“İneklerin hepsi birer bireydir; tıpkı domuzlar, tavuklar ve daha ileri gidecek olursam, yeryüzü üstünde fark edilmemiş, incelenmemiş, duyulmamış her varlığın olduğu gibi. (…) Kim bilir belki de her şey bir hayvanla -hangisi olduğu önemli değil- ne kadar vakit geçirdiğinize bağlıdır. Hem belki bu, insanlar için de geçerlidir.”
Bilmek istemeyiz. Kabullenmemeyi seçeriz. Gözümüzü kaçırırız. Başımızı çeviririz. Konuyla ilgili haberleri, makaleleri okumaz; ezkaza gözümüze çarpan ifadeleri yanıltıcı ve abartılı olmakla suçlarız. Bunlar başka bir dünyanın kara söylenceleridir. Bunlar fantastik öykülerdeki akıl almaz eziyet sahneleridir. Hatta belki bunlar kimi lobilerin uydurduğu, neye hizmet ettiği belli olmayan çarpık, mide bulandırıcı öykülerdir.
Fayda sağladığımız (açıkça söyleyeyim, sömürdüğümüz) hayvanların hayatlarına ilişkin gerçekleri görmek istemeyiz. Bu kadarı abartı, değil mi? A bu da saçmalık artık, değil mi? Ay valla benim okuduğum kaynaklar öyle demiyor, değil mi? Ya ben geçende bizim arkadaşın çiftliğine gittim, inekler göbek atıyordu mutluluktan. Değil mi?
“Buzağılar doğar doğmaz ve çoğu zaman da zorla, annelerinden koparılarak doğal olmayan ortamlarda yetiştirilir veya vurulup öldürülürler. Doğuştan hakları olan inek sütünün yerine genelde süt ikamesiyle beslenirler. Çoğu defa küçücük, tek kişilik ahırlara ya da bölmeli, kulübelere uygunsuzca yerleştirilirler ve kendi türlerinin üyeleriyle temasları olmaz.”
Değil. İnanmak istediğiniz gibi değil. Reklamlardaki mutlu inek yüzleri yalan. Yeşil çayırlar, özgürce dolaşan hayvanlar yalan. Anasının memesinden süt içen huzurlu buzağılar yok. Akranlarıyla oynayarak, neşe ve güvenle büyüyen sığırlar yok. Eziyet var; bitmez bir tecrit ve acı var. İşkenceyle geçen (ve normal süresinin yarıdan azına düşmüş) hayatlar; canlı olmaktan çıkarılmış, sömürülen “şeyler” var.
Ama bunları bilmek istemiyoruz, öyle değil mi?
“Hayvanların bir hisse sahip olmadığını sanmak daha kolaydır belki de. Bu durumda gerçek ihtiyaçları göz önüne alınmadan kâr üreticisi gibi kullanılabilirler. Ne de olsa o gereksinimleri karşılamak maliyete değen bir şey değildir.”
Üretici için milyonlarca canlının yaşamı yalnızca (kısa vadeli ve çarpık) bir kâr-zarar hesabı; sürdürülemez bir çıkar beklentisinden ibaret. Tüketici içinse önemli olan tüketmek; huzursuzluk ya da vicdan sızısı duymadan, tüketiminin bedelini düşünmeden tüketmek… Doldur sepeti sevgilim!
Oysa korkunç bir bedel var: Doğumundan ölümüne dek akıl almaz bir eziyet içinde, doğasına hiç uygun olmayan koşullarda, onuru ve en temel hakları elinden alınmış olarak yaşayan inekler, sığırlar, koyunlar, kuzular, tavuklar, domuzlar ve niceleri. Varlıkları getirecekleri kâra indirgenmiş milyonlarca, milyarlarca hayvan… Bunun üstüne kurulmuş bir endüstri.
“İhmal edilmiş, kötü beslenmiş, yalnızlık çekmiş ve korkmuş bir çocuktan, dengeli bir yetişkinin çıkmasını kimse bekleyemez. Bence aynı mantığı çiftlik hayvanlarına da uyarlamak gerekir.”
***
İneklerin Gizli Hayatı’nda, Rosamond Young, ailesinden hayvan hikâyeleriyle birlikte devraldığı ve organik sözcüğünün şimdiki anlamına kavuşmadığı yıllardan bu yana, hayvanlara yönelik derin bir özen ve kaygıyla işlettiği çiftliği, Kite’sNest Çiftliği’ni, çiftlikteki hayvanların dünyasını anlatıyor. Kite’sNest çoğu çiftlikten farklı çünkü burada öncelik hayvanların hayatlarını onur ve tatmin içinde, her canlının hak ettiği saygınlıkla sürdürebilmeleri. İstedikleri otu, kökü yiyebilmeli, istedikleri kadar gezebilmeliler; aileleriyle, akranlarıyla ilişki kurabilmeli, huzuru, dostluğu ve sevgiyi doyasıya yaşayabilmeliler. Mutlu olabilmeliler. Çünkü onlar birey, onlar saygıyı ve takdiri hak eden, hayatını bir süt deposu ya da et kütlesi olarak geçirmek zorunda olmayan canlılar.
