Ana Sayfa Bilim Gündemi Demokrasi ütopyası

Demokrasi ütopyası

1591

Ender Helvacıoğlu

Demokrasinin sınıfsal temeli nedir? Hangi sınıflar demokrasi ister, hangileri karşı çıkar?

“Devlet”, “demokrasi”, “devrim” gibi kavramlar üzerine son derece geniş bir Marksist literatür var. Ama şimdilik sözlüklere girmiş genel bir demokrasi tanımından yola çıkalım: “Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi.” Bu tanımda da yine çok tartışmalı olan “halk”, “özgür seçim”, “eşit yurttaşlık” gibi kavramlar var, ama konuyu bu kadar dallandırıp budaklandırmayacağız.

Yukarıdaki tanım sanki bir ütopya gibi. Günümüzde ve tarihte, bu tanıma uyan bir yönetim biçimi var oldu mu? Sosyalist pratikler de dahil… Yani yönetimin doğrudan doğruya halkın veya halkın özgürce seçtiği temsilcilerinin elinde bulunduğu, bütün yurttaşların eşit olduğu bir zaman ve mekân var mıdır? Düşünüyorum da, belki Fransız Devriminin en ateşli döneminde, Paris Komününde, Rusya’da devrim arifesindeki Sovyet seçimlerinde, Çin’de Kültür Devrimi sırasında, çok kısa süreliğine böyle deneyler yaşanmış olabilir; ama bunlardan da emin değilim.

Kısacası bu tanım bir ütopya olarak kalmış. Çünkü, insanların sınıflara bölündüğü, ezen-ezilen, yöneten-yönetilen, sömüren-sömürülen çelişkilerinin hüküm sürdüğü toplumlarda, eskilerin deyimiyle eşyanın tabiatı gereği, böyle “demokratik” bir yönetim biçimi geçerli olamaz.

Tarihe baktığımızda şu temel saptamayı yapabiliriz: Sömürücü egemen sınıflar hiçbir zaman demokrasiden yana olmamışlardır. Demokrasi, onların fıtratında yoktur. Fakat demokrasiye zorlanabilirler, verilecek mücadele ile bazı demokratik hakları kabul etmek zorunda kalabilirler. Dolayısıyla demokrasi kuramsal olarak bir ütopyadır ama “demokrasi için mücadele” kanlı canlı bir gerçektir.

Demokrasi her zaman ezilen ve sömürülen emekçi sınıfların talebi olmuş ve demokrasi ütopyasına ancak onların zorlamasıyla yaklaşılabilmiştir. Demokrasiye ancak dilenerek değil, egemen sınıflara karşı mücadele ederek yaklaşılabilir.

***

Modernite öncesi dönemi (köleci, feodal, haraçlı, aristokrasinin egemen olduğu dönemi) ayrıca tartışmak gerekir; peki, burjuvazi hiç “demokrat” olmuş mudur? “Burjuva demokrasisi”, “burjuva demokratik devrim”, “kapitalist demokrasi” gibi kavramlardan sıkça söz edilir. Bu kavramların içi -demokratiklik anlamında- ne kadar doludur?

Burjuvazi hiç “ezilen sınıf” oldu mu? Kölelerin, serflerin, marabaların, köylülerin, işçilerin ezilen sınıflar olduğunu biliyoruz. Peki burjuvazi, tarih sahnesine çıktığından itibaren hiç ezilen sınıf oldu mu?

Evet, olduğu bir dönem var: Sosyalist devrimlerin gerçekleştiği coğrafyalarda kovalandıkları, ezildikleri ve sosyal tabanlarının ortadan kaldırılarak yok edildikleri bir dönem var (büyük burjuvaziden söz ediyorum). Sosyalist pratiklerin ilk dönemlerinin ezilen sınıfıdır büyük burjuvazi ve ezilmeleri demokrasi gereğidir. Ama biz bu yazıda “sosyalist demokrasiyi” değil “burjuva demokrasisini” tartışıyoruz; yani önceki dönemlerle ilgiliyiz.

