Ana Sayfa Dergi Sayıları 219. Sayı Kitapçı Rafı

Kitapçı Rafı

361
0

Tohumların Zaferi
Thor Hanson, Çev. Kemal Güleç, Metis Yayınları, 2022, 306 s.
“Hem bir keşif yolculuğu hem de bir davet niteliğinde olan bu kitap, tohumların evrim, doğa tarihi ve insan kültürü boyunca açtığı dolambaçlı yolu takip ettikçe büyüyen merakla birlikte artan bir ilgiden doğduğu iddiasında. Yazar kitabını şöyle açıklıyor: Araştırma yaptığım ormanlar ve laboratuvarlardan başlayıp yol boyunca tanıştığım bahçıvanların, botanikçilerin, kâşiflerin, çiftçilerin, tarihçilerin, keşişlerin –ve elbette harikulade bitkilerin, onlara bağımlı olan hayvanların, kuşların, böceklerin– kılavuzluğunda hikâyenin gelişmesini izledim. Tohumların ortak özelliklerinden biri onları bulmak için uzaklara bakmamıza gerek olmamasıdır, çünkü tohumlar dünyamızın ayrılmaz bir parçasıdır. Evet, bir tohumlar dünyasında yaşıyoruz. Sabah kahvemizden, onun yanında yediğimiz çörekten tutun da kıyafetlerimizin dokunduğu pamuğa, yatmadan önce içtiğimiz bir fincan kakaolu süte kadar tohumlar gün boyu bizimledir. Tohumlardan yiyecekler, alkollü içkiler, yağlar, baharatlar, zehirler, yakıtlar, iplikler, boyalar elde ediyoruz. Tohumlar dünyadaki hayatın temel yapıtaşlarıdır; farklı beslenme alışkanlıklarının, ekonomilerin ve yaşam tarzlarının temelini onlar oluşturur. Keza, vahşi doğadaki yaşama dayanak oluşturanlar da yine onlardır. Peki tohumlar nasıl bu kadar başarılı oldu? Tohumların ve onları taşıyan bitkilerin gezegenimizi tepeden tırnağa değiştirmelerine imkân tanıyan özellikleri, alışkanlıkları nelerdi? Bu sorunun cevabı, elinizdeki kitabın anlatısını kuruyor ve sadece tohumların doğada nasıl serpildiklerini değil, insanlar için neden bu kadar elzem olduklarını da açıklığa kavuşturuyor.

Zaman ve Suya Dair – Bir Buzula Ağıt
Andri Snaer Magnason, Çev. Kadir Yiğt Us, Domingo, 2022, 300 s.
“Geleceğe Mektup”–  adıyla dünya çapında haber olmuş, milyonlarca kişi tarafından paylaşılan buzula yazılan ağıt yazar Magnason tarafından şimdi de bilimsel yaklaşım ile kişisel bakışını birleştiriyor; iklimbilimcilerin gelecek tahminleri arasında yolculuk ederken kadim efsanelerden, atalarının hikâyelerinden ve Dalai Lama’yla yaptığı söyleşilerden geçen güzergâhını incelikle –ve nükteli, ironik bir dille– örmeyi amaçlıyor. Yazar kitaba dair sözlerini şöyle tanımlıyor: Yaşadığımız yüzyıl içinde dünyadaki suyun doğası değişecek; buzullar eriyecek, deniz seviyeleri yükselecek ve sularının asitliği son 50 milyon yıldır görülmemiş derecede artacak. Bu dönüşüm gezegenimizdeki bütün yaşamı, tanıdığımız ve sevdiğimiz herkesi derinden etkileyecek. Aklın alabileceğinden daha karmaşık, geçmişteki tüm deneyimlerimizden daha mühim, dilin kendisinden daha ulu bir vaka… Bu büyüklükte bir sorunu hangi sözcüklerle tarif edebilirsiniz ki?

