Prof. Dr. Hasan Aydın OMÜ Felsefe Bölümü Laikliğin ülkemizde, siyasi, hukuki ve hatta felsefi temellerini hümanist Cumhuriyet aydınlanmasıyla bulduğunu söylemek olasıdır. Bu anlamıyla modern Türkiye’nin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ün, gelenekçi muhalefet karşısında sık sık laikliğin dinsizlik olmadığını (Atatürk, 2010: 21), İslam’da ruhban sınıfı bulunmadığı için bir din olarak İslam’ın laik yaklaşıma daha müsait olduğunu ileri […]
Laiklik: Tanrı odaklı epistemeden, insan odaklı epistemeye
Laikliğin felsefi olarak konumlandırılması, siyasi bakımdan sığ bir biçimde konumlandırılmasından daha işlevseldir. İlki, salt din-devlet ayrımına, siyasal yaşama odaklanırken, diğeri köktenci bir tutumla, din-dünya ayrımı ekseninde yeni bir insan, yeni bir toplum, yeni bir kültür, yeni bir değerler sistemi önerir. Bu modelde, salt siyasal sistem değil, insan ve insanın bilişsel yetileri; değişmezler değil, değişim ve gelişim merkezdedir. Kutsallıklar salt vicdani, bireyin kendisini bağlayan öznelliklerdir; başkasını bağlamazlar ve başkalarına dayatılmazlar.