Ana Sayfa Dergi Sayıları 178. Sayı “İçimde bir boşluk…”

“İçimde bir boşluk…”

852
0

Size… Boşluğa yer açabilmeniz dileğiyle.

Henüz yolun başındaki körpe bir terapist olarak, arkadaş olarak, bir tanıdık olarak, evlat olarak, kardeş olarak… “insan” olarak sıklıkla bir boşluktan yakındıklarını tecrübe ettim insanların. Tanımlar farklı; çoğu kez bunu “tanımlayamıyor olmak” ise aynı. Ama eninde sonunda bir boşluk kelimesi dökülüyor ağızlardan. Merak ediyorum. Hatta meraktan kuduruyorum. Nasıl bir boşluk bu? Soruyorum. Dedim ya, çoğu kez tanımlamakta zorlanıyor insanlar. Kurcalıyorum, sormaya devam ediyorum. Nerenizde bu boşluk, diyorum mesela. Elleri bağrına, bazen de karnına gidiyor bu soruyu sorduklarımın. “İçimde bir boşluk…”

Nasıl açılmış bu boşluk? Vallahi kimse bilmiyor. Hatta, “Aslında hayatımda her şey iyi bu dönem,” diyorlar. Belki tam da bu dolulukta açılıyordur. Mesele dolu olmaktır yani, dopdolu. Ağzına kadar… Geçen yıllarda bir psikanaliz toplantısında dinlemiştim: Semptom, her şeyin iyi gibi göründüğü bir anda gelip kapıyı tıklatabilir. Sevgiliniz vardır, istediğiniz üniversiteyi kazanmışsınızdır, o çok hayal ettiğiniz işe girmişsinizdir, terfi almışsınızdır vs. Sonra tık tık, yoklar sizi semptom(lar). “Yahu hiçbir şey eksik değildi, her şey iyiydi; nereden çıktı bu şimdi?” dersiniz. Belki de eksik eksikti işte. Belki de insanlar olarak içimizde eksiğe dair bir arzu var dinmeyen. Dinmesin de zaten. Var olsun bir boşluk. Oradan atlayacağız kendimize, içimize.

Kendimize düşmeye hazır mıyız? Sorulardan biri bu herhalde. Benim fikrim, o boşluğun içimizdeki varlığından haberdarsak artık hazırız demektir. “Bir boşluk var” diyebiliyorsak, epey kıymetli bu. Fark etmek güçlü bir adım, iyi bir başlangıç. Onu merak etmek, tanımak, anlamaya çalışmak için önce burada durmak gerekiyor belki de. Hani yolda giderken görmediğiniz bir çukura düşmek gibi değil; orada olduğunu bildiğiniz bir şeye eğilmek. Geçen sayılardaki bir yazımın başlığı “Kendine düşeceğin yerden atla”ydı. Kendimize düşeceğimiz yerden atlamak bu! İçeride hiç bilmediğimiz, tanışma fırsatı bulamadığımız, “ben” tanımlarımıza asla katmadığımız kendilik hallerimiz var. Hem bize dair biricik olan hem de herkeste olan var. İnsani şeyler var. Herkes gibi biz varız içeride.

Bazen “Bana boşluğu anlatıyorsunuz, ama kapat der gibi yakarıyorsunuz” diyebilmeyiçok istiyorum. Ben o boşluğu kapatamam, yanlış insana bu talebiniz. Ben o boşluğu merak ederim, sizinle oraya girerim, orada yaşadıklarınıza ve yaşayacaklarınıza tanıklık ederim, sizinle orada dururum. O boşluğu anlamlandırmaya çalışırım sizinle birlikte. Kendi boşluğuma atlama, içimi keşfetme sürecinde bana iyi gelen bu oldu çünkü. O boşlukla ne yapacağını bilemeyen insana, yolculuğunda yanında duracak bir Öteki gerekiyor. Öteki’nin sağlam duruşu, temin ettiği güven, o boşluğu nasıl taşıyacağını yavaş yavaş öğretiyor insana. Acele ediyorsunuz, “Acelemiz yok” diyor. Yolu tıkıyorsunuz, “Akışına bırakalım” diyor. Sizin taşıyamadığınız anlarda, bir ucundan tutup birlikte taşıyan bir insanın varlığı, iyi geliyor.

“İçinde boşluk olmak” tecrübesini olduğu kadar gerçek ve bir o kadar yalın dile döken bir kitapla karşılaşmak, bu mesele için başımıza gelebilecek en güzel şeylerden. Biz nasıl anlatacağımızı, hangi sözcüklerin bu tecrübeye tekabül edeceğini bulamazken, kendine has üslubuyla elimizden tutan bir dost gibi Anna Llenas’ınBoşluk kitabı.

Kitabın kahramanı Julia, her şey “normal”ken bir boşlukla kalakalıyor. Başlıyor onunla cebelleşmeye. O boşluktan üşüyor. Canavarlar çıkıyor onlarla savaşıyor. Her şeyi yutuyor boşluk. Türlü türlü dert… Hepsi boşluğun başının altından çıkıyor. Kapatmak için gayret ediyor Julia o boşluğu. Onu en iyi kapatabilecek tıkacı bulmaya çalışıyor. Neler neler deniyor; tatlı güzel yiyecekler, hayvanlar, yakışıklı beyefendiler… Ha bir de tekinsiz, tehlikeli tıkaçlar buluyor.

Julia kendisini üşüten, her şeyi içine çeken, başına türlü türlü dert açan bu garip boşluğu doldurabilecek mi?

Julia’nın öyküsü, sizi boşlukların keşfine davet ediyor. Hem onun hem sizin hem de insan olan herkesin boşluğunun kışkırtıcı uğultusuna kulak kesilmenizi istiyor. Kendi boşluklarınıza ellerinizi daldırın, gözlerinizi kocaman açın. Neler yakalamışsınız içeriden? Julia’nın boşluğundakiler sizin için tanıdık mı? Kendi boşluğunuzdan başkalarıyla neler paylaşabilirsiniz? Başkalarının boşluklarından kendi içinize neler alabilirsiniz?

Julia, bu ilham verici macerasına başlarken “Sana… Aradığını bulman dileğiyle” diye kolundan çekiyor okurun. Benim de bir dileğim var:

Size… Boşluğunuzdan atlamanız dileğiyle.

Boşluk, Anna Llenas, Çev. Sanem Öge, Nesin Yayınevi, 2017, 80 s.