31 Mayıs’ta başlayan ve Haziran ayı boyunca dalga dalga ülkeye yayılan Gezi Direnişi sırasında hükümetin kolluk kuvvetleri 5 eylemciyi katletti.
3 Haziran günü polisin yakın mesafeden ateşlediği gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu 21 yaşındaki Abdullah Cömert öldürüldü.
Bu ölüm haberinin ardından ikinci ölüm Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nden geldi. 1 Mayıs Mahallesi’nde eylemcilerin arasına dalan taksinin çarpması sonucu Mehmet Ayvalıtaş hayatını kaybetti.
1 Haziran günü Kızılay meydanında çevik kuvvet polisi Ahmet Şahbaz’ın bilinçli ateşi sonucu Ethem Sarısülük kafasından aldığı kuşun yarası ile komaya girdi. 12 gün sonra beyin ölümü gerçekleşti 14. gününde de kalp atışları durdu.
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde karakol inşaatına karşı 3 Temmuz günü düzenlenen eylemde 18 yaşındaki Medeni Yıldırım jandarmanın ateşi sonucu vurularak öldürüldü.
2 Haziran günü Eskişehir’de Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için yapılan yürüyüşte polisin müdahalesinden kaçarken sivil polisler ve onlara destek veren diğer sivillerin saldırısına uğrayan 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz 40 gün komada kaldıktan sonra 19 Temmuz günü hayatını kaybetti.
Ölen 5 gencin de katilleri ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor.
Tarihte birçok zorba yönetici ve diktatör halkın protesto eylemlerini kanla bastırmaya çalıştı. Ama sonrasında o döktükleri kanda kendileri boğuldu. Dilerseniz tarih boyunca böylesi sayısız örnek arasından birisini; Rusya’yı inceleyelim…
Rus Çarı döktüğü kanda boğuldu
1789 Fransız Devrimi’nin ardından yayılmaya başlayan fikirler 19. yüzyıl boyunca Rusya’da da etkisini gösterecekti. Rus liberal aydınları anayasal monarşi isteklerini kurdukları çeşitli birlikler ile dile getirirken, Rus sosyalistleri de ihtilalci anlayışı benimseyerek Çarlık rejimini yıkmak için faaliyetlere başlamışlardı. Aydınların halka yönelik propaganda faaliyetleri, Çar’a karşı ayaklanmayı teşvik etmeleri Rusya’nın bir değişimin eşiğinde olduğunu gösteriyordu.
1890’lı yıllarda halkın büyük çoğunluğunun köylü olduğu Rusya’da sanayi de ciddi bir gelişim içerisindeydi. Fabrikalarda çalışan yüz binlerce işçi hakları için mücadele ediyordu. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, büyük bir köylü nüfusun akın ettiği şehirlerde yaşanan sefalet ve Çar’ın otoriter yönetimi, hoşnutsuzlukların her geçen gün artmasına neden oluyordu. 1904 yılında Bolşevikler komitesi Bakü’de büyük bir işçi grevi gerçekleştirdi. Grev başarıyla sonuçlandı ve petrol işçileriyle sanayicileri arasında ilk olarak, bir toplu sözleşme imzalandı. Bu başarının ardından Rusya’nın çeşitli bölgelerinde işçi eylemleri hızlandı.
Bir taraftan işçi eylemleri öte taraftan anayasal monarşi istekleri 1904 yılında yaygınlaştı. Bu gelişmeler üzerine 30 Kasım 1904 günü Moskova Duması aldığı kararla seçimlere gidilmesi, basın ve din özgürlüğünün sağlanması gibi talepleri dile getirdi.
Çar II. Nikolay, İçişleri Bakanı Vyaçeslav von Plehve’nin suikast sonucu öldürülmesinin ardından yerine atadığı liberal Pyotr Dmitrievich Sviatopolk-Mirskii aracılığıyla bu isteklere yanıt vermeye çalıştı. 12 Aralık 1904 günü Çar yayınladığı manifestoda Zemstvo ve yerel meclislerin yetkilerinin genişletileceğini, sanayi işçilerine sağlık sigortası yapılacağını, sansürün kaldırılacağını ilan etti.
