Einstein, evren anlayışımızı kökten değiştireli yüzyıl oldu. Genel göreliliğin 100. yıl kutlamalarına, biz de bir kapak dosyasıyla dahil oluyoruz. Scientific American dergisi, Eylül 2015’de, “Einstein ve genel görelilik” konulu dosyayla çıktı. Bu özel sayıda, genel görelilik kuramının ne söylediği, neden önemli olduğu ve ortaya çıkış süreci kadar, yüzyıl boyunca bu kuramın açtığı yoldan ilerleyen fizikte, astrofizikte yaşanan gelişmeler ve yüzyılın ardından, kuramın hâlâ ışık tutabildiği ufuklar ele alınıyor. Konuyu pek çok boyutuyla işleyen dosyadaki makalelerden geniş bir seçki yaptık; geneli fizikçi olan arkadaşlarımızın çevirileriyle sunuyoruz.
Bilindiği gibi, Einstein 1905’de özel görelilik teorisiyle, Newton’un mutlak uzay ve mutlak zaman kavramlarını yıkmış; zaman, uzay ve hareketin, birbirlerine bağlı ve göreli olduğunu göstermişti. Kısa bir süre sonra, bu göreli çerçeveye kütleçekimin nasıl dahil edilebileceğini düşünmeye başlayacaktı. 1907’de serbest düşen bir gözlemciyi ele alan düşünce deneyinden hareketle, göreli kütleçekim teorisi üzerine yıllar sürecek bir araştırmaya başladı.Kütleçekim alan denklemleri başlıklı çalışmasını birçok denemenin ardından sonlandırarak, 25 Kasım 1915’’te Prusya Bilimler Akademisi’nde bir ay boyunca verdiği derslerin dördüncüsü olarak sundu.Dosyamızı oluşturan “Einstein gerçekliği nasıl yeniden inşa etti?” başlıklı makalede Walter Isaacson, Einstein’ın genel görelilik kuramı üzerine çalışma sürecini, aynı zaman diliminde yaşadığı kimi kişisel sıkıntılar ve matematikçi David Hilbert ile rekabetini de işin içine katarak anlatıyor.
Bugün artık “Einstein alan denklemleri” olarak adlandırılan denklemlerin çekirdeğini oluşturduğu genel görelilik kuramıyla Einstein, kütleçekime geometrik temelde bir açıklama getiriyordu; kütleçekimi uzay ve zamandaki eğrilmelerin bir ürününe dönüştürüyordu. Prof. Dr. Brian Greene “Einstein neden önemli?” başlıklı makalesinde, Enstein’ın görelilik kuramlarıyla, “türümüzü ebedi gerçekliğe dev bir adımla yaklaştırdığını” söylerken, toplumda ve kültür-sanat gibi alanlarda yarattığı yankılara da değiniyor.
Sabihe Hossenfelder, Einstein’ın kuramlarını oluşturmasında merkezi önemleri olduğu bilinen düşünce deneylerini masaya yatırıyor. Düşünce deneylerine bilimsel olarak ne kadar güvenebileceğimizi sorgularken, Einstein’ın doğrulanan ve yanlışlanan kimi düşünce deneylerini ele alıyor ve onun kuramlarının açtığı yoldan ilerleyen yeni düşünce deneylerinden söz ediyor.
Lawrance M. Krauss, “Einstein nerede hata yaptı?” makalesiyle, Einstein’ın kendi kuramlarının kimi doğal açılımlarını görmezden geldiği ya da hatalı hükümler verdiği üç alanda, kozmolojinin nasıl büyük gelişmelere sahne olduğunu aktarıyor.
Genel göreliliğin önermeleri kimi deney ve gözlemlerle doğrulansa ve bir yüzyıldır geçerliliğini korusa da, henüz bir kara deliğin olay ufku gibi ciddi bir kütleçekimsel kuvvetin olduğu yerde test edilemedi. Dimitrius Psaltis ve Sheperd S. Doeleman, “Kara Delik Testi” başlıklı yazılarında, Olay Ufku Teleskobu (EHT) küresel radyo teleskoplar ağıyla, Samanyolu’nun merkezindeki Sagittarius A*’nın bir kara delik mi, yoksa çıplak tekillik gibi garip bir cisim mi olduğunu görmemizi sağlayacak projeyi anlatıyorlar.
Tim Folger, “Zaman Yolculuğun Kısa Bir Tarihçesi” başlıklı yazıda,özel görelilik kuramının mümkün kıldığı önermelerden ve bilimin popülerliğe el veren konularından olan zamanda yolculuğunuirdeliyor.
George Musser ise, Enstein’ın yaygın olarak bilinen “Tanrı zar atmaz” cümlesinin, kuantum mekaniği ve onun içerdiği rastlantısallığa dair bütünüyle bir reddiye olarak yorumlanıp yorumlanamayacağını açıklayıcı analizlerle sorguluyor.
Dosyanın “Relativistik kütle balonu” başlıklı son makalesi, Scientific American kaynaklı değil, Einstein’ın “relativistik kütle” kavramını tartışan L. B. Okun’un makalesini, Rennan Pekünlü’nün çevirisiyle sunuyoruz.
Esinli okumalar…