Ana Sayfa Dergi Sayıları 251. Sayı Kişiliğin tarihselliği, kaynağı, gelişimi ve ölçülmesi

Kişiliğin tarihselliği, kaynağı, gelişimi ve ölçülmesi

213

Doç. Dr. Tülin Otbiçer Acar

Kişilik sözcüğünün kökleri, Latince “persona” kelimesine dayanır. Latincede persona, “maskara, maske, yüz” olarak anlamlandırılır. Modern dillerde persona sözcüğü “kişilik, kimlik veya rol” anlamlarında kullanılır.  Psikoloji disiplininde kişilik sözcüğünü ilk kullanan isim, Carl Gustav Jung’dur (Hopcke, 1995).  Kişilik, yaşam boyu gelişen bireyin duygu, düşünce ve davranışlarına yön veren ve nispeten istikrarlı davranış eğilimlerini ifade eden şemsiye bir terimdir (Tetzner, Becker& Bihler, 2022).  Bu açıdan özellikle eğitimde de kişilik önemli bir kavramdır. Çünkü planlı ve kasıtlı yaşantılar yoluyla öğrencilerin huy ve alışkanlıklarının yanı sıra kişilik özelliklerini geliştirmek eğitim biliminin işlevlerindendir.

Sözcüksel kökenin yanı sıra kişilik kavramının farklı açılardan tartışıldığı aşikârdır. Kişilik nasıl oluşur ve gelişir? Kişiliğin gelişim aşamaları var mıdır? Kişilik, kalıtsal mıdır yoksa çevresel, kültürel veya toplumsal yoldan mı gelişmektedir? Temel kişilik eğilimlerimiz nedir ve bunları nasıl tarif ediyoruz? Kültürel kodlara dayanan kişilik örüntüleri var mıdır? Toplumsal kişilik özellikleri var mıdır yok mudur? Bu ve benzeri sorular “kişilik gelişimi” kapsamında ele alınır.

Diğer taraftan daha çok klinik psikolojinin konusuna giren anormal kişilik ne demektir? Anormal kişilik yapıları nasıl değiştirilebilir? Sağlıklı bir kişilik nasıl bozulmaktadır? Kişilik sorunlarının temelleri nedir? Psikoterapi gibi yöntemler kişilik gelişiminde etkili midir? Bu ve benzeri sorular “anormal kişilik sorunları” konu kapsamında incelenir.

Peki, kişiliği nasıl ölçeriz? Geçerli ve güvenilir kişilik ölçme yol ve yöntemleri var mıdır? Kişiliği ölçme araçları geliştirebilir miyiz? Bu ve benzeri sorular “kişiliğin ölçülmesi” bakımından daha çok psikometristlerin ve ölçme-değerlendirme uzmanlarının çalışma uğraşısıdır.

Kişiliği; gözlem, ilke ve deneylere dayalı olarak kanıtlama, açıklama çabaları “kişilik kuramları” kapsamında da ele alınır. Bilinen kişilik kuramlarını 1) Fruedcu yaklaşım, 2) Özellik yaklaşımı, 3) Öğrenilmiş bir davranış olarak kişilik ve 4) Benlik yaklaşımı olmak üzere dört ana eksende sınıflayıp açıklamak mümkündür.

Tarihsel bir okuma yapıldığında MÖ 5. yüzyılda ve Antik Yunan’da Hipokrat karşımıza çıkar. Hipokrat, vücuttaki 4 sıvıya (kara safra, sarı safra, balgam ve kan) dikkat çekerek Humoral patoloji teorisiyle bağlantılı olarak mizacı açıklama çabasına girmiştir. Vücuttaki sıvıların fazlalığı veya eksikliğinin kişilerin fiziksel ve zihinsel sağlığını etkilediğini öne sürmüştür.

