Proleterlerin Gündüzü; Günümüzde İşçi Sınıfı Kültürü ve İletişimi
Gamze Yücesan Özdemir, İmge Kitabevi, 2024, 253 s.
Bu kitap işçi sınıfının kültür ve iletişim deneyimlerine odaklanıyor. Bunu yaparken şu sorulara cevap arıyor: Nasıl bir gündeyiz ki ne bugünün karanlığını kabul ediyoruz ne de bu karanlıkları ışıtabiliyoruz? Tarihsel maddeciliğin zihin açıcı imkânlarını değerlendirebilir miyiz? Bu çabaya işçi sınıfı kültürü ve iletişimi üzerine düşünerek dâhil olabilir miyiz? Kitap, Gamze Yücesan-Özdemir’in geniş bir zamana yayılan işçi sınıfı etnografisi birikimlerine dayanıyor. Geçmişin parlak mücadele anlarını ziyaret ediyor. Kültür ve iletişimin çok katmanlı ve çelişkili yapısını kapsayabilmek için gündelik hayattan sendikalara, sınıf bilincinden sanata, özörgütlülükten dijital kültüre zemindeki pek çok taşa basarak yol alıyor. Proleterlerin Gündüzü işçilerin hem birlikteliğine hem de gecenin karanlığını yırtıp atmasına bir gönderme… Proleterler, sosyal bilimdeki prekarya, ezilenler ve madunlar söylemine inat; Gündüz ise umutsuzlara, karamsarlara inat kullanılıyor. Gamze Yücesan-Özdemir okuru işçi sınıfı kültürü ve iletişimi üzerine düşünmeye, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir gelecek imkânını aramaya çağırıyor.
Nesne İlişkileri – Haset ve Şükran ve Diğer Yazılar 1946 1963
Melanie Klein, Çev. Menekşe Arık, 2024, 435 s.
Yayınevinin daha önve yayımladığı Haset ve Şükran’ı da kapsayan bu kitap Melanie Klein’ın 1946’dan 1960’taki ölümüne dek yazdığı metinleri bir araya getiriyor. Nesne ilişkileri kuramının köşe taşlarını oluşturan yazılar birlikte okunduğunda Klein’ın düşüncesini bütün boyutlarıyla tanıma imkânı sunuyor. Kitapta psikanalizin kuramsal ve klinik alanlarına dair katkıların yanı sıra, psikanalitik edebiyat incelemesi sayılabilecek, biri Oresteia diğeri Julien Green’in bir romanı üstüne iki yazı ve ruh sağlığı konularının herkesin anlayabileceği bir dille anlatıldığı yazılar yer alıyor.
Tarihin İlkeleri ve Tarih Felsefesi Üstune Başka Yazılar
R. G. Collingwoodi Çev. Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, 2024, 456 s.
Tarih araştırmasının “özerk” olduğu ve olması gerektiği, ve daha da özelde, araştırma yöntemlerinin ve kavram çerçevesinin, belli benzerliklere karşın, doğa bilimlerininkinden önemli ölçüde ayrıldığı fikri, Collingwood’un tarih düşüncesinde merkezi bir yer tutar. Tarihçiler için ulaşılan sonuçları tanıklığa değil delillere dayandırma, araştırmalarında sistematik sorgulamanın can alıcı rolünü değerlendirme; geçmişi yeniden inşa etmeye çalıştıklarında sıkı sıkıya dizginlenmiş bir hayal gücünün kullanımı; düşüncelerin ifade edilmesini ilgilerinin merkezine yerleştirme; dile getirdikleri düşünceleri kendi zihinlerinde yeniden canlandırarak eylemleri anlamanın yollarını araştırma lüzumu, bu düşünce biçimiyle ilgili pek iyi bilinen Collingwood öğretileri arasındadır.
Dip Dalga 2/Kadın
Editör: Hamdi Tayfur, Ankara Okulu, 2024, 271 s.
