Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) araştırmacıları, kadınların, adet öncesi dönemde onları etkisizleştirecek şekilde rahatsız eden, aşırı hassas, üzüntülü ve kaygılı yapan dönemin altında yatan moleküler mekanizmayı keşfetti. Adet öncesi disforik bozukluk olarak tanımlanan bu dönem (PMDD) kadınların yüzde 2-5’inde görülürken, PMS olarak adlandırılan “adet öncesi sendrom” ise çok daha yaygın olarak gözleniyor.
NIH’ın Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH), Davranışsal Endokrinoloji Bölümü’nden Dr. Peter Schmidt’e göre, PMDD’nin, östrojen ve progesterona karşı hücresel düzeydeki yanıtla oluşan bir hastalık olduğu kanıtını arttıran şüpheli bir düzensiz ifadeli bir gen kompleksi bulduklarını belirtti. Bu konuda yapılacak daha derin araştırmalar, çok rastlanan ve erişkin dönemde görülen endokrin sistem bağlantılı duygu durum bozukluklarının tedavisiyle ilgili de pek çok umudu beraberinde getirebilecektir.
Makale, 3 Ocak 2017 tarihinde Moleküler Psikiyatri dergisinde yayımlandı. Araştırmacılar bu bulgunun kadın sağlığı konusunda önemli bir an olduğunu; zira PMDD yaşayan kadınların seks hormonlarına verilen yanıtı etkileyebilecek belirgin moleküler aygıtlar taşıdıklarını ve bunun da özde belirgin bir farklılık yaratabileceğini gösteriyor. Yani bu bozukluk sadece kadının istemiyle kontrol edilebilen “duygusal davranış” modeli olmaktan uzaklaşıyor.
Aslında 90’ların sonlarında NIMH ekibi düzenli olarak adet öncesi duygu durum değişikliği bulguları gösteren kadınların, hormon düzeyleri normal olsa bile düzey değişikliklerine karşı aşırı hassas davrandıklarını belirlemişti. Fakat bu konu tam olarak aydınlatılamadan kalmıştı.
PMDD’li kadınlarda deneysel olarak östrojen ve progesteron kesildiğinde bulguların da yok olduğu, tersine bu hormonlar eklendiğinde ise bulguların ortaya çıkışının tetiklendiği görüldü. Bu sonuca göre, kadınların hücrelerinde moleküler düzeydeki farklılıkların bu davranış değişikliklerini açıklamada biyolojik bir temel oluşturabileceğini doğrulanıyordu.
İpuçları takip edildiğinde, bu arada PMS’in yüzde 56 oranında kalıtsal olduğu gerçeği kabul edilerek, PMDD’li kadınların beyaz küre hücrelerindeki gen ifadeleri kontrol grubuyla birlikte genetik kontrole tabii tutuldu. Bu hücrelerin pek çok ifadesi, beyin hücrelerinin gen ifadeleriyle tamamen aynıydı. Bu sonuç, seks hormonlarına moleküler yanıtta genetik temelli bir farklılığın olabileceğiyle ilgili geniş bir pencere açıyordu.
Hata grubu ve sağlam grupta yapılan gen deşifreleri sonucu PMDD’li olgularda belirgin bir gen ifadesi farklılığı olduğu belirlendi. Açıkça, gen kompleksi olan ESC/E(Z) (Ekstra Sex Combs/Enhance of Zeste), cinsiyet hormonları ve stresörler gibi çevresel etkileri fark edip genlerin protein yanıtını kontrol ederek epigenetik bir “düzenli” yanıt oluşturuyordu.
PMDD’li hastaların hücrelerindeki ESC/E(Z) genleri, kontrol grubuna göre yarıdan fazla oranda daha çok üretilmiş olarak bulundu. Çelişkili biçimde, PMDD’li kadınlarda bu dört anahtar genin protein ifadeleri ise azalmıştı. Ek olarak, yine PMDD’li hastalarda hücresel düzeyde östrojen yanıtı azalırken, kontrol gurubunda çoğu gende progesteron yanıtı artmıştı. Bu sonuç, PMDD’de hormonlara yanıtta hücresel düzeyde bir düzensizlik olduğunu göstermekteydi.
Görsel açıklaması: ESC/E(Z) geninin ifade ağı, Premenstruel ( adet öncesi) Duygu Durum Bozukluğunda (PMDD) sistematik olarak dengesizleşiyor.
Schmidt’e göre ilk defa olarak PMDD’li kadınlarda hücresel düzeyde anormal bir uyarı sonucu farklı yanıtların ortaya çıkıp bunun da östrojen ve progesterona karşı verilen anormal hassasiyetlerle sonuçlanabileceği ve bu davranışların biyolojik bir temeli olduğu açığa çıkarıldı.
Yeni genetik yöntemler ve bu bulgularla ESC/E(Z) kompleksinin beyinde oynadığı rol üzerinde yapılacak çalışmalar daha fazla açıklama getirebilecektir.
Çev: Dr. Ebru Oktay
Kaynak: https://www.sciencedaily.com/releases/2017/01/170103084608.htm