlik, sağlık sigortası, işsizlik sigortası) çalışanlara kavuşmuş olmaktadır.
İş baskısı, seyahatler ve teslim tarihleri iş-aile dengesini olumsuz etkiler. Hintli yazılımcılar fazla çalışma nedeniyle özel yaşamlarına vakit ayıramamaktan şikayet etmektedirler. Güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına karşın, sendikalaşmanın önündeki en büyük engel yöneticilerin ve yazılımcıların (yani işçilerin!) sendikaların Hint kapitalizmine zarar vereceğini düşünmeleridir. Batı Bengal eyaletinde, BT sektöründe grev yapmak yasaklanmıştır. Ayrıca sendikalar, politik partilere fazlaca bağlı örgütlenmeler olarak görülmektedir.
Ama en önemlisi de Hintli yazılımcıların kendilerini işçi olarak değil, bilgi profesyonelleri olarak görmeleridir. Bunda ücretlerinin göreceli olarak yüksek olması kadar işyerlerinde uygulanan yumuşak yönetim (soft management) tekniklerinin de rolü vardır. Takım çalışması, katılımcılık, açıklık, yönetimin hedeflerinin çalışanlarca içselleştirilmesi, öz disiplin, kurumsal kültür, kültürel eğitim programları vs yumuşak yönetimin ana unsurlarıdır. Fuchs, bunun sonucunun çalışanlar arasında rekabet ve son derece güçlü bir bireyselleşme olduğunu vurgular. Çalışanların bir yandan kendi kendini yönetmesi beklenirken diğer yandan çalışmaları yoğun bir gözetim altındadır.
Hindistan’da yazılımcıları işyerine daha çok bağlama yöntemlerinden biri de işyerlerinin daha eğlenceli hale getirilmesidir. Google’ı örnek alan birçok BT şirketi işyerlerini, spor salonları, basketbol ve badminton sahaları, oyun alanları ve restoranlar içerecek şekilde yeniden tasarlamaktadır.
Silikon Vadisi ve Google
Silikon Vadisi, birçok EİT firmasına ev sahipliği yapan bir bölgedir. 2012 verilerine göre dünyanın en büyük 2000 şirketi arasında Silikon Vadisi’nden 21 şirket vardır:
– Donanım: Apple, HP.
– Bilgisayar hizmeti: Google, Yahoo!.
– Depolama cihazları: SanDisk, NetApp.
– İnternet’te perakende satış: eBay.
– Yarı iletken: Intel, Applied Materials, Altera, KLA-Tencor, Nvidia, Advanced Micro Devices, Xilinx, Maxim Integrated Products, Linear Technology.
– Yazılım: Oracle, Symantec, VMWare, Adobe Systems, Intuit.
Silikon Vadisi’nin dünyanın teknoloji merkezi haline gelmesinin temelinde ABD Savunma Bakanlığı’nın Soğuk Savaş döneminde araştırma ve geliştirme faaliyetleri için yaptığı yatırımlar vardır. Yine 2012 verilerine göre donanım sektöründeki kârların %84,9’u, bilgisayar hizmetlerindekinin %26,2’si, depolama cihazlarındakinin %26,2’si, İnternet’te perakende satışlardan elde edilenin %68,1’i, yarı iletken teknolojisinden elde edilenin %39,4’ü ve yazılım endüstrisinden elde edilenin %27,1’i Silikon Vadisi şirketlerinindir. Silikon Vadisi için bilişim sektörünün coğrafi merkezidir de diyebiliriz.
Silikon Vadisi denilince ilk akla gelen, iyi eğitim almış ve alanlarında dünya çapında uzmanlıkları olan bilişim profesyonelleridir. Silikon Vadisi, tüm dünyadaki en yenilikçi girişimleri bünyesine katmaktadır. “Rüyalar Vadisi”dir.