Dinden uzaklaşma sürecindeki kadınların, cinsel kimlikleri sebebiyle farklı sorunlar ve zorluklar yaşayıp yaşamadıklarını, dinden çıkmalarında hangi faktörlerin daha çok rol oynadığını araştırmak amacıyla bu nitel çalışma yapıldı. Katılımcılara kimlikleri gizli tutulmak koşuluyla aldıkları dini eğitim, dini geçmişleri, değişim/sorgulama süreçleri, sürece etki eden faktörler, bu esnada yaşadıkları olaylar ve dinle bağlarını kestikten sonraki sosyal ve psikolojik durumlarını anlamaya dönük nitel araştırma tekniğine uygun açık uçlu on iki soru yöneltildi.
İnsanların Şekillendirdiği Bir Dünyada Hayvanları Nasıl Sevmeli?
Henry Mance, Çev. Mehmet Doğan, Koç Üniversitesi Yayınları, 2024, 400 s.
Henry Mance Hayvanları Nasıl Sevmeli’de, sahne ışıklarını, insanların yüz çevirdi, yok saydığı, görmezden geldiği hoyratlığa çeviriyor. Kendi sınavını vermek için bir mezbahada yüz yüze geldiği başı kopuk koyunun göğüs kafesine kuş bakışı bakıyor, dondurucu soğukta balık tutmaya, puslu ormanda geyik vurmaya çalışıyor. Avcılıktan veganlığa uzanan yelpazede sevgisini tanımlamaya çalışırken okuru kendi kültürüne, alışkanlıklarına ve duygularına doğru zorlu bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyor. Yazar şu sorulara yanıt arıyor; hayvanları seviyoruz, fakat eylemlerimiz bu sevgiye sığıyor mu? Sevgimizi sınavdan geçirsek, hayvan yaşamının değersizliği üzerine kurulmuş mezbahalarımız, bir günlükken yavrusundan koparılmış, meme iltihabı ve topallıkla boğuşan süt makinesi ineklerimiz, gaddarlığın vücut bulmuş hali olan balıkçılık yöntemlerimiz, hayvanların yapaylığa ve can sıkıntısına mahkûm edildiği hayvanat bahçelerimiz ve hatta cins hayvan hevesimiz yüzünden eklem sorunlarından ve türlü hastalıklardan mustarip köpeklerimiz, bu sınavdan geçebilir mi? Sırça köşkünüzden çıkmaya, dünya üzerinde bıraktığımız ayak izini görmeye, hayvanlara adil muamelenin daha iyi yollarını aramaya hazır mısınız? İnsanlar başka hayvanlarla bağlantı kurmak için kendi yollarını bulur, diyor Mance.
Bütüncül Doğal Yaşam – Dünyayı, Tarihi, Bedeni ve Zihni Yeniden Hissetmek
Kathleen R. Symthe, Çev. Can Berk Işık, Yeni İnsan Yayınları, 2024, 224 s.
Bu kitabın yazarı Ohio’da yaşayan bir tarih profesörüdür. Ancak kürsüsünden çıkmadan, kampüse gidip gelen ve suya sabuna dokunmayan bir akademisyen değildir. Çalışmalarını Tanzanya, Kenya ve Gana’ya kadar taşımış, çok uzun süreler Afrika’da yaşamıştır. Kendi memleketinde de başını fakültenin dışına çıkarmış, topluluk destekli tarım projelerine katılmış, Orta Amerika’da uzun yürüyüşlere gitmiş ve bisiklet pedalına basmayı hiçbir zaman bırakmamıştır. Tarihi iyi bilmek, geleceği de tahmin etmek gibi bir yan etkiye sahip. Yazar, bu yeteneğiyle felaket boyutuna ulaşan küresel çevresel sorunların çözümüne odaklanmış. Üstelik bu sorunlar yumağı insanların üzerine doğru gelirken, dünya dini, siyasi, kentsel-kırsal farklılıklar ve tarihin hiçbir döneminde görülmemiş düzeydeki eşitsizliklerle boğuşurken gerçekleşmektedir.
Geleceğin Antropolojisi
Rebecca Bryant, Çev. Asena Pala, Fol Kitap, 2024, 264 s.
