Haremlik selamlık ayrışması biyolojik kökenli olabilir mi?
TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisinde yer alan “Doğada Haremlik-Selamlık” başlıklı, asıl olarak hayvanlardaki cinsiyete dayalı gruplaşma araştırmalarını konu edinen makalenin sunum unsurlarında ve özellikle “İnsanlarda Gruplaşma” başlıklı son bölümünde, toplumsal yaşamda kadın ve erkeklerin ayrı gruplar oluşturmayı yeğlemelerinin, biyolojik, biyokimyasal ve genetik nedenlerinin olup olmadığı sorgulanıyor. Sorgulanmak bir yana, bu etkenlerin kültürel biçimlenmeden daha baskın olabileceği yönünde yorumlar yapılıyor.
TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisinin Mayıs 2004 tarihli 438. sayısında yer alan, Zeynep Tozar imzalı “Doğada Haremlik-Selamlık” başlıklı makaleyi okuduğumuzda, başlık seçiminden spotuna, resim altlarına kadar sunumla ilgili öncelikli unsurlarda kendini açıkça ortaya koyan cinsiyetçi yaklaşımın, yazının bütün ruhuna işlediğini gördük ve isyan ettik.
Makale asıl olarak, insan dışındaki canlılarda cinsiyete göre gruplaşmaların nedenlerine yönelik kimi araştırmaların derlenmesiyle oluşturulmuş. Konuyla ilgili olarak değerlendirme istediğimiz Sayın Haluk Ertan’ın bu araştırmaların ana kaynaklarına giderek özetlediği ve gösterdiği gibi, makaleye konu edilen araştırmaların, gerçekte insanlarda cinsiyete dayalı gruplaşmalarla hiçbir ilişiği yok. Böyleyken, zorlama olduğu sezilen bir yaklaşımla, yazının sunum unsurlarında ve özellikle “İnsanlarda Gruplaşma” başlıklı son bölümünde, toplumsal yaşamda kadın ve erkeklerin ayrı gruplar oluşturmayı yeğlemelerinin, biyolojik, biyokimyasal ve genetik nedenlerinin olup olmadığı sorgulanıyor. Sorgulanmak bir yana, bu etkenlerin kültürel biçimlenmeden daha baskın olabileceği yönünde yorumlar yapılıyor.
Makalenin cinsiyetçi yaklaşımının örnekleri
Makaleden kimi alıntılar, “cinsiyetçi” yaklaşımı örneklemek açısından uygun olacak:
“Odalarında evcilik oynayan kız çocukları, arka bahçede birbirini kovalayan erkek çocuklar, bankta gevezelik eden anneler, barda bira içen erkekler, fotokopi makinesinin arkasında dedikodu yapan kadınlar, toplantı sonrasında rakiplerinin performansları hakkında tartışan işadamları… Bu örneklerin hepsi de çok aşina olduğumuz, cinsiyete dayalı klişeler. Çok şaşırtıcı olmasa da işaret ettikleri bir de gerçek var: İnsanların, genellikle kendi cinsiyetlerinden kişilerle gruplaşıp bir arada olmayı yeğledikleri. Yalnızca insanlar için değil, şempanzeden kutup ayılarına, albatroslardan kedibalıklarına kadar birçok hayvan türü için de geçerli olan eğilimi, uzmanlar ‘cinsiyete dayalı gruplaşma’ olarak tanımlıyorlar.” (Bu bölüm, makalenin spotu, yani anabaşlığın altında, iri puntolarla verilen kısmı, s.60. Başlıkta ve daha makalenin spotunda, niyet açıkça ortaya konuyor. Hayvanlardaki “cinsiyete dayalı gruplaşmalar” üzerinden, insanların toplumsal cinsiyet davranışlarının açıklanabileceği iması yapılıyor.)
