Tam ortasındayız yazın. Tatil ayları. Şanslıysak 50 haftanın yorgunluğunu, gerginliğini iki haftada dindirmenin bir yolunu bulup 3. Pazartesi sabahı şarj olmuş bir halde masamızın başında olmamız bekleniyor çoğumuzdan. Böyle fırsatlarda harbi seyyahlığa meyledenlerden değilsek eğer, aşağı yukarı benzer bir manzara canlanıyor zihnimizde. Deniz kenarındaki bir gölgede uzanıyoruz. Nefis kahvaltılar, güzel yemekler ve huzurlu uykular arasında bir elimizde bizi dinlendirmeye aday kitabımız, diğer elimizin altında buzlu içeceğimiz.
Evden, çalışma ortamından, şehirden uzaklaşırken bize eşlik edecek zihnimizi de uzaklara götürecek güzel kitaplara ihtiyacımız var. Kitaplarımızı kendimiz seçebiliyorsak ne âlâ. Görebildiğim kadarıyla kitaplara da ancak senelik izninde birkaç haftalığına yaklaşmayı alışkanlık haline getiren okurların çoğu kendi kararını veremiyor ne okuyacağı konusunda. Hepi topu iki haftada ne okumalılar ki yılın kalanında kitapsız idare edebilsinler. Okuma heveslerini de onları tatillerini geçirecekleri yere, kalacakları otele, yiyecekleri yemeğe ikna eden dergiler veya bloglar yalnız bırakmıyor. Görülecek yerlerle birlikte okunacak kitapların da listeleri hazır veriliyor ellerine. Bizi bizden daha iyi tanıdığını iddia eden kılavuzlara göre bu yaz okumamız gereken 17 kitap, yola çıkarken yanımıza almayı unutmamamız gereken 23 kitap çoktan belli. Aslında kitap diyerek çerçeveyi genişletmeye de gerek yok. Çoğu roman. Her yaz başında çıkardığı yeni romanıyla bu listeden adının çıkarılmasına izin vermeyen yazarlar var. Turizm sezonu onlar için de sanki yeni roman sezonu. Bu tür kitapların okurları zaten ilgi alanımıza girmiyor. Onları kenara ayırmaya çalışırken dilim sürçtüyse affola. Okumanın bir eğlence ve hoş vakit aracı olarak görülmesine karşı olmadığım bilinir. Sınırsız okuma özgürlüğünden yana olduğumu defalarca beyan ettim.
Buna karşılık sıkı okur için çalışmasız günler kısa süreli de olsa başka bir fırsattır okuma sürecinde. Kimi epeydir gözüne kestirdiği gerçekten “boş vakit” gerektiren “ağır” kitaplarından birkaçının hakkından gelmeye çalışır bu aralıkta. Canetti bazı kitaplarını okumadan evvel yirmi yıl yanında taşıdığından söz eder örneğin. Kimi yeni yerlerle birlikte yeni yazarlarla, yeni hikâyelerle tanışmayı sevdiğinden hiç tanımadığı metinlere uzatır elini. Edebiyata ara verip bilime ve yarı akademik okumalara yönelenler vardır. Artık profesyonel okurların bir kısmını akademisyenler oluşturduğu için tam tersini yapanlar da az değildir. Görecekleri yeni yerleri anlatan gezi kitaplarını tercih edenler de olabilir. Belki onlar için tatil uzaklaşmak kadar başka bir mekân-zamana yaklaşmaktır.
Benimse yolculuğa çıkarken yanıma aldığım kitaplar arasında yeni kitapların oranı hayli düşüktür. Bir seferde başlayıp bitirme alışkanlığım pek yoktur kitaplarımı. İlk bir kaçında şöyle bir karıştırırım sayfaları. İlgimi çeken başlıklardan bazı parçalar okurum. Yazarın önsözüne, sonsözüne bakarım. Bu kadar sayfayı görünürde ne maksatla, görünmeyen hangi zorla ortaya çıkardığını kestirmeye, önyargılarımı sınamaya çalışırım. Dolayısıyla okuma yerine peşrev sayılabilecek böyle yoklamalar için çok sayıda kitabı sırtımda taşımaktan, onlara memleket gezdirmekten pek hoşlanmam. O nedenle ön araştırmalarını daha önce tamamladığım kitapları yanıma almayı yeğlerim. Okumadığım kitaplardır ama benim için yeni sayılmaları da kolay değildir. Okumadan evvel okumuş kadar olduğum kitaplar denebilir belki.
Yanıma birkaç tane evvelce okumadığım kitap alsam da seyahatler yeni okumalar yerine daha çok yeniden okumalara vesiledir. O nedenle keşfetmekle tüketemeyeceğim kitaplardan seçerim yoldaşlarımı. Uzaklığımın planlanmış süresine bağlı olarak aralarından seçtiğim, yıllar içinde yavaş yavaş artıp yavaş yavaş eksilenlerle birlikte sayısı pek değişmeyen bir grup kitabım var. Adedi elliyi geçmez sanırım. Mesela Vüs’at O. Bener’in Dost / Yaşamasız öyküleri hiç eksilmez aralarından. İlhan Berk’in toplu şiirlerinin bir cildi veya Mehmet Taner olabilir şiir kontenjanında. Uzaklara gitmişken İnsanın Taşrası’nı pek ayırmak istemem yanımdan. Montaigne veya Bacon’ın Denemeler’i, Kediler Krallara Bakabilir, Korkuyu Beklerken, Yusuf Atılgan’ın öyküleri bavulumda kolayca yer bulabilecekler arasındadır. Yeni kitabın karşılığı olarak eski kitaplar değil de eskimeyen kitaplarımdır onlar benim.
Yoldaş kitaplar kafa dağıtmak için okuyabildiğim kitaplar değildir. Olsa olsa beni gelip geçici olanlardan uzaklaştırıp belki de hiç geçmeyecek dertlerime yaklaştıranlardır. O nedenle onları tatil olarak algıladığım seyahatler yerine bir dış yolculuğa ciddi bir iç yolculuğun da eşlik edeceğini tahmin ettiğim süreçlerde erişebileceğim mesafede bulundurmaya özen gösteririm. Askerlik dönemimde siparişlerimi aksatmayan dışarıdaki arkadaşlarımın desteğiyle dolabımda biriken, yurtdışında otel odasına kapalı kaldığım kavurucu sıcaklarda orayı benim için bir hapishane olmaktan çıkaran kitaplar ömrümce unutamayacağım anılar bağışladı bana.
Daha evvel defalarca okumuş olsam da içinde bulunduğum yeni halin yeni bilinciyle daha önce hiç dikkatimi çekmemiş olan cümlelerin farkına varırım bu kitaplarda. Çok yakından tanıdığım bir cümle bambaşka bir anlam kazanır gözümde. Yanlış sandıklarımın bir kısmının doğru, doğrularımınsa çokça eksik olduğunu hissederim. Yoldaş kitaplar dediğim bu kitapların turist okura karşı tahammülü zayıftır. Kendilerini hışımla tüketip sıradaki bir diğer kitaba son sürat geçmek isteyenleri uyuşturur, etkisiz hale getiriverirler kısa sürede. Göz kapakları hızla ağırlaşan tüketici okur için ince görünen yapraklar birer külçeye dönüşür de çevirip diğer sayfaya geçmek imkânsız hale gelir sanki. Dolayısıyla bir yolculuğa eşlik etseler de turist olmamayı, yolcu olmayı gerektirir onların yoldaşlığına layık olmak.