İnsanı insan yapan niteliklerin başında kuşatıcı ve keskin bir zaman bilincinin geldiği fikri öteden beri felsefede, dinlerde ve mitolojilerde önemli bir yer tutuyor. Hatta insanı geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bir köprü, bir düğüm noktası olarak görmek, sayısız kültürde insanın kendine ve dünyaya bakışının önemli bir parçasını oluşturageldi. Böyle olmasına rağmen sosyal bilimlerin ve özellikle de insanı konu edindiğini iddia edegelmiş antropolojinin geçmişe ve şimdiye odaklanarak geleceği büyük ölçüde ihmâl ettiği, hatta bu ihmalin antropolojinin geleceğini de kuşkulu hâle getirdiği yönünde eleştiriler bir süredir daha yüksek sesle dillendiriliyor. Bu kitap, insanı ve kültürleri anlamada geleceğin ve gelecek bilincinin oynadığı role odaklanıyor. Aristoteles ve Augustinus’tan Husserl, Heidegger, Ricoeur, ve Schatzki’ye kadar uzanan bir düşünce geleneğinin ışığında, geleceğin insanlar için hazırladıklarını ve insanların geleceğe hazırlanma tarzlarını ortaya koyarak, geleceği antropolojiye dâhil etmenin ve antropolojiyi geleceğe taşımanın koşullarını belirlemeyi amaçlıyor. İnsanı gündelik pratikleri içinde gelecekle, henüz olmamış olanla, “olandan başka”yla kurduğu ilişki üzerinden ele almanın, “yeni” ve geleceğe miras bırakılabilecek bir sosyal antropoloji geliştirmenin olanağını araştırıyor.
Kentsel Morfoloji: Kentlerin Fiziksel Biçimi Çalışmalarına Giriş
Vitor Oliveira, Çev. Tuğçe Tezel, Nika Yayınları, 2024, 306 s.
Kentlerin biçimini, fiziksel dokuyu oluşturan biçimsel ve yapısal öğeleri, bu öğelerin bir araya gelme koşullarını, kent biçiminde oluşum, değişim ve dönüşüme neden olan süreçleri ve aktörleri inceleyen bir uzmanlık alanı olan kentsel morfoloji, kentin farklı katmanlarının tarihsel perspektifte analizi kadar, bugünün anlaşılmasıyla da ilgilenmekte ve geleceğe dönük öngörülerin geliştirilmesini desteklemektedir. Yüz yıldan uzun bir süre önce kurulan kentsel morfoloji alanında son on yıllarda önemli gelişmeler oldu. Mimarlık, planlama ve coğrafya alanlarının yaygın faaliyetinin görüldüğü alan, 1994 yılında International Seminar on Urban Form’un (ISUF) kurulması ve 1997 yılında uluslararası hakemli dergi Urban Morphology’nin yayınlanmaya başlamasıyla kurumsallaştı, daha sistematik ve bilimsel birikimin izlenmesine olanak sağlayan bir disiplin hâlini aldı. Kentsel morfoloji çalışmalarının uluslararası ölçekte yaygınlaşması, farklı ülkelerde ISUF’la ilişkili olarak kurulan bölgesel ağlar ile mümkün oldu. Bu çerçevede Türkiye Kentsel Morfoloji Ağı (TNUM), 2014 yılında kuruldu. Vitor Oliveira’nın 2016 yılında, kendi sözleriyle “kentlerin fiziksel biçimleri üzerine yapılan çalışmalarda, kentsel morfoloji üzerine bir el kitabı” olmadığını fark etmesi üzerine yazmış olduğu Kentsel Morfololoji: Kentlerin Fiziksel Biçim Çalışmalarına Giriş kitabı, kentsel morfoloji alanının temel kitaplarından biri oldu. Oliveira’nın vurguladığı “İngilizce dil bariyeri”, ülkemizde kentsel morfoloji alanında araştırma yapanların uluslararası literatürle ilişkilenme olanaklarını sınırlayan bir unsur oluşturdu. Kentsel Morfoloji kitabı, Türkiye’de başta kentsel morfoloji, mimarlık, şehir planlama ve kent-çevre yönetimi alanlarında çalışan akademisyenler ve öğrenciler olmak üzere araştırma, eğitim ve uygulama süreçlerine dâhil olan tüm okuyucular için faydalı olacak bir başucu kitabı olma iddiasını taşıyor.