“Cinsiyete dayalı gruplaşmalar açısından, öyle görünüyor ki, akrabalarımızda karşılaştırıldığında hiç de fena sayılmayız.” (İnsanlarda Gruplaşma başlıklı bölüm, s.63. Yani insanların cinsiyete dayalı olarak ayrışmaları, ayrı ayrı yaşam sürmeleri, “fena olmayan” bir şey mi?)
“Çocukların daha sert oyunlar oynarken, kız çocuklarını daha az enerjik oldukları ortada. Bir başka deyişle kız ve erkek çocukların etkinlik düzeyleri farklı ve bu da onları ayrı guruplar oluşturmaya yöneltiyor.” (İnsanlarda Gruplaşma başlıklı bölüm, s.63. Kız çocukları, daha yaşamlarının başında erkek çocuklarla oynama hakkını, enerji azlığından kaybediyorlar!)
“Ancak Londra City Üniversitesi’nden Melisa Hines, çocuklarda arkadaşlarını kendi cinsiyetinden seçme eğiliminin altında yatan biyokimyasal nedenler de bulmuş durumda. Çalışmaları, kızlarda görülen ‘erkek fatma’ davranışlarının, rahimde normal düzeyinden daha fazla miktarda erkeklik hormonlarına maruz kalmış olmakla ilintili olabileceğini gösteriyor.” (İnsanlarda Gruplaşma başlıklı bölüm, s.63. Kız çocukları, eğer erkeklerle oyun oynarlarsa, “erkek Fatma” yaftasından daha fazlasına hazır olsunlar, hormonlarında bir anormallik olabilir!)
“Erkekler neden barlarda ‘geyik’ yapar? Kadınlar neden ‘gün’lere gider? Görünür temeli, belki de kendilerini daha iyi anlatabildikleri, kendilerini daha iyi anlayan insanlar, bir başka deyişle kendi dillerini konuşan insanlarla bir arada olmaktan hoşlanmak. Peki, bunun da biyolojik bir kökeni var mı? Kadınlarla erkekler arasında psikolojik bakımdan büyük farklar olduğuna ilişkin kanıtlar çok. Bu farkların yetiştirilme biçimi, kültür vb. kadar, genetik nedenleri de var. Üstelik belki de daha baskın biçimde.” (İnsanlarda Gruplaşma başlıklı bölüm, s.63. Makalenin yazarı Sayın Zeynep Tozar, işte bu yorumla esas atışını yapıyor. İnsanlarda kadın-erkek rol kalıplarının, toplumsal-kültürel biçimlenmenin, yani toplumsal cinsiyetlerin ötesinde, “daha baskın bir biçimde” genetik, yani biyolojik nedenleri olduğunu söylemekle, indirgemeci yaklaşımını ortaya koyuyor.)
“Utah Üniversitesi’nden konu üzerinde ayrıntılı araştırmalar yürüten Kristen Hawkes, bu tür gruplaşmanın altında, büyük ölçüde eş seçme davranışlarının yattığını savunuyor; ‘Erkekler, kadınlardan daha fazla gereksinim duydukları kalorileri yiyecek toplamaya yardım ederek pekâlâ sağlayabilirler. Ama avlanarak kadınlara hava atmak daha çok işlerine geliyor. Bu işte iyi olanlar, daha fazla sayıda ‘eş’e, dolayısıyla da daha yüksek statüye sahip oluyorlar.’ Eğer Hawkes haklıysa, cinsiyetler arasındaki gruplaşmalar, gerçekten de kökenini çiftleşme davranışları örüntüsünden alıyor olabilir.” İnsanlarda Gruplaşma başlıklı bölüm, s.63. Kendisinden alıntı yapılan Hawkes de, makalenin yazarı Sayın Zeynep Tozar da, ilkel avcı-toplayıcı toplulukların, henüz (tarımsal) üretim yapmadıkları için besin kıtlığı çektiklerini ve bu toplulukların yaşamak için sadece bitki toplamaya değil, avlanmaya da zorunlu olduklarını atlıyor ve avlanmayı “kadınlara hava atma”ya indirgeyiveriyorlar!)
