Evrim: Bir Fikrin Zaferi
– Carl Zimmer, Çev. Hasan Erol Eroğlu, Alfa Yayıncılık, 2014, 466 s.
Charles Darwin’in Türlerin Kökeni cüretkâr bir meydan okumaydı. Ne var ki bu, paleontologlarla jeologların yeryüzündeki yaşamın kronolojisini hesaplamasından, biyologların da kalıtım ve doğal seçilimin temelinde yatan molekülleri ortaya çıkarmasından çok önceydi. Carl Zimmer’in, 150’den fazla renkli görsele de yer veren kitabı, Darwin’in kuramının geniş kapsamlı içerimlerini inceleyen ve hayatlarımıza etkisini ortaya koyan zengin ve çağdaş bir evrim görüşünü savunuyor. Darwinci tıp ve cinsel seçilimden, dilin kökenine, evrimsel psikolojiye ve yaratılışçılık etrafında dönen tartışmalara kadar güncel bilgilerin yer aldığı Evrim, bilimsel serüvenin ilginç hikâyesini anlatıyor. Stephen Jay Gould’un da kitap için yazdığı bir sunuş metninin de baskıda yer aldığını belirtmekte yarar var.
Gelecekte Bilim
– Ed. Max Brockman, Çev. Ferhat İyidoğan, Alfa Yayıncılık, 2014, 228 s.
Bu kitapta gezegen bilimciler, astrobiyologlar, bilişsel bilimciler, fizikçiler, biyologlar, evrenbilimciler, nörologlar, nörobiyologlar bilimin günümüzde ulaştığı sınırı gözler önüne sererken, yakın gelecekte bu alanlarda ne gibi gelişmeler beklendiğini anlatıyorlar. Yazarlar, evrende güneş sisteminden başka yerlerde hayat olasılıkları, insan özgeciliğinin evrimsel kökenleri, antiviral bağışıklık biyolojisi, evrenin sonsuzluğun test edilebilirliği, stresin zihin ve vücut üzerindeki etkileri, internet çağında oluşturduğumuz muazzam veri gruplarından anlam çıkarmanın yöntemleri gibi çok çeşitli konularda okura yeni ufuklar sunuyor.
Çılgın Dahiler: Arşimet’ten Günümüze Bilimlerin Çılgın Tarihi
– Laurent Lemire, Çev. Işık Ergüden, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014, 185 s.
Matematiği tehlikeli görenlere karşı bilimi gizlemeyi düşünen Pisagor, hesaplarına daldığından fark edemediği bir düşman askeri tarafından öldürülen Arşimet, kilisenin çizdiği yoldan uzaklaştığı için hayatını hapishanede geçiren Roger Bacon, fiziğin en büyük ismi olmasına rağmen metafizik eğilimleri sonradan ortaya çıkan Isaac Newton, kaldığı otelde her zaman iki oda tutan –biri kendisi ötekisi hayaleti için– tüm zamanların en büyük matematikçisi Kurt Gödel, bir dönem kendisini Antarktika’nın imparatoru sanan, Nobel ekonomi ödüllü John Nash, hayatını zehirli elmayı ısırarak sonlandıran, bilgisayar mantığını borçlu olduğumuz Alan Turing, elektrik ve manyetizma alanındaki fikirleri ölümünden sonra da dünyamızı aydınlatmaya devam eden obsesif-kompülsif Nikola Tesla ve başka bilimcilerin portrelerine yer vererek bilim tarihinin magazinel bir boyutu da olduğunu hatırlatıyor bu kitap.
Etik, Toplum, Siyaset
– Bertrand Russell, Çev. Funda Sezer, Say Yayınları, 2014, 286 s.
Kitap, 20. yüzyılın önde gelen düşünürlerinden biri olan Bertrand Russell’ın hem siyasete hem de dine dair etik ve siyasi duruşunu bütünüyle son kez ifade ettiği eseri. Russell, içtepiler ve zekâ arasındaki çatışma dolayısıyla etiğin insan için gerekli olduğunu, eğer bunlardan biri diğeri olmaksızın var olabilseydi etiğe de ihtiyaç olmayacağını öne sürüyor. Russell’a göre insanın içtepileri ve arzuları eşit şekilde hem sosyal hem de bireyseldir. Siyaset ve etik, toplum ve birey olarak bizlerin sosyal bakımdan bir amaca yönelik hale gelmemiz için kullanabileceğimiz araçlardır, ahlak yasaları ise eylem kurallarımız konusunda telkinde bulunur.
Başka Diyarların Felsefeleri: Hint, Çin ve Tibet Düşünceleri
– Ed. Roger-Pol Droit, Çev. İsmail Yerguz, Say Yayınları, 2014, 366 s.