Primatların İzinde – Evrimsel Tarihsel ve Metodolojik Bir Bakış
Haz. Aslıhan Niksarlı, Ginko Bilim, 2024, 248 s.
Primatlar kimdir? Milyonlarca yıldır gezegende yaşayan, ancak insanların görece yeni denilebilecek bir ilişki kurduğu primatları anlamak mümkün müdür? Tarihsel süreçlere baktığımızda primatlara dair ve primatoloji alanındaki çalışmalar nasıl başlamıştır? Türkiye’de bu alanda çalışan insanlar, yapılan araştırmalar var mıdır? Önsözünü dünya çapında şempanzelerle ilgili keşifleriyle tanınan Dr. Jane Goodall’un yazdığı bu kitap; primatların kim olduğunu, primatolojinin kendine has bir disiplin olarak ortaya çıkış sürecini ve bir disiplin olarak bilim dünyasında kendine nasıl bir yer bulduğunu, primatların kökenini, evrimsel süreçlerini ve karmaşık primat taksonomisini, çeşitli primatların fiziksel özellikleri, yaşam alanları, sosyal davranışları, beslenme biçimleri ve korunma statülerini tartışıyor. Bunların yanı sıra primatoloji çalışmalarında kullanılan farklı yöntemler hakkında bilgi veriyor ve bunları birinci elden deneyimleyen, Türkiye’den 4 kadın araştırmacı tarafından farklı zamanlarda farklı yerlerde ve farklı türlerle gerçekleştirilmiş saha çalışmalarını zorlukları ve güzellikleriyle beraber anlatıyor. Primatların İzinde, primatların dünyasına bir kapı aralarken, okuyuculara primatları tanımanın, evrimsel ve tarihsel süreçlerimizi birlikte keşfetmenin heyecanıyla, hayatlarımızı onlarla uyum içinde düzenlemenin yollarını bulma fırsatı sunuyor.
Kimya Laboratuvarından Kimya Sanayisine Çağdaş Kimya Tekniğinin Kilometre Taşları
Zeki Tez, Doruk Yayınları, 2024, 528 s.
Kimyanın tarihi de diğer bilimlerin tarihleri gibi önemli dönüm noktalarına sahiptir; “çığır açan” denilen türden buluşlar, bu bilimin de çehresini değiştirmiştir. Kimyanın bu dönüm noktalarından pek çoğu tarihi belgelerde, arşivlerde saklı kalmıştır. Prof. Dr. Zeki Tez, konunun ilgilileri ve öğrenciler için kolayca ulaşılabilir ve anlaşılabilir olmayan bu kaynaklardan yararlanarak okuyucuya kimya biliminin yolculuğunu sunuyor. Kendi alanı da kimya olan Zeki Tez, kimya biliminin uğraklarını ele alırken, çağdaş biçimini alışının hikâyesini aktarıyor.”
Neandertal: Soydaşlarımızda Hayat, Sevgi, Ölüm ve Sanat
Rebecca Wragg Sykes, Çev. Mehmet Doğan, Kolektif Kitap, 2024, 464 s.
