Karmatiler, İslam rejimini devirmek gayesiyle 880’lerden itibaren Abbasilere karşı ayaklanmaya başladılar. Abbasilerle Sünni din adamları, onlara yönelik büyük bir karalama ve iftira kampanyası başlattı. Bununla yetinmeyen Abbasi halifesi Muktedirbillah, Karmati hareketinin “eylem adamı” Ebu Said el Cennabi’ye bir mektup gönderip gözdağı vermek istedi. Kendine güvenen, taşıdığı fikriyatın doğruluğuna inanan Karmati lideri, bunun altında kalmadı; Abbasi halifesini küçümseyen bir tutumla gereken cevabı verdi. El Cennabi’nin yanıtının bir bölümü aşağıda:
“… Yemin ederim ki, (Ey Abbasoğlu), nefsin seni aldatmış; eremeyeceğin makama gözünü dikip tamah edersin ve bulamayacağın mertebeyi sana hoş göstererek, seni hırslandırmıştır. Bunun için kalktın, kâtiplerinin hakkımda görüş birliği içinde söyledikleri şeyi alıp yazdırdın; beni, kötülüklerle andın, karalayıp lekeledin ve çirkin sıfatlarla nitelendirip damgaladın…
‘Her türlü haram ve gayrı meşru kazanç sende’
“Ey Abbasoğlu! Onlar adına benimle tartışmaya girip, davaya (güya) Kuran’dan delil getiren adam! Sen ki; (sarayda) her türlü içkiyi zıkkımlanırsın, çalgı çalıp çengi ve rakkaseler oynatırsın; yabancı erkeklerin karşında çalıp oynamasına, gılmanların boynuna sarılıp kucağına oturmasına heveslenirsin; çeşit çeşit (cinsel sapıklık) fisk-u fücur ve bu arada livata (oğlancılık) ile vakit geçiren kişisin. Allah’ın hangi ayetinde bu tür işlere cevaz verilip meşru kılınmıştır?
“Hâlbuki bu işleri yapanlar; tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp edip el koyanlar sizin gibilerdir. Her türlü haram ve gayri meşru kazanç yollarına başvuranlardır.
“İyi insanların camilerini yakıp yıktığımı söylüyorsun. Doğrudur; bu tür camilerin hepsini yaktırdım. Çünkü o ibadet yerine gidenlerin çoğu, Allah karşısında yalan söyleyip riyakârlık yapıyordu. Her türlü yozluğu, sapıklığı buralarda kararlaştırıp Allah şeriatı diye gösteriyorlardı. Oralarda bizzat Allah’ın peygamberine iftira edilip, sapkın yollar meşru gibi gösteriliyordu. Böyle cami ve mescitlerden, yakılıp yıkılmaya ve viran olmaya daha layık ve müstahak hangi mekân olabilir ki?
‘Gel de gör!’
“Güya ‘Muktedirbillah’ unvanı taşıyorsun. Yani Allah’ın kudretine maliksin veya O’ndan güç kuvvet alıyorsun! Bak hele sen! Hangi orduyla savaşıp onu yenebildin; hangi düşmanı elde kılıç kovaladın? Dolayısıyla, sen değil Muktedirbillah olmak; olsan olsan fasıkların (yozların, yobazların) emiri olursun. Müminlerin (yani halkın) emiri olmak sana yakışmaz çünkü.
“Bir de bana bak; kabilesi ve yakınları arasından çıkmış biriyim. Hürmet ve itaat, onlar için yaptıklarımdan kaynaklanıyor. Beni yüceltmiş, şan ve şeref vermişlerdir. Onlar sayesinde, onlarla birlikte yükseldim.
“Ey Abbasoğlu, bir daha beni tehdit etmeye kalkma; şimşek çakar gibi korkutma yoluna gitme. Her neye azmetmişsen, sözünde dur. Görülecek hesabın varsa, gel de gör!”
Kaynak: Faik Bulut, “İslam Komüncüleri”, Berfin Yayınları, 2. basım, 1998, s.170-173.