Ancak bu kısmen doğrudur. Gerçekten de Vadi’nin belirli bir kesimi için yüksek ücretler ve daha iyi çalışma koşullarından bahsedilebilir. Fakat Vadi’nin sakinleri arasında sadece yüksek ücretli yazılım mühendisleri yoktur. Montaj hatlarında ağır koşullar altında çalışan işçiler de vardır. 1990 yılından sonra Silikon Vadisi’nde gelişen en büyük sektör İnternet ve yazılım sektörleri olmuştur. İmalat işleri, önceki paragraflarda belirtildiği gibi emek gücünün daha ucuz olduğu yerlere kaydırılmıştır.
İmalatta ağırlıkla göçmen ve kadın işçiler tercih edilir. İşyerleri, zehirli kimyasallar nedeniyle son derece sağlıksızdır. Bu zehirli maddeler, çeşitli kadın hastalıklarına neden olur: göğüs kanseri, adet düzensizlikleri, düşükler, zehirli anne sütü, sakat doğumlar… Çalışma koşullarının ağırlığına rağmen sendikalaşma oranı çok düşüktür. İnsanlar işlerini kaybetmekten korkar. Ayrıca parçabaşı iş de yaygındır. Aileler evlerinde EİT bileşenlerini zehirli kimyasallarla temizler. Bu parçabaşı iş daha sonra basılı devre kartlarının ya da kabloların montajında kullanılır. Parçabaşı işin doğası gereği aileler çocuklarıyla beraber daha çok çalışmaya, üretmeye zorlanır. Kısacası, rüyalar vadisinde de sömürü oranının çok yüksek olduğu, sağlığı tehdit eden işler vardır.
Peki, daha yüksek ücret alan yazılımcıların çalışma koşulları nasıldır? Fuchs, Silikon Vadisi’nin en bilinen şirketini, Google’ı inceler. Google’ın çalışanları için sunduğu olanaklar sık sık medyada yer almaktadır: bedava yiyecekler, restoranlar, spor salonları, oyunlar… İşyerini eğlenceli hale getirmek için akla gelebilecek her şey.
Sömürü oranını artırmanın iki temel yolu vardır. Birincisi, çalışma zamanını artırmak, ikincisi ise bilim ve teknolojideki gelişmeler aracılığıyla emeğin verimliliğini artırmak.
Google da çalışma zamanını artırarak artı değer oranını artırır. Foxconn örneğinde olduğu gibi çalışma saatinin artırılması çoğunlukla zorla olur. Şirketler çeşitli baskı yöntemlerini kullanarak işçileri daha fazla çalışmaya zorlar. Google’da ise bu işyerini eğlenceli hale getirerek, çalışanları olabildiğince işyerinde tutarak yapılır. İş, hayatın tamamını ele geçirir. Google’ın eski başkan yardımcısı Marissa Mayer, haftada 130 saat çalıştıklarını söylemektedir. Hafta 168 saattir ama, Mayer, işyerinde yattığınızda ve duş aldığınızda bunun pekala mümkün olduğunu belirtmektedir. (2)
Google’daki yazılım mühendisleri, meslektaşlarına göre daha fazla kazanır. Ancak aynı durum tüm Google çalışanları için geçerli değildir. Google kitaplarını tarayan çalışanlar, Google ayrıcalıklarından faydalanamazlar.
Çağrı merkezi çalışanları
Dijital işbölümünün bir diğer boyutu da çağrı merkezi çalışanlarıdır. Telefon hizmetleri önceden de vardı. Fakat son yıllarda telekomünikasyondaki ilerlemeler, tüketici kültürünün büyümesi, medya becerilerinin artması çağrı merkezlerinin doğuşunu tetiklemiştir. 2010 yılında, AB ülkelerinde çağrı merkezi faaliyetlerinde uzmanlaşmış 8240 şirket vardır.
Çağrı merkezlerinin temelinde müşteri ilişkileri bulunur ve aramaların yönüne göre ikiye ayrılır. Birincisi, çağrı merkezlerinin müşteri tarafından aranmasıdır. Bu tür çağrı merkezleri, çağrı merkezlerinin %71’ini oluşturur. İkinci çağrı merkezi tipinde ise şirketler potansiyel müşterilerini arar ya da piyasa araştırması yaparlar. Çağrı merkezleri özellikle telekomünikasyon ve finans sektöründe yaygındır.