İsmi eski Yunancadan gelse de felsefe Antik Yunan kültürlerine özgü bir şey değildir. Aksine, Yunanlar bile philosophia’nın kaşifi olmadıklarını, onun başka yerlerden geldiğini düşünmüşlerdir. Batı tarihi boyunca şu kanı hakim olmuştur: “Diğerleri de filozoftur.” Ancak 19. yüzyılın sonuna doğru Batı, felsefi düşüncenin tanımını daraltarak greko-latin gelenek uğruna diğer tüm teorik bakış açılarını tartışma dışı bırakma eğilimindedir. Bu antolojinin ilk cildinde Hint, Çin ve Tibet uygarlıklarına ait temel felsefi metinler bir araya toplanmış. Orijinal dillerine göre gruplanmış olan bu metinler, başka diyarların felsefelerinin temel unsurlarını keşfetmeye yardımcı olma amacında.
Türkiye Kentleşmesinin Toplumsal Arkeolojisi
– Erbatur Çavuşoğlu, Ayrıntı Yayınları, 2014, 283 s.
Bu kitap tahakküm ilişkisine dönüşmüş toplumsal çelişkileri mekân perspektifinden okurken, analizini Cumhuriyet Tarihi boyunca farklı dönemlere taşıyor ve bir yüzleşme çağrısı yapıyor. Yazar diğer toplumbilim çalışmalarından farklı olarak mekânı merkezi bir konuma oturtuyor. Toplumsal ilişkilerdeki tahakküm ve hiyerarşiyi Gramscici bir perspektiften anlamaya çalışırken mekân basit bir fon ya da dekor değil, bizzat bu ilişkilerin üretilmesinin yaratıcı bir aracı ve aktörü olarak resmediliyor. Kitap, Türkiye kentlerine ve kentleşmesine farklı bir tarihsel politik pencereden de bakılabileceğini gösterme iddiasında.
Nasreddin Hoca
– Pertev Naili Boratav, Islık Yayınları, 2014, 446 s.
DTCF tasfiyesi olarak bilinen olaydan sonra hayatı boyunca çalışmalarını yurt dışında sürdürmek zorunda kalmış Pertev Naili Boratav’ın bir kaç yıl önce ilk kez yayımlandığında yine davalara, yasaklamalara konu olmuş Nasreddin Hoca fıkraları derlemesi tekrar basıldı. Sunuş yazısında Enis Batur kitabın toplum ve özellikle de iktidar, otorite tarafından algılanma sürecine dikkat çekiyor: “Nasreddin Hoca’yı böyle bilmezdik”. Bu cümle, ufkumuzda, “biz Hoca’yı böyle istemiyoruz”un bir çevirisi olarak belirdi aslında. Karagöz metinlerinde olduğu gibi ayıklanmış, aklanıp paklanmış, bu yoldan yükü atılmış bir “corpus”te uzlaşılmasıydı amaç; aşırılık fazlalıktı, halk kaynaklı bir bilgeliğin halkı korumak, ola ki kendinde korumak için törpülenmesiydi hedeflenen. Boratav’ın ulaştığı elyazmalarına şüpheyle bakanlar gördüm, duydum. Nasreddin Hoca: Zaman zaman ne kadar çağdışı kaldığımızı gösteren çağdaşımız değil midir?
Demokrasi Nefreti
– Jacques Rancière, Çev. Utku Özmakas, İletişim Yayınları, 2014, 112 s.
Düne kadar Avrupa’da resmî söylem totaliter dehşete karşı demokrasinin erdemlerini övüyordu. Devrimciler ise bugün ve
buradaki demokrasiyi biçimsel bulup, gelecek bir gerçek demokrasiyi savunuyorlardı. Şimdi bütün bunlar geçmişte kaldı. Artık bazı hükümetler demokrasiyi silahların gücüyle ihraç ederken, Batı’da yeni düzenin aydınları kamusal ve özel yaşamın her parçasında demokratik bireyciliğin ve eşitlikçiliğin zararlı tezahürlerini teşhir etmek için aralarında yarışıyor. Bu ikisinin ortak değerleri yok edip yeni bir totalitarizm ürettiğini, insanlığı intihara sürüklediğini iddia ediyorlar. Jacques Rancière, demokrasi, siyaset, cumhuriyet ve temsil arasındaki karmaşık ilişkiyi incelerken, günümüzde yükselen demokrasi nefretinin kaynaklarını gösteriyor. Demokrasi fikrinin, başkalarını yönetmeyi kendilerinin doğal hakkı olarak görenlerin huzurunu bozan, düzenlerini karıştıran gücünü hatırlatıyor.