Fransada ve Türkiye’de Yoksulluğun Silüetleri Yuvayı Kaybetmek -Karşılaştırmalı Konut Sorunu
Cansu Tekin, Notabene Yayınları, 2022, 312 s.
Yuvayı Kaybetmek, ileri marjinalliğin karşılaştırmalı coğrafyasında konut sorununu sosyal politika perspektifinden ele almaktadır. Önceki çalışmalardan farklı olarak hem Fransa’da hem de Türkiye’de, “adı kötüye çıkmış”, “tehlikeli” mahalleleri Wacquant’ın metodolojisiyle inceleme nesnesi yaparak yoksulluğun görünmeyen yüzlerine ışık tutmaktadır. Devletin sağ ve sol eli kavramsallaştırmasından yola çıkarak bedenlere, mekânlara, göçmenlik deneyimlerine, üretim rejimlerindeki dönüşümlere, sosyal politikalara, konut sorununa ve yoksulluğa ekonomi-politik bir bakışla eğilmektedir. Kent yoksulluğunu tarihsel ve mekânsal bir inşa temelinde ele alan çalışma, yoksulluğun evrensel olarak benzeştiğini, kentin sürgün bölgelerinin devletler eliyle inşa edildiğini ve konut sorunundan çıkışın yolları olabileceğini vurgulamaktadır. Kısacası kitap sorunun failini ararken üretim ilişkilerine, sosyal politikalardaki dönüşüme, beden politikalarına, polis gücüne varıyor ve soruyor: Direnişin imkânı var mı?

İnisiyasyon, Ayinler, Gizli Cemiyetler
Mircea Eliade, Doğu-Batı Yayınları, 2022, 252 s.
İnisiyasyon kavramı bireyin gelişimi için, doğaüstü varlıklardan ruhsal tesir’i alıp aktarabilen bir üstadın sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, yöntemli bir eğitim şekli olarak tanımlanır. İnisiyasyon Latince “bir yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium” sözcüğünden gelir. İnisiyasyon ile genellikle inisiye olacak öznenin dinsel ve sosyal statüsünü kökten değiştirmeyi amaçlayan sözlü öğreti ve âyinlerin tümü anlaşılır. Felsefi terimle söylenecek olursa, inisiyasyon varoluşsal düzenin ontolojik bir dönüşümüne denk gelir. Bu sınavların sonunda inisiyasyona aday kişi, önceki durumuna göre bambaşka bir varoluşa sahip olur. Bu sayede o, yetişkinlerin kurumlarını, tekniklerini, davranışlarını, ayrıca kabilenin kutsal mitlerini ve geleneklerini, tanrıların adını ve bunların eserlerinin hikâyesini, özellikle de zamanın kökeninde kurulduğu şekliyle kabile ile doğaüstü Varlıkların kutsal mitlerini ve geleneklerini öğrenir. Farklı inisiyasyon türlerini açığa çıkarmak için Mircea Eliade sırasıyla geleneksel toplumlarda erinlik âyinlerini, gizli cemiyetlere giriş törenlerini, askerî ve şamanik inisiyasyonlarını, YunanDoğu gizemlerini, Hıristiyan Avrupa’da inisiyatik motiflerin kalıntılarını ve son olarak da bazı inisiyatik motifler ile edebî temalar arasındaki ilişkiyi ele alır.

Sünniler ve Şiiler – Bir İhtilafın Siyasi Tarihi
Laurence Louer, İletişim, 2022, 253 s.
“Sünnilerle Şiiler arasındaki çatışma, asla İslâm peygamberinin halefi etrafındaki basit tartışmadan ibaret olmamıştır. Zira çok geçmeden meşru siyasi otoritenin doğasına dair temel sorular gündeme gelmiştir: Müslüman devlet başkanı hangi vasıflara sahip olmalıydı? Sıradan bir insan evladı olabilir miydi, yoksa ilahî bir vasıf mı taşımalıydı? Nasıl seçilmeliydi ve bununla bağlantılı olarak en meşru siyasi rejim tipi neydi?” Sünni-Şii ilişkilerinin tarihi, nereden bakılırsa bakılsın bin yılı aşkın süredir devam eden kesintisiz bir çatışmanın hikâyesidir. Bu bitimsiz mücadele, Hz. Muhammed’in halefi etrafındaki anlaşmazlıklardan doğan kadim nefrete bağlansa da, aradan geçen yüzyıllar, mevcut ihtilafın siyasi bağlama göre kâh canlanıp kâh sönümlendiğine işaret eder. Bu iniş çıkışlar çoğu zaman hükmeden ile hükmedilen grupların ihtiyaçlarına göre şekillenirken, bazen siyasi elitlerin meşruiyet kazanmasına yaramış, bazen de isyancıların başkaldırısının veya din adamlarının nüfuz kazanma çabasının aracı olmuştur. Sünniler ve Şiiler – Bir İhtilafın Siyasi Tarihi bugün hâlâ devam eden bu gerilimin tarihteki izini sürerken, İslâm’ın iki büyük mezhebi arasındaki süreklilik ve kopuşları da araştırıyor. Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla tanınan siyaset bilimci Laurence Louër, uluslararası camiada başvuru kaynağı olarak kabul gören kitabında Irak, Pakistan, Suudi Arabistan, İran, Yemen ve Lübnan gibi farklı ülkelerin kendilerine has siyasi koşullarını ve toplumsal yapılarını göz ardı etmeden, serinkanlı bir Ortadoğu panoraması ortaya koymayı amaçlıyor.