Keşfedildikleri günden bu yana insan türünün en kötü şöhretli üyeleri sayılan Neandertaller, artık geçmişin önyargılarından arınmış, bilimsel teknolojilerin desteğiyle şekillenen yepyeni bir bakış açısıyla tekrar inceleniyor. Fakat tüm bu araştırmalara rağmen hikâyelerinin tamamını öğrenebiliyor muyuz? İngiliz araştırmacı, arkeolog ve yazar Rebecca Wragg Sykes yukarıdaki soruları enine boyuna anlatabilmek için yola çıkıyor; Neandertallerin, üstlerindeki yırtık pırtık post parçalarıyla bizden çok çorak buzlu arazilerde yaşayan kuyruksuz maymunlara benzetildiği eski imajını rafa kaldırıyor ve türlü koşullara sahip geniş Avrasya coğrafyasında yüz binlerce yıl boyunca hayatta kalmayı başaran, büyük iklim değişikliklerine göğüs geren bu insanların, aslında her açıdan ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Neandertal: Soydaşlarımızda Hayat, Sevgi, Ölüm ve Sanat bu yakın akrabalarımızın nerede, nasıl yaşadığından neler yediğine, neler giyip nasıl süslendiğinden ölülerine nasıl davrandığına ve cinsel partnerlerini nasıl seçip bebeklerini nasıl büyüttüğüne dek çok geniş bir inceleme alnında, Neandertal kültürüne yepyeni bir pencere aralıyor. Sykes hem konunun uzmanları hem de Neandertalleri merak eden amatör okurların okuyabileceği bilgi dolu bu kitabında, öncü paleolitik araştırmaların ve teorilerin ortaya koyduğu bulguları temel alarak Neandertaller hakkında yazılan en kapsamlı araştırmayı sunuyor.
Sokrates’in Savunması – Açıklamalı Notlarıyla
Platon, Çev. Emre Karatekeli, Doğu-Batı Yayınları, 2024, 110 s.
Platon’un Sokrates’in Savunması (Apologia Sokratous) adlı diyaloğu daha çok Apologia olarak bilinir. Eski Yunancada “mahkeme karşısında yapılan savunma” anlamına gelir. Platon’un bu eseri MÖ 399 yılının bahar aylarında yapılan bir davayı ele almaktadır. Bu mahkemede, Sokrates Atinalı gençleri yozlaştırmak ve Atina’nın resmî görüşlerini reddederek kente yeni inançlar getirmesi suçlamalarıyla karşı karşıyadır. Sokrates’in mahkemeye verilmesinin görünürdeki en büyük sebebi, Atina devletinin tanımış olduğu, Olympos dağında ikamet eden Zeus, Apollon ve Athena gibi geleneksel tanrı ve tanrıçalara inanmıyor oluşudur. Pagan inançlara sahip olan Eski Hellenlerin gündelik yaşamında dinin ne kadar başat bir rol oynadığı düşünülecek olursa, bu yabana atılacak ve Atina yurttaşlarınca hoş görülecek bir suç değildir. Bu suçlamayı Atinalılar gözünde inanılır kılan en önemli unsurlardan biri, Sokrates’in Atina’da felsefeyle uğraşması ve yerin altında ve üstünde bulunan varlıkları farklı bir şekilde açıklamaya kalkışarak geleneksel dinî izahları bertaraf etmek istiyor olduğu iddiasıdır. Metin boyunca görüleceği üzere, Sokrates tüm akıl yürütme ve belagat yeteneklerini kullanarak kendisini defalarca aklamış olsa da, karşısında onun suçluluğuna en baştan ikna olmuş olan bir jüri vardır. Ahlâki bir zemin üzerinden yapılan suçlamalar, aslında devrin siyasi çalkantılarının sonucudur. Sokrates, bir yönüyle savaş yorgunu Atina’nın kendini aklamak için verdiği kurbanlardan birisi olmuştur.
Theodor W.Adorno – Kısa Bir Giriş
Andrew Bowie, Çev. Bartu Şanlı, Say Yayınları, 2023, 152 s.
Alman filozofu T. W. Adorno’nun çalışmaları, çağdaş toplumun patolojilerini anlamak bakımından gün geçtikçe daha faydalı bulunuyor. İklim değişimi, ekonomik kriz, faşizmin yeniden yükselişe geçmesi ve dünya düzeninde artan istikrarsızlıktan doğan toplumsal sorunlara çözüm arayanlar Adorno’yu tekrar okuyor. Bu kitap, Adorno’nun çalışmalarına ve yaşamına ışık tutuyor, onun temel felsefi kavramlarını, düşüncesinin felsefi arka planını ve tarihsel bağlamını açıklıyor. Andrew Bowie, Adorno’nun insan aklının irrasyonel sonuçlara yol açabileceği fikrinin onu nasıl “doğa”, “tarih” ve “özgürlük” gibi temel kavramları yeniden düşünmeye yönelttiğini ve çağdaş felsefenin bu kavramlar hakkında düşünürken izlediği birçok yola alternatifler sunduğunu gösteriyor. Kitap aynı zamanda Adorno’nun sosyal teorisinin yanı sıra modern kapitalizmin tehdidi altında olduğunu düşündüğü caz ve modern kültüre ilişkin son derece eleştirel değerlendirmelerini de inceliyor.
