Leman Atalay
Türkiye siyasetinde bugün yaşananlar, sadece güncel olaylar değil; yıllardır sistematik biçimde örülen ideolojik ve kurumsal kuşatmanın sonuçlarıdır. 11 Temmuz 2025’te Süleymaniye’de düzenlenen PKK’nin “silah bırakma” töreni, bu kuşatmanın en somut ve yüksek sesli göstergesidir. Bu tören, Türkiye’nin devlet bütünlüğüne, tarihsel ve hukuki temellerine karşı açık bir meydan okumadır. Törenin yapıldığı yer olan Süleymaniye ise rastgele seçilmiş bir mekân değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması olan Lozan’a karşı tarihsel ve ideolojik bir karşı-pozisyonun ifadesidir.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, kamuoyunun bu süreci nasıl algıladığı, medyanın hangi çerçeveyi sunduğu ve sessizliğin nasıl örgütlendiği, yaşananların kendisi kadar önemlidir. Tam da bu noktada, Banu Avar’ın Alaycı Kuş adlı kitabı, yalnızca medyanın teknik işleyişine değil, ideolojik yönlendirme biçimlerine de ışık tutarak, yaşananları anlamak isteyenler için güçlü bir kaynak işlevi görmektedir. Kitap, kamuoyunun nasıl yönlendirildiğini, sessizliğin nasıl üretildiğini, “tarafsızlık” maskesi altında nasıl sistemli bir ideolojik çerçevenin çizildiğini somut örneklerle ortaya koyar.
Alaycı Kuş, başlığından itibaren sembolizmin gücünü hatırlatır. Kitabın adını aldığı kuş, “tekrar eden, düşündürmeyen, ezberlenmiş” bir sesin taşıyıcısıdır. Bu metafor, medya organlarının kendi sesini kaybederek yalnızca egemen söylemleri tekrar eden yapılar hâline gelişini çarpıcı biçimde simgeler. Banu Avar, kitabı boyunca bu “tekrarcı” yapının nasıl işlediğini örneklerle açar: Haberlerin nasıl seçildiğini, hangi konuların öne çıkarılıp hangilerinin susturulduğunu, hatta hangi kelimelerin neden özellikle tercih edildiğini gözler önüne serer. Bu analizler, yalnızca geçmişe dönük değil; bugünü anlamak için de yol açıcıdır.
11 Temmuz’daki Süleymaniye töreni örneğinde olduğu gibi, medya bu olayı doğrudan bir tehdit olarak sunmamış; aksine “çözüm” diliyle, barış arayışı içinde kurgulanan bir haber akışı tercih etmiştir. Bu durum, yalnızca bir editoryal tercih değil; doğrudan siyasal bir konumlanışın, ideolojik bir yönelimin yansımasıdır. Bu tercihin neden yapıldığını, nasıl mümkün kılındığını anlamak için Alaycı Kuş, günümüz medya gerçekliğini çözümlemek isteyen her okur için vazgeçilmez bir başvuru noktasıdır. Kitap, bu manipülasyonun nasıl işlediğini, hangi kavramların nasıl yeniden üretildiğini ve kamuoyunun zihinsel haritasının nasıl çizildiğini bütün açıklığıyla sunar.
Banu Avar, kitabında yalnızca medya aygıtlarını değil, bu aygıtları yönlendiren ideolojik güç ilişkilerini de hedef alır. Kitap boyunca dikkat çeken temel nokta; “tarafsızlık” iddiası altında yürütülen yönlendirme stratejilerinin, aslında birer bilinç oluşturma aracı olarak çalıştığıdır. Haber sunumu, görsel tercihler, kullanılan başlıklar, aktarılan ya da görmezden gelinen detaylar; hepsi bir bütün olarak, belirli bir görüşün zihinlerde yerleşmesini sağlamak üzere işlev görür. Süleymaniye’deki törenin büyük medya kuruluşlarında neden tehdit olarak değil de, bir “barış girişimi” gibi sunulduğu da ancak bu bağlamda anlaşılabilir.
Alaycı Kuş’un değeri yalnızca bu çözümlemelerle sınırlı değil. Kitap, aynı zamanda, medya karşısında edilgenleşen toplumun nasıl tepkisizleştirildiğini ve bu tepkisizliğin nasıl sistematik hâle geldiğini de gösterir. Bu yönüyle kitap, yalnızca bir medya eleştirisi değil; ideolojik hegemonyaya karşı bir uyarıdır. Avar, satır aralarında sıkça şu soruyu sordurur: Ne zaman düşünmeyi bıraktık? Ne zaman sorgulamadan, hazır sunulanı kabullenmeye başladık?
Bu soruların cevabı, Türkiye’nin bugün yaşadığı siyasal dönüşümün de anahtarıdır. Çünkü medya, yalnızca haber aktaran bir aygıt değil; toplumu yönlendiren, kanaat inşa eden, meşruiyet sağlayan bir iktidar aracıdır. Bu iktidar aracı kullanılarak, halkın tepkisi yumuşatılmakta, muhalefet edilmesi gereken gelişmeler “normalleştirilmekte”dir. Alaycı Kuş, bu normalleştirmenin kodlarını açığa çıkararak, okuru edilgenlikten çıkarıp düşünmeye davet eder.
Bugün, Türkiye’de yaşanan gelişmeleri yalnızca siyasal partiler, açıklamalar ya da gündelik polemikler üzerinden anlamaya çalışmak yetersizdir. Çünkü karşımızda yalnızca siyasal değil, aynı zamanda çok katmanlı bir ideolojik mücadele vardır. Bu mücadelenin en görünmez ama en etkili cephesi ise medya düzenidir. Alaycı Kuş, bu düzenin nasıl kurulduğunu, nasıl işlediğini ve nasıl karşı koyulabileceğini anlamamızda, yalın ama güçlü bir rehber sunar.
Süleymaniye’de yapılan tören, bir örgüt içi karar olmanın çok ötesinde; Türkiye’ye karşı kurulan uluslararası bir masanın açık beyanıdır. O gün, yalnızca bir açıklama yapılmadı. Türkiye’nin sınırlarına, tarihine ve geleceğine karşı şekillenen bir siyasal irade, bölgesel ve küresel güç odakları eşliğinde ilan edildi. Bu ilan, ne yazık ki içeriden sessizlikle, dışarıdan “çözüm” maskesiyle karşılandı.
İşte bu sessizlik, rastlantısal değil; örgütlüdür. Çünkü medya, yalnızca olanı yansıtmaz; neyin görünür, neyin görünmez kılınacağına karar verir. Gerçekliği eğip bükme yetkisi, bu çağın en güçlü iktidar biçimidir. Banu Avar’ın Alaycı Kuş adlı çalışması, tam da bu gerçeğe işaret eder. Kitap, medya eliyle kurulan denetim mekanizmasının nasıl işlediğini, kitlelerin nasıl yönlendirildiğini ve suskunluğun nasıl örgütlendiğini örnekleriyle anlatır.
Not: Alaycı Kuş, duyduğu her sesi eksiksiz taklit edebilen bir kuştur. Soğuk Savaş döneminde Amerikan istihbaratı, bu kuşun adını taşıyan bir operasyonla medya üzerinden gazetecileri yönlendirmiş, bilgi manipülasyonu ve propaganda faaliyetlerinde aktif biçimde kullanmıştır.
Alaycı Kuş, Banu Avar, Remzi Kitabevi, 2025, 136 s.