Peki Ya Eserler Yazar Değiştirseydi?
Pierre Bayard, Çev. Murat Erşen, Everest, 2022, 156 s.
Borges sayesinde artık hepimiz Don Quijote’nin gerçek yazarının Pierre Ménard olduğunu biliyoruz. Peki Kafka’nın Yabancı’yı, Tolstoy’un ise Rüzgâr Gibi Geçti’yi yazdığını ya da Hitchcock’un Potemkin Zırhlısı filmini çektiğini biliyor muydunuz? Edebiyat profesörü ve denemeci Pierre Bayard’a göre, eserlerin müelliflerini değiştirmek ve onları başka bir bakış açısıyla incelemeye çalışmak hem insan algısını zenginleştiren hem de daha çok hayal kurmaya teşvik eden bir yöntem. Bayard, Don Quijote’yi bir 20. yüzyıl bilimkurgu yazarına atfeden Borges’in ve 1968’de “müellifin ölümü”nü ilan eden Roland Barthes’ın yolundan ilerliyor; Nietzsche’yi Karamazov Kardeşler’i yazmaya iten sebepleri sorguluyor, Balzac’ın Parma Manastırı’ndaki üslubunu inceliyor? Peki, Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? tarihe ters köşe yaparak alışılmadık bir okuma biçimi öneriyor.

Pragmatik Bakış Açısından Antropoloji
İmmanuel Kant, Fol kitap, 2022, 328 s.
Felsefe tarihine yön vermiş en önemli düşünürlerden Immanuel Kant, üç büyük eleştiri kaleme aldı: Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargıgücünün Eleştirisi. Bilgi felsefesi, etik ve estetik anlayışımızda devrim yaratan bu eserler genellikle üç soru ile ilişkilendirildi: “Ne bilebilirim?”, “Ne yapmalıyım?” ve “Ne umabilirim?” Ancak Kant felsefesinin sürekli atlanan ve görmezden gelinen dördüncü bir sorusu daha vardı: “İnsan nedir?” Kant’ın yaklaşık yirmi beş yıl boyunca verdiği Antropoloji dersinin notlarından oluşan ve hayattayken yayına hazırladığı son yapıtı olan bu kitap, “İnsan nedir?” sorusunu merkezine alıyor. Antropolojinin görevi olarak insanı, tarih boyu oynadığı roller ve taktığı maskelerle ele alan empirik antropolojiden farklı olarak, insanın neliği ve ne olması gerektiğini araştırıyor; insanın kendi potansiyelini gerçekleştirme sorumluluğunu vurguluyor. Felsefi antropoloji denilen insana bu yeni bakış, çağdaş felsefenin önemli isimleri Max Scheler, Ernst Cassirer, Martin Heidegger ve Michel Foucault tarafından farklı şekillerle de olsa alımlanarak büyük bir etkide bulunmuştur. Bu anlamda Antropoloji çağdaş felsefenin köklerine de ışık tutuyor. Delilik ve dehâ, yatkınlık ve eğilim, haz ve tatmin ile birlikte bilişsel yetilerin ilişkisinin ele alındığı bu kitap, felsefi bir sistem olarak Kant felsefesini bütünlüklü bir bakışla anlama imkânı sunuyor.

Neden Hasta Oluruz?
Benjamin Bikman, Çev. Nurdan Soysal, Say Yayınları, 2022, 344 s.
Uluslararası üne sahip bilim adamı ve patofizyoloji profesörü Benjamin Bikman Neden Hasta Oluruz?’da insülin direncinin nasıl bu kadar yaygın hale geldiğini ve neden önemli olduğunu araştırıyor. Sorunu fark etmedikçe ve gidişatı tersine çevirmedikçe kronik hastalıklar daha da yaygınlaşacaktır. Ancak Bikman yararlı yemek önerileri, kolay egzersiz ilkeleri ve daha fazlasıyla bunu durdurmak ve önlemek için bir plan sunuyor. Şaşırtıcı araştırmalar ve pratik tavsiyelerle dolu Neden Hasta Oluruz?