Evde kal çağrıları yapılıyor ya, evde kalamayanlar da var. “Kalmayanlar” demiyorum, “kalamayanlar”dan söz ediyorum.
Evde kalanlar, evde kalamayanlar sayesinde evde kalabiliyorlar. Kimdir onlar?
Başta sağlık çalışanları, hekimler, hemşireler, her türlü sağlık emekçisi ve elbette eczacılar… Ön safta mücadele ediyorlar ve tüm toplumu savunuyorlar. Onlar çökerse tüm toplum çöker.
Evine ekmek götürmek için çalışmak zorunda olan, evde kalmaya kalkarsa işini kaybedecek olan emekçiler… Toplumsal ilişkilerin bu düzeyde de olsa sürebilmesini sağlayanlar…
Bu zorlu süreçte işini kaybedenler, çoğu güvencesiz çalıştığı için patronlar tarafından rahatlıkla kapının önüne konan emekçiler… Onlar kapı kapı dolaşıp yeni bir iş bulmaya çalışacaklar çaresizlikle, yoksa aç kalırlar.
Ve tüm işsizler…
Çoluk çocuklarını da hesap ettiğinizde toplumun çoğunluğundan söz ediyoruz.
Daha bitmedi. Bugün evde kalabilenlerin, evden çalışabilenlerin önemli bir bölümü de, eğer durum bu şekilde devam ederse, evde kalamayanlara katılacaklar; çünkü işlerini veya gelirlerini kaybedecekler. Şimdilik belli rezervlere sahip olsalar da, giderek rezervlerini tüketecekler. Evde kalamayanların sayısı giderek artacak.
İşte bu nedenle iktidar, bilimcilerin ısrarla önermesine karşın sokağa çıkma yasağı kararı alamıyor. Çünkü alırsa evde kalamayanların evde kalabilme şartlarını sağlamak zorunda. Bu da kısaca zenginlerden alıp emekçilere ve yoksullara vermeyi gerektirir. Sermaye yanlısı iktidar bunu yapamıyor.
Böylece bu süreçte çok büyük bir hızla zenginler daha zengin yoksullar daha yoksul hale geliyor. İnsanların var olan birikimleri de küçük bir azınlığa akıtılıyor. Koronavirüs sınıf çelişkilerini inanılmaz bir hızla keskinleştiriyor.
Elbette böyle devam edemez.
Madem bu toplumu kimin ayakta tuttuğu, çarkları aslında kimin döndürdüğü belli oldu, yani emekçiler; zenginden alınıp emekçilere ve yoksullara verilecek, başka hiçbir çare yok!
Yoksa çarklar bir gün durabilir. Hâlâ evde kalabilip testçilik oynayabilenlerin evlerinin kapısı çalınabilir.