Türk Sosyolojisinde Devrimcilik, Buhran ve Muhafazakarlık
– Yıldız Akpolat, Doğu Kitabevi, 2014, 277 s.
Yıldız Akpolat’ın Türk sosyolojisinde ve düşününde yerli birikimleri gün yüzüne çıkarma, dönemler arasında bağlantı kurma yolundaki çabalarının ürünü olan bu makaleler, daha önce çeşitli sosyal bilim ve sosyoloji dergilerinde, sempozyum kitaplarında, konuyla ilgili sosyoloji kitaplarında yayınlanmış. Kitap, II. Meşrutiyet, erken Cumhuriyet ve ilerleyen dönemlerdeki siyasal düşün eğilimlerinin dip dalgalarına ait gerilimli düşün anlayışlarını, Türk sosyolojisinin ve düşüncesinin kaynaklarını, Türk sosyoloji tarihinde önemli bir yere sahip olmalarına karşın az bilinen bazı sosyologları daha yakından tanıma fırsatı sunarak, sosyoloji ve düşün tarihimiz açısından var olan boşlukların doldurulmasına katkı sağlamayı amaçlıyor.
Bilişsel Kapitalizm
– Ed. Michael A. Peters, Ergin Bulut, NotaBene Yayınları, 2014, 440 s.
Bilişsel kapitalizm tartışmaları her ne kadar yeni görünse de tarihsel kökenleri Deleuze ve Guattari’nin, Foucault’nun, Hardt ve Negri’nin çalışmalarında gözlemlenebilir. Günümüzde ise önce enformasyon toplumu, ardından Web 2.0 ve maddi olmayan emek tartışmaları ile birlikte bilişsel kapitalizm tartışmaları daha da somutlaşmış durumda. Marksist kuram açısından bilişsel kapitalizm tartışmaları ise farklı yaklaşımları içerisinde barındırıyor. Bu kitap, bir yandan bilişsel kapitalizm ile ilgili kafaları karıştıran farklı sorulara yanıtlar bulmaya çalışıp kuramsal bir zemin oluşturmaya çalışırken öte yandan bu “yeni dönem”in eğitim ile ilişkisine, başta yükseköğretim kurumları olmak üzere, odaklanıyor ve neoliberalizm ile birlikte eğitimin geçirdiği dönüşümü de mercek altına alıyor.
Dillerine Kurban: Orhan Kemal’de Diyalojik Perspektif
– Alper Akçam, Tekin Yayınevi, 2014, 238 s.
Alper Akçam, yazınsal çabasını, eleştirel okuma kültürümüzün yetkinleşmesine yönlendirerek, Orhan Kemal gibi edebiyatımızın her döneminde tarihsel bir izdüşümle güncel kalabilmiş bir ustasını, yazınsallığını var eden dil üzerinden irdeliyor. Dilbilimci V.Nikolayeviç Voloşinov’un kavramsallaştırdığı diyalojik perspektif yöntemi ve onun da dahil olduğu kültürbilimci Bahtin’in çıkarımlarından yola çıkarak Orhan Kemal’i sadece bir roman yazarı, senarist veya öykücü olarak değil; bütün bu yazınsal çabalarının bileşiminde bir kültür insanı portresi olarak görmemiz gerekliğinden hareketle yapıtlarına dair başka bir okumayı gündeme getiriyor.
Alain Badiou Eleştirisi: Burjuva Dünyasına Hapsolmuş Bir Komünizm
– Raymond Lotta, Nayi Duniya, K.J.A., Çev. Selen Göbelez, Barış Şannan, Patika Kitap, 2014, 192 s.
Kitaba göre, 20. yüzyılın ilk sosyalist devrim dalgasının deneyim ve kuram bağlamında kat ettiği mesafeleri, sorunları ya da eksiklikleri karşısında eleştirel bir yaklaşım getirmeyen, bunun yerine vagonlar arasında gezinip yerinde saymayı tercih edenler var. Kökenleri Mao’ya giden radikal demokrat entelektüel Alain Badiou, sahneye soldan girer. Dönüp 20. yüzyıla baktığında hem burjuvazinin hem de yanlışlıkla proleter iktidarın “bürokratik otoriterliği”nin marifeti olarak gördüğü manzaranın dehşeti karşısında gözleri kamaşır. Derken siyasete atılıp özgürleşmenin yeni yöresi ve yeni projesi olarak “türsel eşitliğe”, “türsel demokrasiye” dair bir siyaset felsefesi formüle eder. Bunları da sanal bir âlemde insanlığın genel çıkarları olarak sunup sahneyi sağdan terk eder.
Rousseau, Kant, Goethe
– Ernst Cassirer, Çev. Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, 166 s.
