Ana Sayfa Dergi Sayıları 202. Sayı Aklın Zoru

Aklın Zoru

224
0

Sığınma, korunma imkânlarının tüm sınıfsal boyutlarıyla karşımıza dikildiği zorlu bir dönemden geçiyoruz. Salgının sirayet etmediği grafik kalmadı. Kaygı yeni normalimiz olma yolunda ilerliyor. Akıl Sağlığı Üzerine bu düşüncelerin peşime takılmaktan vazgeçmediği bir sırada karşıma çıktı. Çağımızın önde gelen psikoterapist ve deneme yazarlarından sayılan Adam Phillips’in bu kitabı Kıvanç Tanrıyar tarafından Türkçeye kazandırılmış.
Adam Phillips’e göre modası bir türlü tam olarak geçmemiş, eş anlamlısı çok az bulunan bir tabir akıllılık. İlk kez on yedinci yüzyılda doktorların “zihnen ve bedenen sağlıklı” anlamında kullandığı “akıllılık” modern anlamını ancak on dokuzuncu yüzyılda kazanmış. Onu da deliliğin karşıtı veya panzehiri olarak… Başlangıçta metnin bu karşıtlık üzerinden ilerleyeceğini fikrine kapılmak mümkün fakat yazar akıllılık patikasından ayrılmadan konuyu derinleştirmeyi başarıyor. Bunu kitabın üstlendiği bir misyon olarak görmenin ise okurun işini kolaylaştıracağını düşünüyorum çünkü kitap mütevazi hacmiyle yanıltmasın, psikoloji literatürünün bu kanadına sıkı bir giriş sayılabilir.
Phillips literatürün delilik üzerinde yükseldiği ön kabulünden yola çıkıldığında akıllılığa ilginin ölü doğabileceği sinyalini önsözde bir örnekle veriyor. Charles Singleton isimli idam mahkûmunun infaz karar gerekçesindeki “infaz edebilmek için yeterince aklı başında” ifadesinin altını çiziyor. Singleton’un psikoz tedavisinde şiddete başvurulduğunu kabul eden devlet Singleton’un “cezayı ceza dışında bir şey değil de bizzat ceza olarak yeterince hissedebilir olduğu, kendini bu yüzden sorumlu ve suçlu hissedebildiği” fikrine ulaşıyor. Bu noktada Singleton’un hücresini ecinnilerin bastığı, hücre doktorlarından birinin kulağına bir alet soktuğu ve kendisinin hem Tanrı hem Yüce Divan olduğu iddiasından da bahsetmeden geçmeyelim.
Phillips akıllılığın pek popülerleşemediğini fakat önem kazandığını, hatta gelecek söz konusu olduğunda bir ihtiyaca dönüşeceği öngörüsünde bulunarak kitabının konusunu takdim ediyor. Yazar psikiyatri ve akıl hastalığının özü konusunda 1960’lı, 1970’li yıllarda ortaya çıkan anlaşmazlıkların deliliğin tanımı üzerine olduğu kadar deliliğe duyulan modern kaygı hakkında da olduğunu ifade ediyor. Phillips’e göre, “Delilik bizim şimdiye kadar olduğundan da fazla dehşete kapılmamıza yol açsa da –ya da belki de açtığı için- akıllılığın ne olabileceğine ya da hâlâ bizim için ne kadar önemli olabileceğine dair ikna edici izahatı getirmeyi başaramadık. Bu kitap, yeni bir izahat verme yönünde bir çabadır.
İlk bölümde insanlığın içine düşmüş bu kurtla akıl sağlığının tanımı arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışan yazar, literatürde zihinsel olarak sağlıklı bir yaşamın nasıl olacağına dair bir izahat olmamasının nedenini merak etmeye değer bulduğunu söylüyor. İkinci kısımda ise yazar “akıllılık lehine kanıt sunmak” üzere, hem delilik tabiriyle kötücül hatta fazlasıyla tehlikeli olduğumuza ilişkin yaygın bir kanıyla nasıl büyülendiğimizi, hem de mevcut delilik ve kötücüllük anlatıları üzerinden akıl sağlığının ne anlama gelebileceğinin izini sürüyor. Üçüncü ve son kısımda ise Phillips’in akıllılığa ilişkin ulaşabildikleriyle geleceğe temas çabasına tanıklık ediyoruz.
Phillips yirminci yüzyılı, on sekizinci yüzyılda “mükemmelleşme kapasitesi” denilen idealist, ütopyacı projelerin oluşturduğu bir toplu mezarlığa benzetiyor. Bugün o mezarlığın (yazar belli belirsiz bir kinayeyle bu mezarlığı “siyaseten tasarlanmış iyi hayatlar” olarak da anıyor) yarattığı dehşet verici sonuçların ertesinde yaşadığımızı söylüyor. Kimin akıllı kimin deli olduğunun belirleyicisi olarak zihin sağlığı söyleminin karşıt siyasi görüşler tarafından benzer şekilde ve ortaklaşa kullanılmasının tesadüf olmadığını vurgulayarak “kimi, neden dinlememiz gerektiğini, kimin çenesinin kapatılacağını ve dışarıda bırakılacağını sembolik biçimde düzenleme yolları olarak zihin sağlığı diğer araçlar tarafından siyasi ahlak haline gelir” diyor.
Yirminci yüzyılı, zihin doktorlarının delilik tartışmasına uzak durduğu, akıllılığın da “İyi Hayat” tasarılarının büyükçe bir parçası olarak siyaset teorisyenlerinin insafına terk edildiği bir dönem olarak tarif ediyor Phillips. Bu noktadan sonra yüzeysel akıllılar, derinlik sahibi deliler gibi bir kategorileştirmeyle konuyu okur için berraklaştırmayı deniyor ve ekliyor: “(…) akıllılık olduğunu düşündüğümüz şey içimizdekini nasıl tanımladığımıza, neden müteşekkil olduğumuzu nasıl tanımladığımıza bakar”. Bu nedenle Akıl Sağlığı Üzerine akılla zoru olanlara ulaşmayı önemsiyor. Böylesi bir yolculuğa çıkmayı göze alanlara rehberlik etmeyi de başarıyor.

Akıl Sağlığı Üzerine
Adam Phillips, Çev. Kıvanç Tanrıyar, Ayrıntı Yayınları, 2020, 176 s.