Tanıyınca, kalıpların dışında bakabilince onlar harika canlılar.
“Alice bazen yanımda sallana sallana yürürken, birden aşka gelip hız değiştirir ve neşeyle koşarak gözden kaybolurdu. Bense diğer ev ineğiyle ağır ağır yürümeyi sürdürür, sonra da birkaç yüz metre ötede Alice’i benimle saklambaç oynamaya çalışırken görürdüm. Alice bir ceviz ağacının arkasına elinden geldiğinde saklanmaya çalışır, iri bedeniyle pek de beceremezdi. Kendisini gördüğümü fark ettiği anda da yine dörtnala koşmaya başlar, bir sonraki ağacın ardına geçerdi.”
Young hayvanlara yönelik eziyeti gerekmedikçe ortaya dökmeden, aksinin-hayvanların onuruna ve ihtiyaçlarına saygı duyan, öncelik veren bir yaklaşımın- yarattığı mucizeleri aktarmayı yeğliyor. Bu mucize yaşamın, dirimin ta kendisi aslında. Bu mucize hayvanların ta kendisi: İlişki kurmaya ihtiyaç duyan; kararlar alan, seçimler yapan, güvenen ya da güvenmeyen, kimilerine yakın, kimilerindenuzak durmayı tercih eden; ihtiyarların aktarımlarına, anne desteğine ihtiyaç duyan bireyler.
“Burada kızların annelerine yaklaşan doğumlarıyla ilgili danıştığını ya da belki onlarla havadan sudan konuştuğunu hemen her gün görürüz.”
Kişilik özellikleri olan, zaman ayırınca, gereken ilgi gösterilince kendilerini bir şekilde tanıtan bireyler bunlar. Hikâyeleri olan bireyler. Korkuları, zevkleri, farklılıkları, hırçınlıkları ya da muziplikleri olan bireyler. Bakmayı ve görmeyi bilenler için. Bakmayı ve görmeyi isteyenler için.
“Durham kısa sürede sadece kadınla erkeği değil, benzer cüssede iki erkeği de birbirinden ayırmayı öğrendi. Aynı gün aynı insandan iki defa yem istemiyordu, ama farklı bir insan gelirse elinden geldiğince o gün beslenmemiş numarası yapıyordu.”
Burada sözünü ettiğimiz, İneklerin Gizli Hayatı’nda hikâyelerini okuduğumuz, evimizdeki kuştan, kediden, köpekten farklı canlılar değil. Onları farklı kılan taleplerinin (ve haklarının) insan tarafından çok uzun zamandır (yok sayılacak denli) bastırılmış olması; kendilerini ifade alanlarının tamamen yok edilmesi. Çok uzun zamandır canlı, hayvan, dost olarak değil, yalnızca mal olarak görülmeleri.
“İneklerle buzağıları arasındaki duygusal ve fiziksel bağlılığın derinliğini yıllar içinde defalarca gözlemlemiştik. Bir ineğin ölü buzağısı için, buzağının annesi için tuttuğu yastan çok daha uzun süre yas tuttuğunu gördük. Her ikisinin de kederini hafifletmek mümkün. Bir ineğin yakın aile çevresinden birileriyle ‘konuşabilmesi’ bu durumda önemlidir.”
Young’ın hikâyesi, Kite’s Nest Çiftliği her şeyin nasıl da farklı olabileceğini gösteren mükemmel bir örnek. Belki silkelenmek, doğa ve hayvanla kurduğumuz ilişkinin sorunlarını gözden geçirmek için bir başlangıç. Bir sevme ve sayma kılavuzu. Belki kendimizi, tercihlerimizi ve göz yumduklarımızı sorgulamak için bir adım.
“Hayvanların hepsi birer bireydir. Bazıları kişilikleriyle sizi etkiler, bazıları da göze batmadan yaşar gider. Bir hayvanı ne kadar iyi tanırsanız, ona o kadar yararınız dokunur.”
***
İneklerin gizli bir yaşamı var. Gizli kalsın, hatta yok denecek kadar gizli kalsın istiyoruz, çünkü bu bizi rahatlatıyor. Çünkü bu bardağımızı,tabağımızı dolduran acıyı görmezden gelmemizi sağlıyor. Oysa o acı var. Yudum yudum, lokma lokma sindiriyoruz o acıyı.
Ve sonra, belki bir sigara yakıp, neden bu kadar mutsuz olduğumuzu düşünüyoruz…
İneklerin Gizli Hayatı, Rosamund Young, Çev. Duygu Akın, Domingo Yayınları, Eylül 2018, İstanbul, 144 s.