İnanır mısınız, bilmem. İnanmıyorum. Eskiden, hayli eskiden bunu söylemeye çekinirdim. Dini duygularını incitmek istemezdim insanların. Sonra hemen herkesin, diğer hemen herkesin insani duygularını nasıl da pervasızca incittiğini fark ettim. Sonra insani inceliklerine güvendiğim insanların aslında benim koyu ateizmimden incinmeyeceğini fark ettim. Sonra ateist olmakla ne denli gurur duyduğumu fark ettim.
Şimdi her yerde ortaya koyuyorum kendimi; Rius’u gururla dolaştırıyorum elimde. Metrobüste, metroda, gözlerine sokuyorum kınayan yüzlerin, düşmanca yüz çarpıtmaların; pis pis sırıtıyorum bir de. Kaşınıyorum. Kaşınmamız gerek arada. Sık sık. İşte, buna inanıyorum.
“Yazar bu kitabı hazırlarken Kutsal Ruh’a yaslanmadığını beyan eder” diye başlıyor Çizgilerle Ateistin El Kitabı. Evet, Rius bildiğimiz Rius. İronik, cesur, dolu dolu, acımasız ve donanımlı… Çizgilerle, insanın beyninde bir gıdıklanma (belki kimilerinde tokatlanma) yaratan metinleriyle Tanrıyı, imanı -özelinde Hıristiyanlığı-, kendini dayatan ve sömüren dini -genelinde dini- ve elbette insanın özgürlüğe, aydınlığa uzanan çileli yolunu –ateizmi- ele alıyor.
“Kendine saygı duyan bir ateist o kadar çok bahsedilen tanrıya inanmasa da, ona atfedilen her şeyi tanımalıdır, tanrı denen o ‘şey’ hakkında insanların ürettiği bütün teorileri bilmelidir.”
İşte, kitabın amacı bu. Tanrının kısa tarihiyle yola çıkıp Hııristiyan dogmalarının tarihsel sakatlıklarını ortaya seriyor. (Kendi arka planı ve birikimi nedeniyle Rius metni temelde bir Hıristiyanlık eleştirisi olarak geliştirmişse de sorun yalnızca Hıristiyanlıkta değil, biliyorsunuz.)
“Maksim Gorki demişti ki: ‘Bir şeye inanmak her zaman huzurun garantisidir.’ Bu kitap, okuruna ateizmi empoze etmek istemiyor, yalnızca dinleyenin kullanması için faydacı [‘Makyavelci’] birtakım argümanlar ve fikirler sunuyor… İster kabul edin, ister etmeyin. (Çünkü bu kitap Hıristiyan dininin kitaplarından biri değil…)”
Ancak dinler Rius denli insan aklına saygılı değil… Zira dinin temeli aklın köreltilip insanın daha kolay, daha verimle sömürülmesini sağlamak; işte burada Marksizm söz alıyor…
Elbette bunları, dinin iç yüzünü yüzyıllar boyu dillendiren, sorgulayan, tartışan insanların tanıştığı dinin o yüce “hoşgörüsünden” de hayli söz ediyor Rius. Bütün dinlerin temelinde kanlı çukurlar, ateşe atılmış insan bedenleri, yalnızca düşündüğü ve düşündüğünü söylediği için “sevgi, şefkat ve yardımlaşma” sloganlı dinlerce öldürülmüş insanlar var… Hâlâ, hatta belki ben şu satırları yazdığım sırada kafası kesilen, işkenceler içinde ölüm için yalvaran insanlar var… (Ama gerçek İslam bu değil, değil mi? Ha ha ha -bu kesinlikle öfkeli ve acı bir kahkaha!)
Çizgilerle Ateistin El Kitabı’nın sonuna Rius tekrar tekrar okunası küçük bir ateizm antolojisi eklemiş: “Günümüzde din denilince akla kötü bir komedi geliyor. Zihnim ruh gibi saçma bir şeyi anlama yetisine sahip değil. İnanmıyorum, o kadar…” -Edison. Bir de Laplace’a kulak verelim: “Ne mutlu bana ki, Tanrıya inanmaya ihtiyacım yok.”
Sonsözü Rius’a bırakmadan, hepimize aydınlık, özgürlük umudu barındıran, sömürüden ve ölümcül gericilikten uzak mutluluklar diliyorum…
– Çizgilerle Ateistin El Kitabı, Rius, İspanyolcadan Çev. Barış Yıldırım, Yordam Kitap, Haziran 2015, 156 s.