Alman filozof Ernst Cassirer bu kitapta, Avrupa düşünce tarihinin üç önemli figürünü birbirleriyle karşılaştırarak yorumlarken aynı zamanda 18. yüzyıl kültürünün temel meselelerine ve düşünce iklimine de ışık tutuyor. Yaşam tarzları ve karakterleri bakımından olduğu kadar üslupları açısından da birbirlerine taban tabana zıt görünen Kant ve Rousseau arasında aslında nasıl derin bir fikri akrabalık olduğunu Cassirer yorumlarında açığa çıkartmaya çalışıyor. Rousseau’nun “doğa durumu” ve “toplum sözleşmesi” kavramlarını, Kant’ın “düzenleyici ilke” ve “ide” kavramıyla, Goethe’nin metamorfoz öğretisini Kant’ın üçüncü kritiğiyle ilişkilendirme ve bunları bir arada düşünme imkânı yaratmaya yönelik bir okumayı gündeme getiriyor. S
Mekân ve Müslüman Şehir Hayatı: Fes Labirentinin Sınırlarında
– Simon O’Meara, Çev. Hatice Orman Topçu, Açılım Kitap, 2014, 240 s.
Bu kitap modern dönem öncesi Müslüman Arap şehrinin, yani medinenin yapısal mantığını araştırarak Müslümanların şehir mekânlarına ilişkin akademik bir anlayış geliştirme niyetini taşıyor. Öncelikli konusu “duvar” olup İslâm hukukunun tarihi bir araştırması niteliğinde olan Duvarlar Kitabı’na hususi bir atıfta bulunan kitap önce duvarın ne manaya geldiğini tespit ederek sonra bunu Fes şehrinin labirent gibi karmakarışık olan yapısını analiz etmede kullanıyor. Müslüman şehir toplumu ve felsefesini anlamaya dair farklı bir bakış açısı sunmaya çalışan bu metin, İslâm araştırmaları, sosyolojisi ve mimarisi alanındaki araştırmacıların ve öğrencilerin ilgisini çekebilir.
Kapitalizm Hasta Eder: Toplumcu Tıp
– Deniz Akgün, NotaBene Yayınları, 2014, 152 s.
Sanayi devrimi sonrası dönemde yazılan Kapital, Alman İdeolojisi ve İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu gibi Marksçı eserlerde kapitalist üretim biçiminin toplum sağlığını bozucu etkilere sahip olduğuna değinilmekteydi. 20. Yüzyıl’da toplumun sağlığının korunmasına yönelik kamusal hizmetler yeni kurulan sosyalist ülkelerin öncelikleri arasındaydı. Sınıfsal eşitsizliklerin etkisini azaltma işlevini üstlenen ve hasta olanların kamu kaynakları kullanılarak iyileştirilmesine yönelik ulusal sağlık hizmetleri ise sosyal yönelimli kapitalist ülkelerin öncelikleri arasında yer aldı. Her iki yaklaşım da bireylerin sağlıklarının toplumun sorumluluğunda olduğu ön kabulüne dayanıyordu. 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkan neo-liberal dönemde ise toplum sağlığının kamusal önlemlerle korunması yaklaşımı giderek terk edildi. Sağlığı korumanın kamusal sorumluluk yerine kişilerin kendi sorumluluğunda olduğu görüşü sıkça dile getirilir oldu. Kitapta bilimsel veriler kullanılarak ve eleştirel yaklaşımla, günümüzde giderek denetim dışı kalan kapitalist üretim ilişkilerinin sağlığı bozucu etkilerinin tartışılması amaçlanıyor. Yaygınlaşan sağlık sorunlarının toplumsal nedenlerinin irdelenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Hedeflediği okur grubunu sağlıklı olma arayışında olan/olabilecek bireylerin oluşturduğu kitapta sağlığın sosyal belirleyicilerinin göz ardı edilmesine neden olan biyo-medikal sağlık yaklaşımı eleştiriliyor. Kapitalist üretim biçiminin sağlığı bozucu etkileri işyeri, çevre, ekonomik ve ekolojik bunalım, beslenme ve yaşam tarzı başlıkları altında irdeleniyor. Türkiye’deki taş kumlama işçiliği ve Dilovası’nda yaygınlaşan kanser hastalığı gibi örnekler konuyla ilişkisi bağlamında inceleniyor. Ayrıca modern tıbbın tarihsel dayanaklarını oluşturan 19. Yüzyıl Avrupa’sındaki sosyal tıp uygulamaları, toplumcu Sovyet tıbbı ve Latin Amerika sosyal tıp ekolü gibi uygulamalardan örnekler sunuluyor. Sağlığı hastanenin dört duvarından kurtarmanın ve gittikçe derinleşen toplum sağlığı sorunlarına çözüm bulmanın olanakları irdeleniyor.