MS 2. yüzyılda Bergama’da yaşamış olan Galen, insanların kişilik özelliklerinde bedenlerindeki dört sıvının etkili olduğunu onaylamış ve dört sıvı teorisini nispeten geliştirmiştir. Bergamalı Galen, Melankolik (kara safran baskın), Kolerik (sarı safra baskın), Sanguin (kan baskın) ve Flegmatik (balgam baskın) olmak üzere 4 kişilik tipolojisini bahse konu eder.

19. yüzyılda William Sheldon, insanların beden yapılarına (Endomorf, Mezomorf ve Ektomorf) göre kişiliklerini saptama yoluna gitse de görüşleri çok kısa zamanda çürütülmüştür.

Fruedcu yaklaşımın temsilcisi Sigmund Frued, kişiliği “id-ego-süperego” kavramlarıyla açıklar. Kişiliğin dinamiklerini kaygı ve savunma mekanizmalarıyla ele alır. S. Frued’un yaklaşımı, saldırganlık, cinsellik dürtülerine fazlaca odaklanması, çocukluk yaşantılarına dayalı olması ve öznel hikâyelere bağımlı olması bakımından eleştirilir. Özellikle nörotik (duygusal açıdan) sorunlu insanlar üzerinden savların öne sürülmüş olması, Frued’un görüşlerinin sağlıklı insanlara genellenemeyeceği kanısını güçlendirmektedir. Diğer taraftan Fruedcu yaklaşım, bireylerin çocukluk anlatılarının test edilememesi (tekrarlanamaması) bakımından deneysel bir yöntem olarak ele alınmayacağına işaret edilerek bilimsel açıdan zayıf bulunmaktadır.

Frued’un çalışma arkadaşı olan Carl Jung, içedönük-dışadönük kavramlarını ilk kullanan kişi olması bakımından önemlidir. Jung, yaptığı çalışmalarda içe ve dışa dönük bireyleri gözlemler ve onların tipik özelliklerini belirleyerek bir kişilik okuması yapar. Jung, yaptığı gözlemler sırasında “bilinçaltına” odaklanır. Bireye özgü bilinçaltı ve toplumsal bilinçaltı (arketip) kavramlarını psikoloji dalına kazandırır.

Alfred Adler’in alanyazına kazandırdığı temel kavramlar, üstünlük ve aşağılık duygusudur. İnsan davranışlarının temeline aşağılık duygusunu koyar ve kişiliği aşağılık duygusu üzerinden açıklama çabasına girer.

Dört sıvıyla başlayan kişilik yolculuğu, istatistiksel yöntemlerin gelişmesiyle berraklaşmaya başlar. Raymon B. Cattell, topladığı verilere faktör analizini uygulayarak kişilik örüntülerini 16 faktör altında toplar.

Bugün, kişiliğe bakış açımız daha çok özellik yaklaşımına yakındır. Özellik yaklaşımında kişilik, yaşam boyu gelişen bir kavram olarak ele alınır ve kişiliğin temel/tipik görünüşleri/örüntüleri ortaya çıkarılır.

Kişiliğin kaynağı nedir?
Psikolojide kişilik, bireyin hem kendisiyle hem de başkalarıyla bir “ilişki kurma biçimi” olarak tanımlanır. Öyle ki bu ilişki kurma biçimi yapılaşmıştır. Yapılaşmadan kasıt, kişiliğin birbiriyle bağlantılı örüntüler oluşturmasıdır. Örneğin bir kimse, huysuz, sevecen, saldırgan ve yardımsever olarak tanımlanamaz. Çünkü kişilik örüntülerinin kendi arasında bir bağlantısallığı söz konusudur. Hem sevecenlik hem de saldırganlık genellikle yan yana durmaz. Duramaz. Dahası psikolojide kişilik, bireyi başkalarından ayırt eden kendine özgü davranışlarıdır. Örneğin bir kişinin her sabah işe gitmesi veya mesai arkadaşlarıyla merhabalaşması bir kişilik özelliği olarak adlandırılamaz. Ne ki bir kimsenin zorunlu bir nedeni yok iken her sabah saat 5’te kalkıp yürüyüşe çıkması, sosyal ortamlarda enerjik olması bu bireyi diğer bireylerden ayırt eder ve bu davranışları onun kendine özgü özellikleri arasında değerlendirilir. Neden? Çoğu insan sabahları kalkar ama düzenli olarak saat 5’te, çok erken kalkıp yürüyüşe gitmez.

