Ender Helvacıoğlu
Komisyonun adı en başta “Terörsüz Türkiye Komisyonu” olarak önerilmişti. Bu isim teknik bir komisyon olacağı, çözüm sürecinin önünü açacak bazı yasal düzenlemeler üzerinde çalışılacağı izlemini vermişti. Fakat daha sonra muhalefetin de önerileriyle adı “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” oldu.
Bunlar çok kapsamlı ve boyutlu kavramlar… Böylece komisyon teknik bir komisyon olmaktan çıktı, konuya ilişkin politikaların ve bu politikaların sosyolojik, bilimsel, tarihsel gerekçelerinin de gündeme geleceği ve tartışılacağı bir komisyona dönüştü. Daha doğrusu dönüşmesi gerek.
Fakat bu komisyonun esas olarak Kürt sorununa çözüm üretmek hedefiyle oluşturulduğu herkesin malumu. Dolayısıyla komisyona katılan partiler bu sorun konusundaki politikalarını gerekçeleriyle birlikte sunmak ve kamuoyu önünde tartışmak durumundalar. Teknik ve yasal düzenleme önerileri ancak bu politikaların ışığında bir anlam kazanabilir.
O halde biz de Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndan ve komisyona katılmış olan partilerden Kürt sorununa ilişkin bazı temel sorulara net ve gerçekçi yanıtlar vermelerini talep edebiliriz. Etmeliyiz ki, hangi noktalarda birleşiyorlar veya ayrışıyorlar anlaşılsın. Bu partilerin hepsinin bilim kurulları ve uzman üyeleri var; elbette onların çalışmalarını yansıtacaklardır komisyondaki parti temsilcileri.
Hemen aklıma gelen bazı soruları aktarmak istiyorum:
– Türkiye’de bir Kürt sorunu var mıdır? Var diyorsanız bu sorunu nasıl somutluyorsunuz?
– Kürtler bir ulus mudur? Şöyle de sorulabilir: “Kürt kimliğinin tanınması” talep ediliyor. Bu kimlik nedir? Etnik kimlik mi, ulusal kimlik mi, yoksa başka bir şey mi?
– 1930’da bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı millet tanımı (“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”) hakkında ne düşünüyorsunuz?
– “Ulusların kaderlerini tayin hakkı” ilkesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Türklerin ve Kürtlerin uluslaşma süreçleri ortaklaştırılabilir mi? Nasıl ortaklaştırılabilir?
– “Demokratik ulus” diye bir kavram ileri sürülüyor. Bu kavramın içeriği hakkında ne düşünüyorsunuz?
– “Ulus-devlet” kavramı konusunda ne düşünüyorsunuz? Ulus-devlet olgusu nasıl ortaya çıkmıştır? Ulus-devlet çağı bitiyor mu? Türkiye bir ulus-devlet olarak devam edebilir mi?
– Erdoğan’ın dile getirdiği “Türk-Kürt-Arap ümmeti” formülasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Ümmet yapısı yapıştırıcı olabilir mi?
– Türkiye dünyadaki yerini nerede görüyorsunuz? Türkiye Avrupa ülkesi mi, Ortadoğu ülkesi mi, yoksa kendine özgü başka bir konumda mı?
– Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin idari yapısında da bazı değişikliklerin yapılmasını (özerklik, federasyon vb.) gerektirir mi?
– Kürt sorunu sadece Türkiye’ye ait bir sorun değil, bölgesel bir sorun, hatta uluslararasılaşmış bir sorun. Sorunun bu boyutlarına ilişkin hangi politikaları öneriyorsunuz? “Anti-emperyalizm” ilkesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
– Kürt hareketinin “ana dilde eğitim” talebi hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti’nin “resmi dili” hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sorular daha da artırılabilir, ayrıntılandırılabilir. Ama şimdilik bu kadar yeter.
Komisyon (ve katılımcı partiler) bu sorulara çalım atamaz, etrafından dolaşamaz. Tartışmalıdırlar ve olabildiğince net yanıtlar üretmelidirler. Kaldı ki, sadece komisyona katılanlar değil, tüm partiler ülkenin bu önemli sorununa ilişkin bu sorulara gerçekçi ve net yanıtlar vermelidirler.
Bu sorular aslında Kürt sorununu aşan bir kapsama aitler. “Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?” genel sorusunun Kürt sorunu bağlamındaki alt başlıklarıdır bunlar. Laiklik, demokrasi, eşitlik, emekçi modernitesi gibi kavramlarla sıkı sıkıya bağlantılıdırlar.
***
Bir noktaya dikkat çekerek yazımı bitirmek istiyorum.
Bu sürecin mimarlarından biri olan Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı 9 Mayıs 2025 tarihli “Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu” adlı 160 sayfalık bir metin var. Bana göre bilimsel niteliği zayıf ve eklektik bir metin (Öcalan’ın metnini neden bilimsellik kıstasıyla değerlendiriyorsun diye sorabilirsiniz. Öcalan, astronomi, fizik, biyoloji, antropoloji, toplumlar tarihi vb. alanlara girdiği, hatta bu alanların büyük patlama, biyolojik evrim, insanın evrimi, kuantum gibi oldukça tartışmalı konularında fikirler beyan ettiği için.). Ama önemli olan Öcalan’ın kendi uzmanlık alanlarında yazdıkları. Yani modernite, kapitalizm, Marksizm, demokrasi, Kürtlerin tarihi, Kürt sorunu, tarih boyu ve günümüzde Türk-Kürt ilişkisi, Kürtler açısından cumhuriyet tarihi, PKK’nın oynadığı rol vb. Metin bu bölümlerde tartışılması gereken enteresan açılımlar içeriyor. Yukarıdaki soruların hemen hepsini tarihsel ve sosyolojik boyutlarıyla ele alarak kendi açısından ayrıntılı yanıtlar üretmiş Öcalan.
Dolayısıyla komisyonun içinde veya dışında olunsun, kimse bu metnin de etrafından dolaşamaz. Başta Türk devleti, bütün siyasi partiler orada ileri sürülen tezlerle tartışmak ve hesaplaşmak zorundadır. Eğer bu sorun gerçekten çözülmek isteniyorsa…
Bu konuda en donanımlı olan kesimin de Türkiye sosyalistleri olduğunu biliyorum.







