Ana Sayfa Bilim Gündemi Kaos delisi

Kaos delisi

2651

Ender Helvacıoğlu

Tanıdığım deliler içinde beni en çok tedirgin eden ama zihnimi en fazla çalıştıran oydu: Kaos delisi. Ciddi felsefe ve tarih bilgisi olan entelektüel bir adamdı.

“Sürekli kaos” adını verdiği bir teorisi vardı. Bunun “sürekli devrim” teorisinden daha devrimci (daha doğrusu daha kaotik) olduğunu savunurdu.

Taoculuğun kurucusu Lao Tse’yı çok severdi. Onun Konfüçyüs’ü nasıl mat ettiğini büyük bir keyifle defalarca anlatırdı.

Sokrates’i şarlatanlıkla, Platon’u düzencilikle suçlar; Aristoteles hakkında “eh işte…” derdi. Antik Ege filozofları arasında tuttukları Epikür ve Herakleitos idi. Pythagoras’ı dönek olarak nitelerdi. Kaos potansiyeli taşıyan karekök 2’ye ihanet etmekle suçlardı onu.

Hannibal ve Attila’yı “Roma’yı titretenler” olarak niteler ve selamlardı. Ama aynı zamanda hem Neron’u hem Jül Sezar’ı hem de Brütüs’ü tutardı. “Bunlar beş benzemez” diye itiraz ettiğimizde bizi “sürekli kaos teorisini” kavrayamamakla suçlardı.

Musa, İsa ve Muhammed’i “tarihteki en büyük aydınlanmacılar, en büyük laikler” olarak nitelerdi. “Biz bir tanesiyle baş edemiyoruz, adamlar onlarca tanrıyı tek tanrıya indirmeyi başarmışlar, onu da semaya savurmuşlar” derdi. En sevdiği ise Muhammed’di, “silahlıydı” çünkü.

“Barbarlar” derdi, “uygarlığı yıkarak uygarlığı yaparlar”. Ne demekse artık; bu kadar diyalektik biraz fazla! Barbarlar içinde Vikingleri ve Moğolları ayrı bir yere koyardı.

Hasan Sabbah’a hayrandı. Nizamülmülk’ten ise nefret ederdi: “Ne mal olduğu lakabından belli” derdi.

“Şeyh Bedreddin” derdi, “muazzam bir kaos unsuruydu, ama yenildi”. “Yenilmeseydi, bütün tarih değişebilirdi” diye hayıflanırdı.

Timur’u kaos yarattığı için çok severdi. Fatih konusunda ise ikircikliydi. “Hem feodal devrimin lideri hem de geniş sürece baktığımızda feodalizmin yıkılışının tetikleyicisidir o” derdi. Nihayetinde Fatih’i “kaosun adamı” olarak niteler, kendi safına alırdı.

Machiavelli’yi çok beğenirdi. “O aslında tüm hükümdarların ‘makyavelciliklerini’ ortaya sererek halklara öğütler vermiştir” derdi.

Voltaire ve Diderot’yu kaypaklıkla suçlar, Rousseau’yu ise “delikanlı adam” diye nitelerdi.

Marx ve Engels’e derin bir saygı duyar ama Marx’ı fazla Marksist olmakla, Engels’i ise yeteri kadar Marksist olmamakla eleştirirdi. Kıstası -biz fanilerin anlayamadığı- “kaos potansiyeli” idi.

“Kaostan besleniyor, kaosu değerlendiriyor” diye nitelediği Lenin’i pek severdi. “Lenin’in kaosunun içine etti” dediği Stalin’i ise hiç sevmezdi, “düzen zorbası” derdi ona. Mao’ya ise hayrandı. Kültür Devrimini “geçmişin son, geleceğin ilk kaotik devrimi” olarak nitelerdi.

Mustafa Kemal’i çok severdi, “tarihte kaosu bu kadar kaotik biçimde yönetmiş bir kişilik az bulunur” derdi. Atatürk’e ise saygısı vardı ama -nedense- mesafeliydi.

ABD’yi “itin kopuğun kurduğu tarihin en büyük kaos imparatorluğu” olarak nitelerdi ve bu yüzden olumlardı. Bu konuda anlaşamazdık onunla. Ama görüşünü şöyle savunurdu: “ABD ve İsrail gibi zorla kurulmuş yapay devletler kapitalizmin sonunu getirecek. Kaotik devletlerdir bunlar; hem de sürekli kaos yaratırlar. Yarattıkları kaosta boğulacaklar bir gün.” “Haydi bakalım” der geçerdim.

Zaman zaman güncel politik konulara da girerdi. Örneğin Trump için “göreceksiniz, ABD’nin Gorbaçov’u olacak bu herif” demişti. “Sovyetler Birliği’nden beter olacaklar, çünkü köksüzler” diye eklemişti.

