Nerede gerici bir saldırı olduysa Darwin’e, evrime, bilime, kaya gibi dimdik karşısında durmuştur Aykut Kence. Rahat uyu sevgili öğretmenimiz. Öyle değerli öğrenciler yetiştirdin ki, artık bir “Aykut Kence Okulu”ndan söz edebiliriz. Bir bilim ordusu yarattın ardında ve öyle gittin, rahat uyu…
Bertolt Brecht’in “Galilei’nin Yaşamı” adlı tiyatro eserinde çarpıcı bir sahne vardır. Engizisyon’da yargılanan yaşlı Galilei, o güne kadar söylediklerini reddederek ölüm cezasından kurtulur. Bu, öğrencileri arasında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Genç Andrea “Kahramanları olmayan ülkeye yazıklar olsun” diye tepkisini gösterir. Galilei, Andrea’nın sözünü duymuştur. Şöyle bir yanıt verir: “Hayır. Kahramanlara gerek duyan ülkeye yazıklar olsun.”
Olay sonunda tatlıya bağlanır ama Brecht eserinde açık bırakmıştır bu tartışmayı. Çok keskin bir tartışmadır bu. Hangi önermenin haklı olduğunu tespit etmek kolay değil, hele kendinizi Galilei’nin veya Andrea’nın yerine koyarsanız…
Bilim tarihinden daha da trajik bir öykü daha. Cemal Yıldırım’ın “Bilimin Öncüleri” adlı kitabından aktaralım:
Kuantum kuramının temellerini atan büyük Alman fizikçi Max Planck’ın yedi çocuğundan yaşamda kalan tek oğlu 1944 yılında Hitler’e suikast suçlamasıyla tutuklanır. Nazi yöneticilerinin yaşlı Planck’a önerileri “basit” olduğu kadar korkunçtur: “Nazizme inanç ve bağlılık duyurusunu imzala, oğlun idamdan kurtulsun!” Planck, tek umudu olan oğlunun ölümü pahasına, yaşam anlayışına ters düşen bu duyuruyu imzalamaz. Oğlu idam edilir. Kendisi de bu yükü kaldıramaz ve birkaç yıl sonra ölür.
Planck’ın durumu daha da zorlu. İnsanın kendisine gelse tehdit daha kolay göğüs gerebilir; ama çocuğuna…
Bilim, böyle kahramanların eliyle de yürür. Hiç arzu etmedikleri halde kahraman olmaya zorlanmış bilimcilerle…
Türkiye, ne yazık ki, kahramanları bol bir ülke! İşte bu kahramanlardan birini geçtiğimiz ay toprağa verdik: Prof. Dr. Aykut Kence.
Son 30 yıldır Evrim kuramına ve bilime yönelik gerici saldırılara karşı mücadelenin simgesi olmuş bir büyük bilim insanı.
Hepimizin öğretmeni…
Bilim, toplumun gözü önünde yapılan bir etkinlik değil. Bilimciler öne çıkmayı da pek sevmezler. Çalışma odalarında, laboratuvarlarında kendi işlerine bakarlar. Bu nedenle zaman zaman “sırça köşklerine kapalı kalmakla” da eleştirilirler. Haklı yönleri de vardır bu eleştirinin…
Ama gerçek bilimcilerin de kalın çizgileri vardır. Geri adım atamayacakları bir kırmızı çizgileri vardır: Bilimsel düşünce.
Bu sınır saldırıya uğradığında, kendi halindeki bilimci, kendi halinde kalmak ve işine bakmak isteyen bilimci, eğer bilimsel onurunu koruyacaksa, bir kahramana dönüşüverir.
1980’li yılların ortalarında, 12 Eylül faşizminin ve onun ANAP hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, ABD’deki Evangelistlerden esinlenerek, Evrim kuramına saldırıya geçince ve Yaratılış “Kuramı”nı ders kitaplarına sokmaya girişince, dayanamadı Aykut Kence, “sırça köşkü”nden çıkmak zorunda kaldı.
O gün bugündür bir bilim kahramanına dönüşmüştür sevgili biyoloji öğretmenimiz Aykut Kence.
O gün bugündür, nerede gerici bir saldırı olduysa Darwin’e, evrime, bilime, kaya gibi dimdik karşısında durmuştur Aykut Kence.
Sakinliğiyle, olgunluğuyla, kendine, bilime ve geleceğe güveniyle, ama kararlılığıyla…
Daha 2 ay önce İstanbul’da düzenlenen Evrim Sempozyumu’na, hasta hasta, sağlığını zorlayarak yine de gelmiş ve güçlükle sunuşunu yapmıştı Aykut Kence. Onu son görüşümüz oldu, Ankara’ya dönüşünde hastaneye kaldırıldığını duyduk.
Böyledir gerçek bilim insanı, son anına kadar öğretir…
Rahat uyu sevgili öğretmenimiz. Öyle değerli öğrenciler yetiştirdin ki, artık bir “Aykut Kence Okulu”ndan söz edebiliriz. Bir bilim ordusu yarattın ardında ve öyle gittin, rahat uyu…
Ve sen Türkiyeli Andrea, ne mutlu sana, Aykut Kence’n var…