Ülke içinde yaşanan bu gelişmelerin yanında Rusya 1904 yılının Şubat ayından itibaren doğuda Japonya ile savaşıyordu. Japonya ile doğudaki savaşta üst üste alınmaya başlayan mağlubiyetler aydınların ve halkın gözünde devletin prestijini gitgide düşürmeye başlamıştı.
Çarlık rejiminin güç kaybetmeye başladığı bu yıllarda işçilerin çalışma koşulları da ağırlaşıyordu. Bunun üzerine işçiler fabrikalarda komiteler kurarak mücadele etmeye başladılar. 1904 yılının Aralık ayında St. Petersburg’daki Putilov fabrikasında grev başladı ve kısa sürede şehrin diğer fabrikalarına yayıldı. Bu gelişmeler üzerine Georgi Gapon St. Petersburg’daki işçiler arasında bir birlik oluşturdu. Gapon’un bu hareketi kısa sürede liberaller ve radikal entelektüellerle birleşti.
Bazı tarihçiler göre Gapon bir provokatör ajan bazılarına göre ise asıl amacı işçilerin üzüntülerini göstermelerini, böylece Çar’ın onların sadakatinden emin olmalarını sağlamak isteyen biriydi. Büyük kalabalıkları sokağa dökmenin iyi bir fikir olup olmadığı tartışması bir yana 22 Ocak’ta St. Petersburg işçileri, eşleri ve çocuklarıyla ellerinde kızıl bayraklar olmadan Çar’ın resimleri, dinsel simgeler ve ‘Çar Baba’ya haykıran sloganlarla Kışlık Saraya doğru yürüyüşe geçtiler.
Ancak bu barışçıl gösteri hiç umulmadık bir şekilde son buldu. Büyük kalabalık sarayın önüne geldiği zaman muhafız kıtasının kumandanı dağılmalarını istedi. Kalabalığın dağılmaması üzerine, ateş emri verildi. Barışçıl bir şekilde Çar’a sorunlarını anlatmak isteyen kalabalıktan yüzlerce insan hayatını kaybetti, yüzlercesi de yaralandı. Bu olay tarihe Kanlı Pazar olarak geçti. Çar’ın silahsız bir şekilde sadece taleplerini dile getirmek için toplanan kendi halkına ateş emri vermesi Rusya’da şiddetli bir toplumsal patlamayı da beraberinde getirdi. Birkaç hafta içinde yüz binlerce işçi kitleler halinde sokaklara döküldü. Kanlı Pazar olayı Rus devrimine giden süreci başlatan en önemli gelişme oldu.
1917 sonbaharına gelindiğinde tüm ülkede yükselen devrimci dalga, benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. İşçi sınıfının 1917 sonbaharındaki yığınsal eylemi, işçi sınıfının ezici çoğunlukla Bolşevik Partiyi desteklediğini ve burjuvaziye karşı kesin bir mücadelede sosyalizmin zaferi için savaşmaya hazır olduğunu kanıtladı. Uyanan köylüler işçileri izlemeye başlıyordu.
Ekim 1917’de “bütün iktidarı alan Sovyetler” Çar II. Nikolay’ı 1905’de Kanlı Pazar’da başlayan ve 1917’ye dek devam eden cinayetlerinden dolayı yargıladı ve emekçi halk adına ölüme mahkûm etti. Bir zamanlar Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olan, mutlak hükümdar II. Nikolay döktüğü kanda boğularak yaptığı zulümlerin hesabını verdi ve zulm ile abad olanın ahirinin berbad olduğunu bir kez daha kanıtladı. Darısı diğer zalimlerin başına…