***

Neyse, bunlar bizim delinin felsefe tarihine ilişkin görüşleri. İsteyen üzerinde düşünür, isteyen “deli saçması” der geçer. Asıl önemlisi ve büyük sorun yaratan, kaos delisinin mahalle sakinlerine yönelik bir önerisiydi.

Bir gün kahveye geldi. “Tüm babalar” dedi, “çocuklarının kendisinden olup olmadığını belirlemek için DNA testi yaptırsın”. “Bu uygulamaya mahalleden başlayalım, sonra tüm ülkeye yayalım.” Yani “zorunlu babalık testi” öneriyor bizim deli.

Delinin zoruna bak diye düşündük önce. “Yaptırırız, ne olacak?” Bir gün, iki gün, bir hafta geçti, kimsenin yaptırdığı yok. Deli her gün kahveye geliyor, “var mı yaptıran?” diye soruyor. Herkes, kem küm…

Mahallenin gençleri ikiye bölündü. Yoksul ailelerin çocukları, “yaptırsın babalarımız” diyorlardı. Hali vakti yerinde olan ailelerin çocukları ise teste karşıydılar. Hem gençler arasında hem çocuklar ile babaları arasında hem de babalar arasında tartışmalar baş gösterdi. Tartışmalar bazen sertleşiyor, kavgaya dönüşme tehlikesi beliriyordu.

Hatta bir grup genç bu konu üzerinden örgütlenip babalarından DNA örneği (saç teli, parmak izi, tükürük vb.) toplama eylemlerine girişmeye başladılar. Babalar son derece tedirgin. Ne kahvede çay içebiliyorlar ne evde uyuyabiliyorlar, yemek bile yiyemiyorlar. Deli ise “yaptırın testi kurtulun” diyor, başka bir şey demiyor.

Kaos delisi, baktı erkekler ayak sürüyor, kadınlara seslendi: “Var mısınız kocalarınızı teste zorlamaya?” Çok kaotik bir taktik! Testi istemeyen kadınlar töhmet altında… Bu sefer başladı mı kocalar ile eşleri arasında bir çatışma. Kocalar, testi istemeyen eşlerinden şüphe etmeye başladılar. Kadınlar ise “deliye uyuyorsun, bana güvenmiyor musun?” diye çıkıştılar. Kocalar depresyona giriyor, yaptırsan bir türlü yaptırmasan bir türlü…

Kaos delisi ise pusuda. “Bu daha başlangıç” diyor. “Herkes testi yaptırsa ve tek bir sıkıntılı durum ortaya çıksa bile bu kez ikinci aşama başlayacak: Sıkıntılı durumun kaynağı.”

İşin ilginç tarafı, kimse deliye dokunamıyordu. Dokunan töhmet altında kalacaktı çünkü.

Tek bir öneriyle, kendi halinde sakin mahallemiz, herkesin birbirinden (kocanın eşinden, çocuğun babasından, babaların birbirinden) şüphe duyduğu kaotik bir mahalleye dönüşüvermişti.

Mahalledeki gerilim sonunda ulusal televizyon kanallarında haber oldu. Sosyologlar, siyaset bilimciler, hukukçular, psikologlar ve her konunun uzmanı sayılan profesyonel yorumcular sonu gelmez tartışmalara başladılar. Test yapılır ve çocuğun babadan olmadığı ortaya çıkarsa, aile kurumu açısından “mutlak butlan” durumu doğar diyor bazı hukukçular. Bazıları ise bu durumda kayyum atanması gündeme gelir mi diye tartışıyor. Kayyum heveslileri ise pusuda. Miras hukuku uzmanları korku içinde işin nereye varacağını bekliyor. Müthiş bir mülkiyet karmaşası doğabilir diye analizler yapılıyor.

Halk durur mu? “Babacım” adında bir hareket başladı. Polis de saldıramıyor. Eylemciler “Polis, test yaptır onurlu yaşa” diye slogan atıyor. Siyasilerin hepsi birbirine “DNA testi yapma” çağrısında bulunuyor.

Ülke kargaşa içinde. Öyle bir durum ki, bölünerek bile kurtulamazsın. Çünkü nasıl bölüneceğin bile belli değil. Sosyalistler “ailenin, özel mülkiyetin, devletin geleceği” üzerine tartışma yapmakla meşguller. Babacım hareketinin radikal kanadı ise tapu dairelerini basacağını ilan etti. Sütçüler ve Tüpçüler Konfederasyonu ise itidal çağrıları yapıyor.

Sadece iki şey yapılamıyor: Bir, kimse kaos delisine dokunamıyor. İki, kimse DNA testi yaptırmıyor.

Tam bu sırada Nepal’de…