Elinizdeki sayıda Tevfik Fikret’in ideolojisini ve felsefesini yansıtan bir makaleyi kapak yapmamızın nedeni sadece bu büyük şairimiz ve düşünürümüzün ölümünün 110. yıldönümü olması değil. Tevfik Fikret, çürümüş ve yozlaşmış Osmanlı devletinin yıkılıp onun küllerinden bir cumhuriyetin doğuş sürecinin simge isimlerinden biri. Günümüz Türkiye’sinde cumhuriyet fikriyatı bizzat iktidar tarafından yeniden tartışma konusu yapılıyor. Sadece iktidar da değil, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack, “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı millet sistemidir” diyebilme pervasızlığını gösteriyor. Bu demeç, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcilerinden tepki göreceğine, tersine bizzat Cumhurbaşkanı toplumu Türk-Kürt-Arap birlikteliği olarak tarif edip ümmetçiliği övüyor. Çünkü Erdoğan ancak böyle bir Türkiye’de (Türk-Kürt-Arap İslam ümmeti) ömür boyu başkanlık ve otokrasi hedefine ulaşabileceğini biliyor. Dolayısıyla bütün bu konuların yoğun olarak tartışıldığı Osmanlı’nın son döneminin baskı rejimine direnen öncü entelektüellerinden biri olan Tevfik Fikret’i genç kuşaklara tanıtmak bugün daha da önemli. Çünkü bu kişilikler Osmanlıcılığı, İslamcılığı, etnik milliyetçiliği, ümmetçiliği, otokratik düşünceyi kıyasıya eleştirmiş ve Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını döşemişlerdir. Bir “Cumhuriyet öncüsü” olarak nitelenebilecek Tevfik Fikret’i kapak yapmamızın esas nedeni budur.
Ataol Behramoğlu imzalı kapak makalesi, Ağustos-Eylül 1975 tarihli Militan dergisinde (Sayı: 8-9) yayımlanmış. Dergi, 60. ölüm yıldönümü dolayısıyla “Tevfik Fikret Özel Sayısı” hazırlamış. Behramoğlu’nun, Sabiha Sertel’in Tevfik Fikret hakkındaki kitabından (Tevfik Fikret – İdeolojisi ve Felsefesi) yola çıkarak kaleme aldığı yazısı da bu dosyanın unsurlarından biri. Biz de aynı yazıyı, Tevfik Fikret’in bu kez 110. ölüm yıldönümünde kapak yapıyoruz; aslında acı bir durum değil mi? Çünkü ne yazık ki bu makale güncelliğini hâlâ koruyor, benzer tartışmalar daha da yoğunlaşarak devam ediyor. Değerli şairimiz Ataol Behramoğlu’na yayımlamamıza izin verdiği için teşekkür ediyor, Bilim ve Gelecek okurlarının bu makaleyi ilgiyle inceleyeceğini düşünüyoruz.
Yine bu sayıda yer alan, Hasan Aydın’ın İslamcıların eğitim alanındaki argümanlarını eleştiren makalesi ile Mehmet Sakınç’ın zeytin ağacının önemini -tarihsel, kültürel ve mitolojik tatlarla birlikte- vurgulayan yazısı, tıpkı kapak dosyamız gibi cumhuriyet meselesiyle ilgilidir. Çünkü Siyasal İslamcı iktidar bir yandan kendi ideolojisine biat eden nesiller (dindar ve kindar nesiller) yetiştirmek için eğitim sistemini berhava ederken, diğer yandan ülkenin bütün doğal zenginliklerini kısa vadeli kârlar uğruna talan etmekte yağmaya açmaktadır. Bu makaleleri de okurlarımıza ısrarla öneriyoruz.
Bu sayıda bir önemli dosya daha var: “Bilmenin Doğası ve Felsefesi”. Necmi Buğdaycı, Gökçer Eskikurt ve Itır Kaşıkçı’nın makalelerinden oluşan dosya, “gerçekliğin bilgisine ne ölçüde ulaşabiliriz?” sorusunu çeşitli boyutlarıyla tartışıyor. 1-4 Mayıs 2025 tarihleri arasında “Bilmenin Doğası ve Felsefesi” başlığında yapılan 25. Logos Seminerleri buluşmasında sunulup, yazarları tarafından Bilim ve Gelecek için makale olarak düzenlenmiş bu yazılar eminiz okurların zihinlerini çalıştıracak.
Hüseyin Karakuş’un “Anadolu Aleviliğinin doğuşuna Marksist bir bakış”, İzlem Gözükeleş’in “Üçüncü dalga yapay zekâ etiği”, Sedat Ölçer’in “Maxwell’in devrim yaratan denklemleri”, Özgür Karaoğlu’nun “Dünya ve Türkiye’de volkanik izlemenin kısa tarihçesi” başlıklı makaleleri elinizdeki sayıya zenginlik katıyor. Bir ay boyunca okunacak dolu dolu bir sayı çıkardığımızı düşünüyoruz.
Dostlukla kalın…







