Ender Helvacıoğlu
Türkiye toplumu son yerel seçimlerde neyi istemediğini gösterdi. Toplumlar bunu bir şekilde gösterirler; seçimlerle veya toplumsal hareketlerle… Türkiye toplumu son 20 yıl içinde bunu iki biçimde de gösterdi.
Neyin istenmediğinin gösterilmesi de olumlu bir bilinç düzeyidir. Bir yaşam belirtisidir. Bir bebeğin ağlayarak tepki vermesi gibi. Ama asıl olan neyin istenmediğinin ötesinde, siyasi olarak neyin istendiğinin gösterilmesidir ki, bu daha üst düzey bir bilinç anlamına gelir. Bunun için örgütlü bir toplum olmak gerekir.
Biz henüz bu düzeyde değiliz. 20 yıl boyunca “Türkiye laik kalacaktır” dedik, “Cumhuriyete, Atatürk’e dokunma” dedik, “yaşam tarzıma karışma” dedik, “toplumu açlığa, yoksulluğa mahkûm etme” dedik, “tarikatları, cemaatleri besleme” dedik, hatta “hükümet istifa” dedik… Yani muhalefetimizi bin bir yolla gösterdik. Ama ne istediğimizi, bu tür sıkıntıların bir daha yaşanmaması için ne yapılması gerektiğini görmekten ve göstermekten henüz uzağız. Kendi kaderini kendi eline almaktan henüz uzaktır Türkiye toplumu ve emekçileri.
Elbette bunun suçu toplumda ve emekçilerde değil. Halklar kendi başlarına ancak ne istemediklerini gösterebilirler; muhalefet ederler. Elbette bu çok değerlidir; bütün devrimci dönüşümlerin zeminini teşkil eder. Tabii bu kendiliğinden muhalefeti değerlendirebilecek ve yönlendirebilecek devrimci öncüler varsa…
Kitleler ne Fransız devrimine aydınlanma ve laiklik için, ne Sovyet ve Çin devrimlerine sosyalizm için, ne Kurtuluş Savaşına cumhuriyet için katılmışlardır. Kitlelerin derdi açlığın, sefaletin, savaşın, işgalin ve sömürgeciliğin son bulması ve bunların nedeni olan kralların, çarların, imparatorların devrilmesi, emperyalistlerin kovulmasıdır. Bunun ancak aydınlanma, laiklik, cumhuriyet ve sosyalizm ile olabileceğini gösteren ve kanıtlayan devrimci öncülerdir.
Öncü-kitle diyalektiğidir bu. Kitle ne istemediğini söyler; öncü ise bunun nasıl gerçekleşeceğini… Kitlede bu talep yoksa öncü akıntıya kürek çeker. Ama varsa, pupa yelken gidebilir. Tabii bu talebi hissedebilirse ve yelkenlisi varsa…
Türkiye toplumu son seçimlerde “Siyasal İslam’la (daha doğrusu AKP ile) buraya kadar” dedi. Bu, toplumun (halkın) mesajıdır ve olumludur. Kimse halkın mesajına karşı duramaz. Şimdi bütün güç odakları (AKP de dahil) “mesaj alınmıştır” diyecek ve yeni bir toplum mühendisliği süreci (mücadelesi) başlayacak. İlk salvoları görüyoruz zaten.
Devrimciler ve sosyalistler de eğer bir güç odağı iseler (veya olmak hedefindeyseler), bu mesajı alacaklar ve değerlendireceklerdir. En büyük hata, halkın mesajıyla karşıt güç odaklarının geliştirmek istediği yanıtları birbirine karıştırmak ve eşitlemek olur. Bu, siyaset sahnesinin egemenlerin çiftliği olduğu dayatmasına teslim olmak, sınıf mücadelesi sahnesini terk etmek ve bir “yorumcuya” dönüşmek anlamına gelir. Halkın ret bilinci değerlendirilmeli ki, kurucu bilinç (ve eylem) filizlenebilsin.
Türkiye halkı ve emekçileri yapabilecekleri her şeyi yaptı. Muhalefetini yaptı, neyi istemediğini gösterdi, mesajını verdi… Bunu hem meydanlarda hem de sandıkta gösterdi. Daha ne yapsın Türkiye halkı?
Halkın mesajını devrimciler değerlendirmezse, elbette başkaları değerlendirecektir. “Şundan sıkıldın mı, sana bunu verelim” diyeceklerdir.
Devrimci siyaset, güç odaklarının yanıtlarını, toplum mühendisliği ataklarını yorumlama yeteneği değildir. Onu herhangi bir araştırmacı, toplumbilimci veya TV yorumcusu da yapabilir; her gün saatlerce pek de güzel yapıyorlar zaten. Devrimci siyaset, halkın mesajını alma ve onu maddi bir güce dönüştürme yeteneğidir. Ve bugün Türkiye’nin en büyük eksiği de budur.
***
1 Mayıs Marşı’nın dizelerinde söylendiği gibi “işçinin, emekçinin bayramı” kutlu olsun.