Ender Helvacıoğlu
Ben Samir Amin’in neden Nobel Ekonomi Ödülünü alamayacağını anlatmaya çalışayım, siz zaten Daron Acemoğlu’nun neden bu ödülü alabildiğini anlayacaksınız.
2018 yılında yitirdiğimiz Samir Amin, Mısırlı Marksist bir iktisatçı ve kuramcı. 1931 yılında Mısırlı bir babanın ve Fransız bir annenin çocuğu olarak Kahire’de doğmuş ve yüksek öğrenimini Paris’te tamamlayarak iktisat doktorası almış. Batı dünyasını da çok iyi bilen bir toplumbilimci. Çok sayıda kitabı ve sayısız makalesi bulunan, ülkemizde de iyi tanınan dünya çapında bir entelektüel.
Peki, neden Samir Amin’in ve onun gibilerinin Nobel Ekonomi Ödülünü alamayacağını söylüyoruz? Bir Marksist’e zaten bu ödülü vermezler diyebilirsiniz. Tam öyle değil. Nobel Komitesi, nesnellik görüntüsü vermeye özen gösteren ve bu anlamda saygınlığını korumaya çalışan bir kurum. Dolayısıyla bir Marksist’e de ödül verebilir, hatta böylece nesnellik görüntüsünü daha da pekiştirmiş olur. Ama bazı kırmızı çizgileri var: Batı-merkezli uygarlık modeli ve düşünce tarzı çerçevesi içinde kalınma şartı. Bilindiği gibi böyle pek çok solcu ve Marksist kuramcı türedi. Böyleleri Nobel Ödülü alabilir. Aslında Acemoğlu da -Marksist olmasa da- sol tandanslı bir iktisatçı; CHP’nin ekonomi bakanı adayı olarak adı geçiyordu.
Aslında Amin ve Acemoğlu aynı konuları (gelişme, kalkınma, modernleşme, sömürgecilik, kapitalizm vb.) çalışan iki iktisatçı. Ama bu konulara yaklaşımları ve bakış açıları tamamen zıt. Acemoğlu Nobel Komitesinin temsil ettiği ideolojik çerçeve içinde kalıp hatta o ideolojiye katkı yaparken, Amin o çerçeveyi yerle bir ediyor. Karşı karşıya gelmiş iki safın entelektüelleri.
Samir Amin’in -çağdaşı pek çok Marksist kuramcıya göre- ayırt edici bir niteliği var: Küresel süreçlere sadece Avrupa’dan bakmayan dünyalı bir Marksist olması. Amin, gençlik yıllarından itibaren iflah olmaz bir anti-emperyalist. Ona göre çağımızın merkezi sorunsalı emperyalizmdir; bütün analizlerinin temelinde bu tespit yatar. “Dünya Ölçeğinde Birikim” (1970), “Eşitsiz Gelişme” (1973), “Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme” (1976), “Bağlantıyı Kesmek” (1985), Avrupamerkezcilik (1988) adlı eserlerinde, kapitalist sömürgeciliğe sert eleştiriler getirmenin yanı sıra, Avrupa dışı toplumların ancak Batı sömürgeciliğine ve emperyalizme karşı mücadele ederek (bağlantıyı keserek) modernite yoluna girebileceklerini söyler (Acemoğlu’nun yaklaşımının tam zıttı). Amin, özellikle “Avrupamerkezcilik” adlı eserinde, Batı-merkezci olmayan bir sosyalist modernite yolunun (tarihsel boyutlarını da ele alarak) olanaklarını tartışır. (Bu konuda geniş bilgi için: E. Helvacıoğlu, “Uygarlıktan Kurtulmak”, “Samir Amin’den Ne Öğrendik?” başlıklı bölüm, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Eylül 2020)
İşte bu nedenle Samir Amin Nobel Ödülü alamaz. Burjuva Batı uygarlık tarzının, Avrupamerkezci gelişme çizgisinin dışında kalarak, hatta bunlara alternatif bir yol önererek çok büyük bir “suç” işlemiştir Amin!
Daron Acemoğlu’nun tezleri konusunda birinci elden bilgim yok; bu nedenle hakkında aşırı değerlendirmelerde bulunmam doğru olmaz (Türkçedeki kitaplarını aldım, göz attım, daha ciddi bir okuma yapacağım). Ama yaklaşımlarına güvendiğim bazı iktisatçı yazarlar, örneğin Hayri Kozanoğlu, Acemoğlu’nun “Burjuva demokrasisini benimsemeden, Batılı hayat tarzını, normlarını, tüketim toplumunu benimsemeden bir ülkenin yükselemeyeceği” teziyle yola çıktığını, emperyalist sömürgeciliği yok saydığını, tezlerinin Çin’in gelişim çizgisini açıklayamadığını söylüyor (CGTN TÜRK’ün Hayri Kozanoğlu ile röportajı). Bu tespitler Daron Acemoğlu’nun neden Nobel Komitesinin takdirine şayan olabildiğini açıklıyor.
Özellikle Nobel ekonomi, edebiyat ve barış ödülleri son derece ideolojiktir, Batı merkezci politik duyarlılıkları yansıtır. Batı merkezci kapitalist/emperyalist ideolojinin çerçevesinin dışında kalan hiçbir ürün bu dallarda Nobel alamaz. Bilim Nobelleri daha nesnel gibi gözükür ama onlar da bu çerçevenin dışına çıkamaz (bu konuyu bilim-teknoloji-siyaset ilişkileri bağlamında ayrıca tartışırız).
Samir Amin, Paul M. Sweezy, Harry S. Magdoff gibi isimlere Nobel ödülü vermezler. Ama bazen ödül verilememezlik en büyük ödüldür.