2007 yılında, 17 ülkede (Avusturya, Brezilya, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, Hindistan, İrlanda, İsrail, Hollanda, Polonya, Güney Afrika, Güney Kore, İspanya, İsveç, Birleşik Krallık ve ABD), 2500 çağrı merkezinde yapılan araştırmaya göre çalışanların %69’u kadındır. %71’i tam zamanlı, %17’si yarı zamanlı ve %12’si geçici süreyle çalışmaktadır. Yarı zamanlı çalışanların oranı bazı ülkelerde daha fazladır: İsrail’de %48, Hollanda’da %46, İspanya’da %44 ve Güney Kore’de %60. Çağrı merkezlerinin %40’ında toplu sözleşme anlaşmaları yapılır; %50’sinde toplu temsil biçimleri vardır. Bu oranlar Fransa, Hollanda ve Brezilya’da daha yüksekken İsrail, ABD, Kanada, Hindistan, Polonya ve Güney Kore’de yok denecek kadar azdır. Ücretler, toplu sözleşme ve temsil biçimlerinin olduğu çağrı merkezlerinde daha yüksektir. Alt yüklenicilere devredilen çağrı merkezlerinde ücretler daha düşük ve çalışanlar güvencesizdir.
İngilizce konuşan ülkeler, çağrı merkezi hizmetlerini Hindistan’a kaydırmışlardır; Fortune’un 500 şirketinden 400’ünün çağrı merkezi Hindistan’dadır. Hintli çağrı merkezi çalışanları meslektaşlarına göre daha eğitimlidir ve çoğu bu işi geçici görmektedir.
Çağrı merkezi çalışanları, şirketle müşteriler arasında, yoğun duygulanımsal emek içeren zorlu bir görev üstlenirler. İşin standartlaştırılması ve sürekli gözetim, çalışanları yoğun bir baskı altında bırakır, beyinlerini ve bedenlerini daha yoğun (daha az zamanda daha çok müşteri) bir biçimde çalışmaya zorlar. İşin tekrarlı, katı disiplin ve sürekli gözetim altında yapılıyor olması çalışanların sağlığını olumsuz etkiler: Kas gerilmesi, baş ağrıları, işitme kayıpları, göz yorgunluğu, stres, panik atak, baş dönmesi, mide bulantısı… Fuchs, çağrı merkezi çalışanlarını Taylorcu disiplin altında çalışan beyaz yakalılar olarak tanımlar ve gri yakalı olarak nitelendirir.
***
“Gülü çiğdemi filan bırak
Sardunyayı karidesi filan bırak
Acıyı ve ölümleri bırak
Oy pusulalarını ve seçimleri bırak
Evet
Seçimleri özellikle bırak
Çünkü açlık çoğunluktadır” (Turgut Uyar)
İtiraf etmek gerekirse Fuchs’un kitabını okuyana kadar ben de EİT’lerde kullanılan madenleri hiç düşünmemiştim. Foxconn’daki intiharları biliyordum, ama Silikon Vadisi’ndeki farklı dünyalardan habersizdim. Açlık ve sömürü bu kadar yoğunken EİT üzerine kurulu ütopyaları tekrar düşünmemiz gerekiyor. EİT, kime, ne getirmiştir? UDİ çerçevesinde yine yoksullar daha yoksullaşmış, zenginler daha çok zenginleşmiştir.
Dipnotlar
1) Fuchs’un UDİ tartışması bu örneklerle sınırlı değil. Kitapta sosyal medya kullanıcılarının ücretsiz içerik üretimi de tartışılmış. Bu konuyu başka bir yazıda, daha ayrıntılı tartışmayı planlıyorum.
2) Fuchs’un Hindistan ve Google örneklerinde belirttiği, işyerinin eğlenceli hale getirilmesi ve yumuşak yönetim teknikleriyle çalışma süresinin artırılması yazılım sektörü için sıra dışı değildir. Yazılımcılar kendilerini başka görseler de yazılım sektöründeki sömürü oranı çok daha yüksektir. Yazılım mühendisliğinde uygulanan yumuşak yönetim stratejilerinin (çevik süreçler, XP, Scrum vs) bu çerçevede yeniden değerlendirilmesi ve ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekir.