“Coğrafi Keşifler Çağı” kadar Avrupamerkezci bir kavram az bulunur. Avrupalılar 15. yüzyılın sonlarına doğru başlayan coğrafi yolculuklarında kendileri ilk kez gittikleri yerlerin “keşfedildiğini” söylemişler ve bunu da dünya halklarının zihnine kazımışlardır. Hepimiz ders kitaplarında Christopher Columbus’un, Magellan’ın, Vasco de Gama’nın, James Cook’un yolculuklarını Amerika’nın, Ümit Burnu’nun, Avustralya’nın vb. “keşfi” olarak okumuşuzdur.
‘Keşif’ ne demek?
Tartışmaya “keşif” kavramından başlamak gerek. Keşif, doğada (evrende) var olan, ama o ana kadar insanlar tarafından varlığı (veya mekanizması) bilinmeyen bir olgunun varlığının (veya mekanizmasının) tespit edilmesidir. Elektronun veya radyumun keşfi, yeni bir böcek türünün veya bir virüsün keşfi, kan dolaşımının keşfi, DNA’nın keşfi, yeni bir galaksinin keşfi gibi… Coğrafi keşif ise, o ana kadar hiçbir insanın ayak basmadığı bir alana, insanlar tarafından ulaşılması demektir.
Bu tanım ışığında bakıldığında, okyanus diplerinin, kutupların, ilk kez girilen bir mağaranın keşfinden söz edilebilir belki. Ama Amerika’nın, Avustralya’nın, Afrika içlerinin keşfedildiğinden söz etmek bu tanıma uyar mı?
‘Uygarlar’ keşfeder, ‘vahşiler’ keşfedilir!
Amerika’ya, Avustralya’ya, Afrika’ya ulaşan Avrupalılar oralarda yerlilerle karşılaştılar. Demek ki onlardan önce de, o coğrafyalarda insan yaşamı bulunuyordu. Columbus’un ve Cook’un eylemlerine “coğrafi keşif” diyebilmek için, söz konusu yerlileri insandan saymamak gerekir ki yaklaşım tam da budur.
Kimileri ise coğrafi keşif kavramını bir “uygar etkinliği” olarak tanımlar. Yani uygarlar keşfeder, barbarlar/vahşiler ise keşfedilir! Bir adım ötesi ırkçılık olan bu tanımı doğru kabul etsek bile, yine bir keşiften söz edemeyiz. Çünkü Amerika’da, Avrupalıların ilk kez ayak basmasından yüzyıllar öncesinde kendilerine özgü bir uygarlık aşamasına ulaşmış ve bu süreçte, Avrupalıları karşılaştıklarında şaşırtacak ölçüde ilerlemiş toplumlar bulunuyordu: Aztekler, Mayalar, İnkalar gibi…
Çinli amiral Zheng He
Tanım “Eski Dünya”nın “Yeni Dünya”yı keşfi olarak açıklansa bile yine olmuyor. Göz ardı edilen veya araştırılmaya değer görülmeyen birçok tarihsel kayıt var bu konuda.
Çinli amiral Zheng He’den başlayalım. Coğrafi keşifleri konu alan kitapların satır aralarında bile Zheng He’den söz edilmiyor. Oysa 15. yüzyılın başlarında denizcilikte en ileri uygarlık tartışmasız Çin’di ve engin denizlerde Zheng He, muazzam filosuyla dolaşmakta, hem keşif hem de ticaret yapmaktaydı.
Portekizli ve İspanyol maceracılar okyanusa açılacakları birkaç küçük gemi bulabilmek için Avrupalı kral ve kraliçelerin kapılarını aşındırırken ve tayfalarını ancak ölüm mahkûmlarıyla korsanlardan devşirebilirken, Amiral Zheng He, Columbus veya Gama’nınkilerin en az 5-6 kat büyüklüğündeki yüzlerce gemisiyle (Yüzen Ejderhalar) ve emrinde (asker, tacir, diplomat) 30 bin kişiyle açık denizlerde seyrediyordu.
Bu net bir üstünlüktür; ama Avrupamerkezci tarihçiler tarafından hasıraltı edilmiştir. Oysa Avrupalılar bu çapta bir donanmaya, belki 18. yüzyılda bile ulaşamamışlardı (İngilizlerin ve Hollandalıların 18. yüzyıldaki deniz gücünü 15. yüzyıl Çin’inkiyle kıyaslamak gerek). Uzmanlar, bütün Hint Okyanusu’nda, Güney Çin denizlerinde, Avustralya açıklarında, tüm Doğu Afrika kıyılarında, Japonya kıyılarında, -kimilerine göre- Pasifik adalarında ve Kuzey Buz Denizi’nde Zheng He ve donanmasının izlerine rastlandığını belirtiyorlar. Hatta Zheng He’nin gemicilerinin Ümit Burnu’nu aşıp Atlantik’e girdiğini, dahası Güney Amerika kıyılarına ulaştıklarını söyleyenler vardır ama bunlar bilimsel iddialar değil.
Eğer bütün bunlar doğruysa Batılılar tarafından yazılmış coğrafi keşifler tarihini çöpe atmak gerekir. Çünkü çoğu “keşfin” altındaki imza en azından Amiral Zheng He ve denizcileridir.
Vikingler adamdan sayılmıyor mu?
En azından diyoruz, çünkü Zheng He’den de önce okyanus sularında seyredenler vardı. Örneğin Viking gemicilerinin 11. yüzyılda Kuzey Amerika’ya ulaştıkları ve bazı yerleşim yerleri kurdukları kesindir. Ama öyle görülüyor ki, Kızıl Erik, oğlu, damadı ve arkadaşları Avrupamerkezciler tarafından adamdan sayılmıyor. Oysa Vikingler de Avrupalıdır. Ama kapitalist gelişimin tarihsel hattının öncesinde (dışında) kalmışlardır.
15. yüzyıl başlarında Endülüs Araplarının da Atlas Okyanusu’nu epey zorladıkları söylenir. Demek ki “Sis Okyanusu”nun Endülüs-Karayipler kulvarı insanlığın ufku içine girmişti o yüzyılda. Columbus’un 15. yüzyıl sonundaki yolculuğu kim bilir kaçıncı girişimdi?
Kimin ‘ilk’i?
Kısacası, neresinden bakarsak bakalım, 15. yüzyılın ikinci yarısında başlayan, Avrupalı Columbus’un, Gama’nın, Magellan’ın, Cook’un… yolculuklarıyla simgelenen “coğrafi keşif” kavramı, Avrupamerkezci bir kavramdır; ideolojik bir kavramdır. (Bu büyük denizcilerin başarılarını küçümsediğimiz sanılmasın. Onlar yepyeni ve devrimci bir uygarlığın ihtiraslı öncüleriydiler.) Söz konusu olan, Avrupalıların ilkleridir, insanlığın ilkleri değil. Kapitalist Batı, daha sonraki üstünlüğüne dayanarak, kendi ilklerini insanlığın ilkleriymiş (yani keşifmiş) gibi yutturmaya çalışmıştır.