“İnsana işe yaramaz olduğunu düşündüren şarkılardan nefret ediyorum. İnsana bu dünyaya kaybetmeye geldiğini düşündüren şarkılardan… ” Bu sözler Amerikalı bir ozana ait, Woody Guthrie’e.
Guthrie, pek uzun sayılmayacak ömrünün sonuna kadar üzerine “This Machine Kills Fascists” (Bu makine faşistleri öldürür) yazdığı gitarıyla yoksullarla, işçilerle alay eden, onların üst sınıfın zoruyla biçimlenen yaşamlarını ayaklar altına alıp kaderden sayan şarkılarla mücadele eder. Bununla da yetinmez; tıpkı kendisinin ve ailesinin olduğu gibi yaşamları zorlukla geçen ezilenlerin, göçmenlerin yaşamlarını dert edinerek çeşitli etkinliklerde bulunur. 1929 ekonomik bunalımıyla, bankaların ve mülk sahiplerinin yerlerinden ettiği yoksullarla, California’da barakalarda, sokakta yaşamaya mecbur ettiği göçmenlerin sefalet dolu yaşamlarıyla ilgili yazılar yazar. Şarkılarının konusu da daha çok tanıklık ettiği, yaşadığı bu yaşamlara dair başkaldırı olur.
Guthrie bir ozandır, ama mücadelesini sadece şarkılarıyla yürüten bir salon sanatçısı değildir. Sesi olduğu yoksulların, çaresizlerin yanında, onlarla birlikte mücadele eder. Endüstriyel tarımı ve kapitalizmi lanetleyen sendikal faaliyetlerde yer alır. O yıllarda mülk sahiplerinin devasa çiftlikler kurmak için yerlerinden ettiği küçük çiftçiler bir yandan yoksulluklarıyla boğuşurken öte taraftan Amerika’nın bilinen toz kasırgalarının başlarına getirdiği felaketlerle uğraşmaktadır. Bu fırtınalar sadece yaşadıkları bölgedeki düzlükleri işlenmez hale getirmekle kalmaz, barındıkları ahşap evleri yıkarak her yıl onlarca insanın ölümüne neden olur. Kız kardeşi köhne ahşap evlerinde çıkan yangında ölen, yine babası bu yangınlardan birinde ölümden dönen Guthrie, yazın nemle bükülen ve akkarıncaların istilasına uğrayan, o ya da bu nedenle çok çabuk alev aldığı için yığınla insanın ölümüne neden olan, fırtınalarda adeta darmadağın olan ahşap evlere karşı alternatif bir fikre sarılır. Toprak ev…
Guthrie’nin 1930 yılında kaleme aldığı ve 1947 yılında tamamladığı Toprak Ev kendi yaşamına tuttuğu bir ayna gibi. Ozanın elli beş yıl süren hayatının tamamı haksızlıklara, yoksulluğa karşı mücadeleyle geçer. Yazdığı onlarca makale, günlükler, mektuplar ve yaptığı resimler gibi ölümünden çok sonra ortaya çıkan kitabı Toprak Ev, bu mücadeleci yaşamın gerçek, yaşanmış bir özetidir adeta.
Yazar, paragöz çiftçilere karşı verdiği mücadeleyi romanın yoksul çift(çiler)i Tike ve Ella Hamlin üzerinden yürütür. Guthrie fırtınanın yıkıcılığına, ahşap evlerin korunaksızlığına, bankaların ve zengin mülk sahiplerinin talanına karşı çareyi, daha çok hikâyenin erkek kahramanı Tike dolayımıyla araştırır. Tike’ın eşi Ella’nın babası, toprak istilacılarının, büyük çiftçilerin temsilcisi olarak hikâyedeki yerini alır. Ella’nın acımasız paragöz babası, çiftin sefalet dolu yaşamlarını anlamamız için özgün bir tiplemedir.
Tike’ın eşi Ella ile yaptığı konuşmalar hem gündelik yaşamlarının ve gelecek planlarının endişesini hem de aralarındaki cinsel bağın, ilişkinin derinliğini okuyucuya tüm açıklığı ve kabalığıyla taşır. Kabalık yakıştırması metne dair bir olumlama, ironik bir ifade aslında. Çünkü kitapta oldukça mesafesiz anlatılan sevişme bölümlerine sistemin cinsellik üzerine kapadığı örtüyle yaklaşanlar kısmen hayal kırıklığına uğrayacaklar. Bu bölümlere samimi bir şekilde yaklaşanlar ise kimi eleştirel yorumlar yapsalar bile rahatsız olmayacaklar.
Toprak Ev sadece yoksul ve mütevazı bir çiftin yokluklarıyla, gündelik dertleriyle, hayalleriyle yalın ve yer yer kaba hayatı olarak okunduğunda dahi çok şey anlatır. Ama bu hayatta bundan daha ötesi yok mudur? Hayatlarını sağlıklı geçirebilecekleri bir taş ev, bir ocak, yaşamalarını sürdürmelerine olanak verecek kirasız bir toprak düşü… Hayatımızı tümüyle güvencesizleştiren kapitalizmden hoşnutsuzluğumuzun en mütevazı ifadesi bu değil midir? Ya da toplumcu yaşam denilen şey, kabaca, insanların dürüstçe çalışarak hayatta kalmak için gereksinim duyduklarını elde edebildiği sade bir yaşam değilse nedir? Tike ve Ella’nın çağrısı da, yaşadıkları da bu yöndedir.
Yazarın daha çok Tike’ın anlatımlarıyla bize ulaştırdığı güçlü betimlemeler de oldukça ilgi çekici. Bir insanın yaşadığı yerin coğrafyasına her anlamda bu denli hakim olması, iyi gözlemleyebilmesi, yaşamı daha kuvvetli yorumlamasını, kendinden öte şeyleri de görmesini getiriyor beraberinde. Woody Guthrie bunu başarmış. Kitabın Johnny Depp ve Douglas Brinkley tarafından yazılan sunuş yazısında hayatı ve yaptıkları hakkında bilgi edindiğimiz ozanın romanı da yaşamını doğrular nitelikte. Samimi, zarif ve mücadeleci. Bu samimiyet bahsettiğim Toprak Ev’in bütün köşelerine sızmış. Sizlerin de bu eve uğramanızı ve o küçük, ama nefes almak için büyük uğraş veren aileyi ziyaret etmenizi öneririm.
– Toprak Ev, Woody Guthrie, Johnny Depp ve Douglas Brinkley’in sunuşuyla, Çev.: Evrim Öncül, Kolektif Kitap, 2014, 218 s.