İndirgemeci sosyobiyolojik yaklaşım
Makalenin temel yanlışı, insanların sosyal yaşamlarının biyolojik belirlenimlerle açıklanılmaya çalışılması, yani indirgemeci sosyobiyolojik yaklaşımı. Hayvanlar üzerindeki araştırmalardan hareketle, insanların toplumsal yaşamını açıklamaya çalışması. Hayvanlardan farklı olarak, insanın “bilinci”, yani “kültürü”, “uygarlığı”, “toplumsal yaşamı” olduğunu, insan davranışlarının biyolojik nedenlerden çok bu örüntülerle biçimlendiğini göz ardı etmesi… Hele hele kadın ve erkek davranışlarının, yüzyıllardır toplumsal-kültürel olarak biçimlendiğini, kuşaktan kuşağa aktarıldığını, insanları daha doğumdan itibaren “toplumsal cinsiyet kalıplarına” uygun biçimde davranmaya yöneltilerek oluşturulduğunu görmezden, bilmezden gelmesi.
Makale başlığında kullanılan “haremlik-selamlık” terimlerinin, İslami terminolojiye ait olmasını ve makalede ana mesaj olarak insanların haremlik-selamlık ayrışmasının biyolojik kökenleri olabileceğinin vurgulanmasını; AKP Hükümeti’ni, yeniden düzenlenen Hükümet-TÜBİTAK ilişkilerini de dikkate aldığımızda; bilginin İslamileştirilmesinin bir örneği gibi gördük. Bir bilim dergisinde, hele hele devletin resmi bilim kurumunun dergisinde, böylesi bilimdışılıklar içeren bir makalenin yer almasını doğru bulmadığımızdan, eleştirel bir yayın yapma gereği duyduk. Hem bilimsel bir tepki, hem bir kamuoyu tepkisi vermenin, bu tür yazıların devamı olasılığını göz önüne aldığımızda, kamuoyunda bir duyarlılık, bilinçlenme ve cinsiyetçilik karşıtı bir reflekse yol açması bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu makaleyle ilgili olarak, Sayın Dr. Sibel Özbudun, Prof. Dr. Haluk Ertan ve Prof. Dr. Mine Anğ Küçüker’den değerlendirmelerini istedik, sunuyoruz.
Bilimin kötü yorumlanmasına bir örnek
Prof. Dr. Mine Anğ Küçüker
İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
- Zeynep Tozar tarafından hazırlanmış olan “Doğada Haremlik Selamlık” başlıklı yazının bir “derleme” olduğu belirtilmiştir. Sadece ve sadece “2” kaynaktan yararlanılarak hazırlanmış bir derleme örneğini herhangi bir ciddi bilimsel dergide görme olasılığımız var mıdır?
- Bilimsel bir dergide bilimsel bir yazının başlığının Türkiye’de çok tartışılan bir yaşam biçimine ait belirgin bir olguya işaret etmesi, “doğada var olan da bakın budur”un daha güçlü vurgulanmasıyla toplumsal bilinçaltını etkilemek amacını mı gütmektedir?
- Doğada hayvanlarda gözlemlenen olguların, yaşam biçimlerinin, davranışların; yapıp eden, bilen, bilim ve sanatı üreten, tarihsel olan, eğiten ve eğitilen, tavır koyan, isteyen, çalışan olmak gibi varlık koşullarıyla hayvandan apayrı bir canlı olan insanı, sadece bir biyolojik canlı olma özellikleriyle hayvanla bir tutarak, insan toplumlarının yaşamında ekonomik-sosyolojik-politik tercihler ve tavırların belirlediği ayrımcılıkları -bunların arasında cinsiyeti dayalı ayrımcılık da var- doğal, doğanın bir parçası olarak göstermek (sosyobiyoloji); bilimin onu kullananların elinde doğurabileceği kötü sonuçlara iyi bir örnektir ve diğer örnekler gibi bu örnek de bize bilim insanlarının sorumluluğunu, bu bağlamda da bilim ve siyaset ilişkilerini anımsatmalıdır.