Söz konusu kişilik olduğunda bireyin kendisiyle ve başkalarıyla kurduğu ilişki biçiminde aynı zamanda tutarlılık aranır. Tutarlılık, aslında kişiliğin zamansallığına işaret eder ve belirli durumlarda sıkça gözlenen davranışlara gönderme yapar.  Örneğin sevecen ve uyumlu kişilik özelliğine sahip bir kişinin öfkeli olduğu bir durumda yardım etme davranışını ret etmesi onun geçimsiz, sevimsiz bir kişilik özelliğine sahip olduğunu göstermemektedir.

Sonuç olarak kişilik, özellik yaklaşımına göre tutarlı, kendine özgü, başkalarından kendisini ayırt edici ve yapılaşmış davranış örüntüleri olarak betimlenir.

Kişilik, tutarlı, kendine özgü, başkalarından kendisini ayırt edici ve yapısallaşmış davranış örüntüleri ise sorumuz şu: Temel kişilik özelliklerimizi nasıl kazanırız? Kişiliğin kaynağı nedir?

Bireyin içinde yaşadığı toplumsal norm ve değerler ile birlikte bireysel deneyimler veya yaşantıların “kişiliği” biçimlendirdiği konusunda psikologlar nerdeyse artık hemfikirdir. Dolayısıyla, toplumsal (çevresel) etkenler, psikolojik bir özellik olarak bireylerin kişiliğine etki ederken diğer taraftan kişilik üzerinde kalıtımsal olarak, doğuştan getirdiğimiz, biyolojik faktörler de söz konusudur.

Kişilik, hem doğuştan getirdiğimiz özelliklerin (mizaç) hem de çevresel faktörlerin (karakter) bir bileşkesidir.

Mizaç (huy): Bireyin doğuştan getirdiği, kalıtsal ve genetik (biyolojik) davranışları, eğilimleri yansıtır. Mizacı şu metaforla açıklamak mümkündür. Örneğin bir elmanın çekirdeği, mizaç olsun. Elmanın kırmızı mı, yeşil mi olacağı, ekşi mi tatlı bir elma olup olmadığı çekirdekte kodludur. Kırmızı bir elma çekirdeğinden yeşil elma çıkmayacağı aşikârdır.

Karakter: Kişisel deneyimler yoluyla edinilen eğilimler, içinde yaşanılan toplumun inançları, değerleri, normları veya ahlaki davranış örüntülerine işaret eder ve karakter, doğumdan ölüme kadar gelişen ve değişen bir niteliktir.

Elma metaforuna dönecek olursak ilaçlama, sulama, gübreleme gibi elma ağacına verilen bakım ve toprak kalitesi; iklim, güneşlenme durumu gibi elmanın yetiştirildiği ortam, kişiliği oluşturan birer karakter olarak ele alınabilir. Elmanın çekirdeğinde (DNA’sında) kırmızı kodu varsa bakımla, yetiştirme ortamına müdahalelerle elbette elmayı yeşil bir elmaya dönüştüremeyiz. Ne ki kırmızı elmanın yetiştiği ortam ve koşullara müdahale ederek elmanın daha kırmızı, daha sulu, daha tatlı ya da daha iri olmasına katkılar sağlayabiliriz. Dolayısıyla eğitim yoluyla bireylerin kişilik özelliklerini biçimlendirebiliriz.

Kişilik=Mizaç + Karakter olarak formülize edildiğinde mizaç ve karakter, kişiliğin yapı taşlarıdır, bileşenleridir. Elma metaforuna göre de kişilik, kabuğuyla, çekirdeğiyle, rengiyle, tadıyla, kalitesiyle, kütlesiyle “bir bütün olarak elmayı” temsil eder.