Burjuvazinin “ilerici” olduğu bir dönemden söz edilebilir belki, aristokrasiye karşı direndiği ve iktidar için taleplerde bulunduğu dönem; bu dahi çok tartışmalıdır. Ama “demokrat” olduğu bir dönemden söz edilebileceğini sanmıyorum. En fazla, o dönemde “kendisi için demokrattır” burjuvazi, toplumun geneli için değil. İşçiler, kadınlar, çocuklar, hele ezilen halklar için demokrasinin d’sinden bile söz etmez burjuvalar, en “ilerici” oldukları dönemde dahi. Kadın ve çocuk emeğinin acımasız sömürüsüyle, köle ticaretiyle, yerlileri yok edip Amerika’yı talan etmekle, yani aristokratların himayesinde sermaye biriktirmekle meşguldüler o dönemde.

İngiliz, Amerikan, Fransız, Alman devrimlerini “burjuva devrimleri” olarak nitelemek doğru değildir. Burjuvazinin devrim yaptığı nerede görülmüş? Bunlar demokratik halk devrimleridir, genel anlamda modernite devrimleridir ve burjuvazi tarafından el konulan devrimlerdir. El konuldukları için burjuvaziye mal ediliyorlar; ama tarihsel olarak “burjuva devrimi” nitelemesi doğru değildir.

Avrupa’da feodalizmin çözülmeye başlaması ve aristokrasinin devrimlerle tasfiyesiyle oluşan yeni toplumun egemen sınıfı burjuvazi oldu. Egemen olabilecek başka bir sınıf yoktu çünkü. Köylülük dağılmaktaydı, işçiler ise “kendileri için” bir sınıf olmaktan uzaktılar. Ama 20. yüzyılda Rusya’da ve Asya’da farklı yollar izleyen modernite devrimleri (özellikle Sovyet ve Çin devrimleri) yaşandı. Dolayısıyla bütün bu devrimleri farklı yollara yönelen ve iç mücadelenin devam ettiği modernite devrimleri olarak nitelemek daha doğru olur. Böylece burjuvaziye (ilericilik, demokratiklik gibi) hak etmediği olumlu nitelikler atfetmekten de kurtulmuş oluruz.

“Burjuva demokrasisi” kavramını, “burjuvazi tarafından el konulan demokrasi” veya “burjuvazi tarafından sınırlandırılmış demokrasi” olarak kavramak tarihsel olarak daha doğru olacaktır. Burjuvazinin iktidarını pekiştirdikten sonra ise, ezilenlerin ve emekçilerin mücadelesi sonucunda elde edilen hakları da “burjuva demokrasisi” diye nitelemek doğru olmaz. Onlar “burjuvaziye zorla kabul ettirilen demokratik haklar” olarak tanımlanabilirler ancak. Ezilenlerin ve emekçilerin mücadelesinin zayıfladığı dönemlerde burjuvazinin gerçek yüzü ve asıl karakteri de ortaya çıkar, günümüzde olduğu gibi.

***

Toparlarsak: Burjuvazi hiçbir zaman “demokrat” olmadı. Hiçbir zaman “ilerici” de olmadı. Tarihe ve tüm dünya toplumlarına Avrupa-merkezci bakış açısıyla yaklaşmaktan kurtulduğumuz, ilericiliğin kıstasını üretici güçlerin gelişmesi olarak anlamaktan vazgeçtiğimiz zaman bu tespitlerin doğruluğunu anlayabiliriz. Kendisine ilericilik atfedildiği 18. ve 19. yüzyıllarda, Avrupa burjuvazisinin Amerika’da, Afrika’da ve Asya’da neler yaptığı; Avrupa’daki endüstri devrimlerinin nasıl acımasız bir emek sömürüsüne dayandığı biliniyor.

Burjuva dünyasında demokrasi bir ütopyadır. Burjuva distopyasına karşı emeğin ütopyası… Mücadele edilerek ve burjuva dünyasından kurtulunarak yaklaşılabilecek bir ütopya.