Tarihin önemli dönemeçlerinde öyle tanıklıklar, öyle fiili iradeler vardır ki, o dönemeçlerin nihayetine yön verirler. Onlar çoğunlukla isimsiz kahramanlardır. Mütevazılığı içselleştiren, sadeliği bir yaşam biçimi olarak algılayan, bina etmeye çalıştıkları eserin yükünü omuzlarında taşıyan müstesna kişiliklerdir.
Günümüzde iktidar tarafından birçok iletişim aygıtı kullanılarak tarihin yeniden yazılmaya çalışıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyle ki, artık resmiyete dökülmüş pratik faaliyetlerden, senaryoların ülke gündemine göre değişiklik arz ettiği dönem dizilerine kadar kitlelerin önüne hakikatmiş gibi konulmaya çalışılanlar, bizatihi reddi miras, bizatihi manipülatif enstrümanların en basit ürünleri olarak karşımıza çıkıyor. Kuşkusuz bu konuda en önemli eksiklik sadece bu sınırlılıkta ele alınmamalıdır. Zira resmi ideolojinin oluşturulması sürecinde eksik bırakılan ya da bilinçli bir şekilde görmezden gelinerek adeta bir ezbere dönüştürülen tarih anlayışının da bu konuda yeterince sorumluluğu vardır. Bu olgu, her ne kadar son dönemde yaşadığımız saldırganlık süreci ile karşılanamayacak boyutta olsa da, kuşaklararasında önemli bir tahribat yaratmıştır diyebiliriz.
Bilindiği gibi toplumsal değişim süreçlerinin içinde barındırdığı en önemli şey o süreçlerin salt belli kararlar ve sınırlar çerçevesine sığdırılamayacağıdır. Zira belli tarihsel kesitlerde önemli rol oynayan toplumsal birikimlerin her an farklı siyasal/sınıfsal gelişmelere evrilebileceğinden söz edebilmek de mümkündür. 1800’lü yılların Avrupa’sında cereyan eden siyasal gelişmelerin 1871’e gelindiğinde farklı bir siyasal gerçekliği insanlığın önüne koymuş olması bunun en önemli örneklerindendir.
Bu bağlamda burjuvazi kendi devrimlerinden dahi korkabilmekte ve onların içinde barındırmış olduğu kimi özellikleri örtbas etmekte hiçbir çekince göstermemektedir.
Nitekim konumuz olan 1908 Devrimi’nde de bunun izlerini görebilmek mümkündür.
Jön Türk Devrimi’nin özellikle liberalizmin hakim ideoloji haline geldiği bu çağda burjuvazi tarafından gizlenmeye, örtbas edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Tıpkı, İngiltere’nin, Fransa’nın, Amerika’nın, Rusya’nın modern tarihinin temelinde yatan ve önemli dönemeçler olarak tanımlanan devrimler gibi modern Türkiye’nin tarihi de benzer devrimci süreçlerin ürünüdür diyebiliriz.
1908 Devrimi’nin yaratmış olduğu etki bugün itibariyle ders kitaplarında ve müfredatta yer alan şekliyle her ne kadar geçiştirilerek önümüze konulmaya çalışılsa da, onun yarattığı birikimin aynı zamanda Cumhuriyet Devrimi’ne kapı aralayan önemli bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik çetin, kararlı ve artık eskimeye yüz tutmaya başlamış hale geleni temelinden sarsacak kadar etkili olduğunu da!
Kuşkusuz her tarihsel sürecin içinde barındırdığı önemli dinamikler, nedenler, olgular vb. vardır. Ama bunun yanında o süreçlerin içerisinde filizlenmiş olan ve o süreci hem iradi hem de bilinçli olarak değiştirmeye çalışan kimi etkenlerden söz etmek gerekir. Bu etkenler ise toplumsal muhalefeti harekete geçiren organizasyonun içinde barındırdığı tekil unsurlardır. Yani kolektif bilinç ve iradedir. Bu anlamda 1908 Devrimi’ne yön veren niteliği ile İttihat Terakki’siz ve onun taşıyıcılarından bağımsız bir tarih yazımından söz edilemez.
Feyziye Özberk’in kaleme almış olduğu ve Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Resneli Niyazi” tam da bu ihtiyaca denk düşecek biçimde kapsamlı bir çalışma olarak karşımıza çıktı.
1908 Hürriyet Devrimi’nin ilk ateşini yakan, halkın “Hürriyet Kahramanı” olarak adlandırdığı Resneli Niyazi ya da Ahmet Niyazi Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en önemli figürlerinden biridir. Özellikle Manastır’da ortaya çıkan kritik süreçte almış olduğu önemli vazifenin adeta bir sürecin fitilini ateşlemiş olduğu ve sonrasında 31 Mart gerici isyanına kadar gelişen sürecin temel dinamiği olduğu söylenebilir.
Peki, böylesi tarihsel bir anda ortaya çıkan bir kişilik olarak kimdi bu Resneli?
Feyziye Özberk işte bu soruya önemli yanıtlar üretirken bir yandan da Resneli’nin ön plana çıkmış olduğu tarihsel kesitin gerçekçi tablosunu çizmeye çalışıyor. Feyziye Özberk, Niyazi Bey’e ilişkin bilgileri esas olarak onun bizzat kaleme almış olduğu Hatırat-ı Niyazi adlı kitabından öğrendiğini ifade ederken onu, vatanseverliğini yaşamını ortaya koyarak kanıtlayan ve yaşamı boyunca asla makam, mevki hesabı olmayan biri olarak tanımlıyor. Bu anlamda neden Resneli Niyazi diye sorduğu soruya ise bizzat Niyazi Bey’in yaşamında gizlenen kimi özellikleri ön plana alarak yanıtlamaya çalışıyor.
Kısa ama bir o kadar da kapsamlı diyebileceğimiz bir girizgâh şeklinde ele alınan kitabın ilk bölümünde 1908’i önceleyen koşullara değinme gereği duyan Özberk, sonrasında ise İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin oluşma süreci ve önderlik ettiği isyana uzanan tarihsel kesiti de özenle ele alıyor. Bütünsel niteliği ile bir biyografiden çok, titizlikle işlenmeye çalışılan bir konjonktür çalışması da diyebileceğimiz kitabın içinde barındırdığı kimi değerlendirmeler yaşadığımız döneme dair önemli katkılar da sunuyor.
Ülkemizin ve tarihimizin tanıklık etmiş olduğu kimi olayların üzerinde adeta bir sis perdesi oluşturulmaya çalışılırken, Resneli Niyazi’yi bir anlamda böylesi önemli bir döneme dair bu sis perdesini dağıtmaya çalışan bir eylem olarak görmek gerekiyor. Her ne kadar içinde barındırdığı kimi önermeler ve yaklaşımlar kafalarda soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden olsa da çalışmanın bütününün önemli bir öteki tarih yaklaşımını içinde barındırdığını da söylemek mümkün.
Resneli Niyazi, Feyziye Özberk, Kırmızı Kedi, 2019, 192 s.