İnsanın kendini tanıma süreci: kişilik ve bireysel farklılıkların ölçülmesi
İnsanoğlunun bireysel farklılıkları anlama ve ölçme çabası, tarih boyunca farklı disiplinlerin araştırma konusu olmuştur. Örneğin eğitimde, öğrencilerin akademik başarısının yanı sıra kişiliğin de bir değer olarak ele alınmasının ilk sinyalleri 2014 yılında OECD tarafından yayımlanan “Becerilerin ölçülmesi ve geliştirilmesi: Yaşam boyu başarıyı teşvik etmek için bilişsel ve bilişsel olmayan becerilerin geliştirilmesi” isimli çalışmada gözlemlenmektedir (Kautz ve arkadaşları, 2014).  Nitekim bu çalışmada, bilişsel olmayan beceriler ifadesiyle akademik başarıya değil kişiliğe işaret edilmiştir.  2016 yılı itibarıyla OECD, Büyük Beş Kişilik modelini kullanarak Sosyal ve Duygusal Beceriler araştırmasını başlatmıştır (OECD,2020). Bu araştırmanın ilk sonuçlarına “Akademik Öğrenmenin Ötesinde: Sosyal ve Duygusal Beceriler Araştırmasından İlk Sonuçlar” isimli yayında yer verilir (OECD, 2021). Kişilik teorisi ve kişilik faktörlerinin ölçümü hakkında kapsamlı bir inceleme “Kişilik Önemlidir” başlığıyla yine OECD tarafından 2017 yılında yayımlanır (Kankaraš, 2017).  Bu çalışma, PIAAC yetişkin becerileri araştırmasının bir parçası olarak geliştirilmiş olup aynı zamanda 2016 yılında başlatılan Sosyal ve Duygusal Beceriler Çalışması’nın bilimsel bir gerekçesi olarak anlamlandırılır. Bu örneklerden anlaşılacağı üzere gelişmiş ülkelerde öğrenciye dair bakış açısında yeni paradigmaların sesleri yükselmektedir. Modern çalışmalar, kişiliğin bir uzantısı olarak bireyin kendisini tanımasına ve kendini tanıma araçlarının geçerliliğinin tartışılmasına fırsatlar sunmaktadır.

Bireylerin kendilerini tanıması (ve belki de kendilerini bilmesi), potansiyelin ortaya çıkarılması için bizlere bir anahtar sunar. Bu nedenle, kültürel farklılıklara duyarlı ve bilimsel geçerliliği güçlü kişilik testlerinin geliştirilmesi ve bu testlerin sonuçlarından yararlanılması veriye dayalı olması bakımından oldukça değerlidir.

KAYNAKLAR

– Hopcke, R. H. (1995). Persona. Berkeley: Shambhala Publications

– Kankaraš, M. (2017), “Personality matters: Relevance and assessment of personality characteristics”, OECD Education Working Papers, No. 157, OECD Publishing, Paris, https://doi.org/10.1787/8a294376-en.

– Kautz, T., et al. (2014), “Fostering and Measuring Skills: Improving Cognitive and Non-cognitive Skills to Promote Lifetime Success”, OECD Education Working Papers, No. 110, OECD Publishing, Paris, https://doi.org/10.1787/5jxsr7vr78f7-en.

– OECD (2020). Reader´s Guide to the School Report. OECD Publishing, Paris Paris, https://www.oecd.org/content/dam/oecd/en/about/projects/edu/pisa-based-test-for-schools/explore-pisa-for-schools/PISA%20for%20Schools%20-%20Reader%27s%20Guide.pdf .

– OECD (2021). Beyond Academic Learning: First Results from the Survey of Social and Emotional Skills. OECD Publishing, Paris, https://doi.org/10.1787/92a11084-en.

– Tetzner, J., Becker, M., & Bihler, L.-M. (2023). Personality development in adolescence: Examining big five trait trajectories in differential learning environments. European Journal of Personality37 (6), 744-764. https://doi.org/10.1177/08902070221121178