Yaşını Gösteren Kadınlar-Yaşlanmanın Feminist Deneyimi
Kolektif, Dipnot Kitap, 2024, 200 s.
Mektuplardan oluşan bu kitapta, feminist hareketten gelen kadınlar yaşlılık konusu üzerine söz alıyorlar. Kadınlar, kendi yaşlılıklarını ve yaşlanma deneyimlerini, yaşlılıkla ilgili korkularını, yaşlılıkla ilgili çarpıtılmış düşünceleri irdeleyip yaşlılığın feminist bir mesele olduğunu görünür kılıyorlar. Kitap, açtığı bu tartışma başlığı bağlamında ufuk açıcı bir eser olma amacını taşıyor. Yazarlar kitabı şöyle tanımlıyor: Tartışacak, konuşacak çok şey var çünkü patriyarka, gençliğimizdekilere ek olarak, farklı ezme, sömürü biçimleriyle yaşlandığımızda da peşimizde. Kapitalizm ise yıkıcılığını daha derinden hissettiriyor, ayrımcılığı had safhada yaşatıyor bize. Tahakküm farklı biçimleriyle geliyor, şiddetin başka yüzlerini de görüyoruz ‘yaşlanan’ kadınlar olarak. Yaşadıklarımızı, gözlemlerimizi değerlendirirken sorularımız çeşitlendi. Feminist bakışımız bizi, olumsuz anlamlar yüklenen yaşlılık düşüncesinden uzak tutmaya yetiyor mu? Farklı kuşaktan feministler bir aradayken yaşlı ayrımcılığı hissediyor muyuz? Genç kadınların olumlu, güçlü bir yaşlılık fikriyle yaşlanması için yaşçılık, yaş ilişkileri konusunda farkındalık yaratmak için neler yapabiliriz? Katkıda bulunanlar: Zeynep Esmeray, Zekiye Karaca Boz, Zehra Çınar, Yasemin Özgün, Ülkü Özakın, Şöhret Baltaş, Şener, Sebahat Tuncel, Özgür Can sunata, Nilüfer Yılmaz, Necla Akgökçe, Nazlı Azapçı, Mehtap Doğan, Latife Demirci Kahya, İmge Meral Yaman, İdil Soyseçkin, Hülya Üstün, Hatice Erbay, Handan Koç, Gülseren Pusatlıoğlu, Gülsen Ülker, Fatma Nevin Vargün, Fatma Bayram, Evun Sevgi Okumuş, Evren Paydak, Esra Koç, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Cevahir Özgüler, Bilgen Tümen, Beril Eyüboğlu, Aysel Kılıç, Aynur Demirdirek, Aksu Bora.
Ailenin Ötesi: Başka Bir Üreme, Cinsellik ve Kardeşlik Rejimi İçin Öneriler
Bülent Somay, Metis Kitap, 2024, 296 s.
Yazar Bülent Somay kitabı yazma amacını şu cümlelerle açıklıyor: bu kitaptaki tüm tartışmam şu ikili değerlendirmeye dayanıyor aslında: (1) Bildiğimiz haliyle aile, bizim eleştirilerimizden ve mücadelemizden bağımsız bir biçimde, zaten yapısal olarak çöküyor ve üreme biçimlerimizi, cinselliğimizi ve kardeşliklerimizi örgütlemenin alternatif yollarını aramaya çoktan başladık; (2) Aile, erkek / baba tahakkümünün temel odağıydı ve hâlâ da öyle; bu tahakküm, tüm toplumsal, politik ve kültürel alanları kapsasa da, sadece ailede yenileniyor, sadece orada yeniden hayatiyet kazanıyor. Öte yandan, yeni bir üreme, cinsellik ve kardeşlik rejimi ne kendiliğinden ortaya çıkacak, ne yokluktan zuhur edecek, ne de ütopik hayal gücümüzün, felsefi ve eleştirel mülahazalarımızın bir sonucu olacak. Eskinin yıkıntıları üzerinde, eski, tahrip olmuş ailenin kalıntılarını, yapı taşlarını, hatta bazen köşe ve kilit taşlarını kullanarak inşa edilecek. Ne yazık ki, neyi kullanıp neyi çöpe atacağımıza karar verme, keyfimizce şunu alıp bunu bırakma konusunda da özgür değiliz yeterince. Ancak yine de bu yönde çaba gösterebiliriz, başka bir şey için olmasa bile, gelecek nesiller adına.
