Dünya üzerinde milyonlarca canlı çeşidi var. Yaşam, güzel gezegenimizin her köşesinde, binlerce farklı şekilde var olmaya, sürekli değişmeye ve dönüşmeye devam ediyor. Günümüzdeki haliyle yaşam, Dünya üzerinde ilk ortaya çıktığı dönemdekine kıyaslanamayacak kadar muazzam bir çeşitliliğe ulaşmış ve gezegenin dört bir yanına yayılmış durumda.
Peki dünyadaki canlı yaşamının ulaştığı sınırları nasıl tarif edebiliriz? Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan çıkmış olan 50 Soruda Yaşamın Tarihi kitabında (1) Deniz Şahin, yaşamın organizasyonunu ve ulaştığı sınırları şu şekilde tarif ediyor:
Yaşamın organizasyonu nasıldır? Sınırları nelerdir?
Biz insanlar, yıllarımızı dar bir çevre içerisinde geçirmek zorunda kalıyoruz. Yaşam koşulları ve özellikle şehirleşmenin artışıyla doğadan her gün biraz daha uzaklaşıyoruz. Bu yüzden dünya üzerindeki canlı çeşitliliğini, yaşamın ulaşabildiği sınırları ve oluşturduğu organizasyonu daha iyi kavrayabilmek için daha geniş bir açıdan bakabilmeye ihtiyacımız var.
Diyelim ki, Dünya’nın çevresinde yörüngede dönmekte olan bir uzay istasyonundayız ve pencereden Dünya’ya doğru bakıyoruz. Gördüğümüz bu manzara, dünya üzerindeki yaşamın organizasyonunda en yüksek seviye ya da en büyük yapıtaşı olan biyosferi daha kolay anlamamızı sağlayacaktır. “Biyosfer”, dünya üzerinde canlılığın bulunduğu bölgelerin toplamına verilen isimdir. Tüm canlı ve cansız varlıklar bu alanda birbirleriyle etkileşim içerisinde bulunur. Toplam genişliğinin tam olarak ne kadar olduğunu söylemek mümkün olmasa da yaklaşık bir değer verilebilir. Örneğin, benekli akbabaların 11.000 metreden daha yüksekte uçabildiği bilinmektedir. Bu seviyeden çok daha yükseklerde mikroorganizma örneklerine de rastlanmıştır. Denizlerin diplerine gidecek olursak, yüzeyden 11 km derinlerde foraminifera (delikliler) adı verilen tekhücreli organizmalar bulunmuştur. Ulaşılması güç bölgelerde yeni canlılar keşfedildikçe, biyosferin sınırları da genişlemektedir. (Şekil 1)
Canlılar biyosfer içinde sadece geniş bir alana yayılmakla kalmadılar, aynı zamanda geniş bir sıcaklık, pH (asit-baz), radyasyon vb. aralığında da yayıldılar. Örneğin, Arkea âleminden bazı mikroorganizmalar (Pyrolobus fumarii), deniz altında bulunan ve magmanın toprağın altından çıkış yaptığı yerler olan hidrotermal bacaların üzerinde yaşamaktadır. Bu organizmaların 113 °C sıcaklıkta yaşayabildiği biliniyor. Marinomonas primoryensis adı verilen bakteriler de Antartika’da bulunan göllerde -20 °C sıcaklıklara kadar yaşayabilmektedir. Arkea âleminden Ferroplasma acidarmanus adı verilen mikroorganizma pH’ın 0’a yakın olduğu asit madenlerinde yaşayabilir. Deinococcus radiodurans adı verilen bakteriler de, yüksek radyasyon altında (insanın yaşayabileceğinin 3000 katı) yaşamaya devam ederler. Tüm bu örnekler bize canlılığın sınırlarının bizim düşündüğümüzden çok daha uç noktalara gidebileceğini gösteriyor.
Devam edelim ve pencereden bakmak yerine bu sefer de gelişmiş bir teleskopla Dünya’ya baktığımızı düşünelim. Daha yakına gelelim. Biyosferden sonra karşımıza ilk çıkan yapıtaşı ya da organizasyon “ekosistem” olacaktır. Ekosistem, belirli bir bölgede bulunan tüm canlı ve cansız çevreden oluşmaktadır. Hava, toprak, su, kayalar ve tüm canlı türleri birbirleriyle etkileşim halinde ekosistemin parçalarını oluşturacaktır. Küçük bir su birikintisi de, Sahra Çölü de birer ekosistemdir. Dünya yüzeyi birbirleriyle etkileşim halinde olan ve sürekli olarak değişen ekosistemlerle kaplanmıştır.
Örneğin, Şekil 2’de görüldüğü gibi bir dağ gölü bir ekosistem oluşturmaktadır. Göl içerisinde, canlı ve cansız varlıklar etkileşim halinde bulunur. Ekosistemler değişken olsalar da, belirli bir dengeye sahiptirler. Ekosistemi oluşturan bileşenler arasında, enerji döngüsü ve besin zinciri kurulmuştur. Ekosistem içerisinde bulunan farklı canlı gruplarının hepsine birden ise “komunite” adı verilir.
Eğer daha detaya inecek olursak, bir sonraki seviyemiz “popülasyon” seviyesidir. Popülasyon aynı türden bireylerin belirli bir bölgede oluşturduğu topluluk olarak adlandırılabilir. Popülasyon tek bir türden oluşur, ancak aynı bölge içinde farklı türlerin oluşturduğu farklı popülasyonlar da bulunur.
Ve sonunda “bireye” (canlı organizmaya) geldik. Yani doğrudan canlının kendisine. Şimdi kısaca bireyin de detaylarına inerek yapıtaşlarının neler olduğuna bakalım. Organizmalar birbirlerinden farklı yapılanmalar geçirir. Bir kısmı organ ve dokular gibi ara seviyede organizasyon içerse de, tüm canlıların ortak yapıtaşı hücredir. İster tekhücreli isterse çokhücreli olsun, tüm canlılar hücrelerden oluşmuştur. Hücre, yaşamın en küçük birimi olarak gösterilebilir.
Kaynak:
1) Şahin, Deniz, 50 Soruda Yaşamın Tarihi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2011. ss. 20-23