Sosyofobi – Dijital Ütopya Çağında Siyasal Değişim
Cesar Rendueles, İletişim Yayınları, 2024, 232 s.
İletişim teknolojileri, moderniteden arta kalan sorunları aşacak bir araç mı, yoksa sermayenin tahakkümünün yeni araçlarla sürdürülmesinin farklı biçimi mi? İletişim teknolojisindeki yenilikler, uzun zaman boyunca toplumsal hayatı olumlu yönde değiştirebilecek ütopik bir unsur olarak görüldü. Bilhassa Avrupa solu, genel olarak teknolojinin, özel olaraksa internetin ekonomik ve siyasi koşulların eşitlikçi bir yeniden inşasına zemin hazırladığı fikrinde ısrarcı oldu. César Rendueles, beklentilerin aksine iletişim teknolojilerinin sosyal gerçekliği ve işbirliğini artırmak yerine sınırlandırdığını ileri sürüyor. Dayanışmanın ve geleneksel topluluk ilişkilerinin gereksiz olduğu konusundaki yaygın inanca karşı çıkan Sosyofobi, neoliberalizmin yarattığı sosyal tahribattan yola çıkarak teknolojinin çözüme dönük iddialarının gerçekliğini sorguluyor. Öte yandan, teknolojideki gelişmelerle eşitlikçi bir gelecek perspektifini yan yana getiren siber ütopyacı yaklaşıma şüpheyle yaklaşan yazar, kemer sıkma politikaları karşıtı İspanyol 15-M hareketi örneği üzerinden yeni toplumsal olanakları sorgularken, siber fetişizme yönelik toplumsal tepkinin boyutlarını inceliyor.
Prof. Dr. Mehmet Sakınç’tan arşiv niteliğinde dört yeni kitap
Bilim ve Gelecek dergisinin yazarlarından Prof. Dr. Mehmet Sakınç, Sarıyer Belediyesi iletişim ofisi işbirliğiyle dört kitap hazırladı. Bu kitaplar sırasıyla; Dünya Coğrafyasında Jeoloji ve Biyoloji Birlikteliğine Yolculuk, İstanbul Çınarlarının Soyut Dünyası, Kapılar ve Yeşil Kapılı Ev-Bir Cumhuriyet Öğretmeninin Hikâyesi adlarını taşıyor. Kitapları ayrı ayrı incelemek gerekiyor. Büyük boy kuşe ve renkli basımla yayımlanmış bu kitapları Sarıyer belediyesinden ücretsiz temin edebilirsiniz. Kitapların detaylı olarak tanıtmak gerekirse, ilk olarak Mehmet Sakınç’ın kendi alanı olan jeoloji alanında hazırladığı kitaptan başlamak gerekir.
Dünya Coğrafyasında Jeoloji ve Biyoloji Birlikteliğine Yolculuk: Bu kitap dünyanın farklı kıtalarında bulunan özel yerleri fotoğraflarıyla hem biyolojik hem de jeolojik özellikleri ile anlatan özel örneklerden birisi olma iddiası taşıyor. Sade bir dille kaleme alınan kitap, İzlanda’nın buzulları, Madagaskar’ın lemurları, Güney Amerika’nın en ucuna yapılan yolculuk, Macellan Boğazı’nda fırtınalı bir havada gezi, dünyanın en büyük buzulları, Galapagos adaları ve denizcilerin korkulu rüyası Ümit Burnu’nun akıntıları ve hatta büyük beyazları bu kitapta Mehmet Sakınç’ın kendi çektiği fotoğraflar ile sunuluyor. Dünya’nın değişik coğrafyalarına okuru gezintiye çıkarıyor. Bu alanda çalışma yapanlar için kaynak kitap olma amacı taşıyor.
İstanbul Çınarlarının Soyut Dünyası: Prof. Dr. Mehmet Sakınç bu eseri Sefer Örçen ile hazırlamış. Okur kitabın sayfalarında gezinirken ilk başta hiç görülmemiş veya ilk bakışta anlamakta zorlanacağı görsellerle karşılaşabilir. Çınarların İstanbul için ne kadar önemli olduğunu, tarihi ve bilimsel özelliklerini anlatan bu kitapta, çınarların kabuklarından böyle düşüncelerin ortaya çıkması ve fotoğraflar eşliğinde dile getirilmesi ilk kez yapılan bir çalışma türüdür. Sarıyer belediyesi sınırları içindeki birçok tarihi çınar ve onlar hakkındaki öyküler tarihte kalsalar dahi onları yeniden hatırlamak ve onlara her zaman olduğundan daha farklı bir gözle bakmak için hazırlanan bu kitap, konuya ilgi duyan okurun ilgisini çekecektir.
Kapılar: ev kapılarını sokak sokak dolaşarak fotoğraflayan Mehmet Sakınç, ilginç bir konuyu anlatılarıyla okurlara sunuyor. Önce kapıların soyut dünyasını açıyor. Onların ne denli güçlü bir sınır olduğunu detaylarıyla ortaya koyuyor. Bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan ikiyüzlü Roma tanrısı Janus’un kapı ile benzeşimini sorguluyor. Neolitik Çağ’dan Mısır kültürüne kadar uzanan bir başlangıç dönemi olduğunu, sonrasında gelişerek günümüze kadar geçirdiği safhaları sade bir dille anlatmaya çalışıyor. Seyahat ettiği ülke ve şehirlerdeki kapıların renkleri, simetrileri, üstündeki semboller kapıların fotoğraflanmasının ana nedeni oluyor. Kapıların biçimsel cazibesi soyut anlayışla birleşince ilginç bir eser ortaya çıkıyor.
Yeşil Kapılı Ev- Bir Cumhuriyet Öğretmeninin Hikâyesi: Bu biyografik roman; Cumhuriyetle yaşıt bir ilkokul öğretmeninin Çapa öğretmen okulundan 1942’de mezun olur olmaz tayin olduğu, Manisa’nın Halitpaşa köyünde başlayıp, Trakya köylerinde devam eden ve İstanbul’da son bulan, o zamanın zorlu eğitim hayatının yanı sıra yaşadığı hüzünlü hayatı anlatıyor. İstanbullu asker kızı Fahrünnisa öğretmen, köy ağasının oğlu ile evlendikten sonra tipik bir kültür paradoksu yaşamaya başlıyor. İlkokul çocuklarına hem okuma yazma öğretiyor, onları Atatürk ilkelerine göre hazırlıyor, hem de karşılaştığı ailevi zorlukları yenmek için büyük çaba harcıyor ancak başarılı olamayıp eşinden ayrılmak zorunda kalıyor. İkinci eğitim hayatına tayin olduğu Trakya’nın köylerinde üç yıl boyunca süren bir zamanı oğluyla zorluklar içinde devam ediyor. 11 yıl boyunca öğrenciler yetiştirmeye devam eden Fahrünnisa öğretmen, bir süre sonra İstanbul’daki baba evine dönüyor. Aksaray ilkokulunda, emekli oluncaya kadar görevine devam ediyor. Mehmet Sakınç bu kitabında “bir Cumhuriyet öğretmeninin” Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine tüm zorluklara rağmen nasıl bağlı kaldığını ve onlardan hiçbir zaman taviz vermediğini; olayları yer yer kurgulayarak, zaman zaman da belge ve fotoğrafları kullanarak anlatıyor. Kişisel bir öykü olarak kulağa gelse de aslında o dönemi anlamak için çok önemli belge ve görseller içeriyor.