Ana Sayfa Dergi Sayıları 140. Sayı İrrasyonel değilsin, kuantum olasılıkçısın!

İrrasyonel değilsin, kuantum olasılıkçısın!

523

Kuantum biliş, insanlar belirsizlikle uğraştıklarında meydana gelir. Kimi zaman nasıl hissettiğimizden, hangi seçimi yapacağımızdan emin değilizdir veya kısıtlı bilgiye dayanarak karar vermek zorundayızdır.

Ola ki biri sizi akıldışı davranmakla suçlarsa, onlara kuantum fiziğinin kurallarına uyduğunuzu açıklayabilirsiniz. Psikolojik bilimlerde insanların kimi zamanlardaki çelişkili düşüncelerini ve aynı zamanda araştırmacılara önceki araştırmalarındaki bazı çelişkili sonuçlarını açıklayabilecek yeni bir akım oluşmakta.

Zheng Joyce Wang ve karar verme süreçlerini matematiksel olarak modellemeye çalışan diğer araştırmacılara göre, insan davranışıyla en yakından örtüşen denklem ve aksiyomlar kuantum fiziğinde yatıyor. Ohio State Üniversitesi’nde İletişim ve Psikofizyoloji Laboratuvarı’nın yöneticisi olan Wang “bilişsel alanlarda özellikle karar vermeyle ilgili olarak birçok çelişkili bulgu birikmiş durumda” diyor. “Ne zaman klasik teorilerle uyuşmayan bir bulgu çıksa, bunu çoğu zaman ‘akıldışı’ diye tanımlıyoruz. Halbuki kuantum biliş açısından bakıldığı zaman bazı bulgular akıldışı değil. Kuantum teorisi ile insanların aslında nasıl davrandığı uyumlu.”

Wang ve arkadaşları, akademik dergilerde çıkan iki yeni literatür incelemesinde yeni teorik yaklaşımlarını ayrıntılı biçimde anlatıyor. Makalelerden biri Current Directions in Psychological Science ve diğeri Trends in Cognitive Sciences’da yayımlanmış. Çalışmalarında ileri sürdüklerine göre kuantum-vari bir usulde düşünmek (yani temel olarak klasik olasılık teorisine dayanan klasik yaklaşımı takip etmeyerek) belirsizlik karşısında önemli kararlar vermemizi ve kısıtlı zihinsel kaynaklarımıza rağmen karmaşık soruların üstüne gitmemizi sağlıyor.

Araştırmacılar, yalnızca akılsallığın klasik matematik modellerine göre incelediğinde, insan davranışının kimi yönleri hesaplanamıyor. Wang klasik bakış açısının bu tür davranışları akıldışı addettiğini söylüyor.

Örneğin biliminsanları uzun zamandır bir anketteki soruların hangi sırayla sorulduğunun kişilerin nasıl cevap verdiğini etkilediğini biliyorlar; bu etki daha önce “taşınma etkisi”, “referans noktalı ayarlama” veya “verideki gürültü” gibi muğlak tabirlerle adlandırılan etkilere yoruluyordu. Genellikle anket yapan kurumlar bu etkiyi dengelemek amacıyla her katılımcının aldığı soru sırasını değiştiriyor. Ancak Wang ve arkadaşları, Proceedings of the National Academy of Sciences’ta bu etkinin insan davranışının kuantum benzeri bir unsuruyla tam ve eksiksiz olarak açıklanabileceğini gösteriyor.

Kuantum fiziğini genellikle atomaltı parçacıkların davranışlarını tarif eder diye düşünürüz, insanların değil. Ancak Wang diyor ki “Bu fikir çok da olasılıkdışı değil”. Wang ayrıca araştırmalarında beynimizin birebir bir kuantum bilgisayarı olduğunu varsaymadığını ya da öne sürmediğini de vurguluyor. Beynin fiziksel unsurlarıyla ilgilenen araştırma grupları da var. Ancak Wang ve takımı daha ziyade kuantum teorisinin soyut matematik prensiplerinin insan bilişi ve davranışına nasıl ışık tutabileceğine odaklanıyor.

“Sosyal ve davranışsal bilimlerde olasılık modellerini oldukça fazla kullanıyoruz. Örneğin, bir kişinin belli bir biçimde davranmasının veya karar vermesinin olasılığı nedir diye soruyoruz. Geleneksel olarak bu modellerin hepsi Newton sistemlerinin klasik fiziğinden ortaya çıkan klasik olasılık teorisine dayanıyor. Demek ki sosyal bilimcilerin kuantum sistemleri ve bunların matematiksel prensipleri hakkında düşünmesi o kadar da tuhaf değil.”

Kuantum fiziği fiziksel dünyadaki belirsizlikle ilgilenir. Belli bir parçacığın hali, barındırdığı enerji, konumu, bunların hepsi belirsizdir ve olasılıklar olarak hesaplanmalıdır.

Kuantum biliş, insanlar belirsizlikle uğraştıklarında meydana gelir. Kimi zaman nasıl hissettiğimizden, hangi seçimi yapacağımızdan emin değilizdir veya kısıtlı bilgiye dayanarak karar vermek zorundayızdır.

“Beynimiz her şeyi depolayamaz. Her şey hakkında her zaman net bir tutumumuz yoktur. Ancak bana ‘Akşam yemeği için ne yemek istersin?’ gibi bir soru sorduğunuzda, o an düşünüp açık bir cevap kurgulamak zorundayımdır. İşte bu kuantum biliştir. Bana göre kuantum teorisinin getirdiği matematiksel formalizm biz psikologların içten içe hissettikleriyle tutarlı. Kuantum teorisi bir parçacığın davranışını tarif ettiğinde makul gelmeyebilir, ancak belirsiz ve muğlak zihinlerimizi tarif ederken aslında oldukça akla yatkın.”

Wang, Schrödinger’in Kedisi’ni örnek veriyor; kutu içindeki bir kedinin canlı veya ölü olma olasılığının bulunduğu bir düşünce deneyi. İki ihtimal de zihnimize olası geliyor. Bu bakımdan, kedinin aynı anda hem ölü hem canlı olma potansiyeli var. Bu etkiye kuantum süperpozisyonu (üst üste bindirme, çakıştırma) deniyor. Kutuyu açtığımızda artık iki olasılık çakışmıyor, yani kedi ya canlı ya ölü olmak durumunda.

Kuantum bilişte, aldığımız her karar sanki kendi Schrödinger kedimiz gibi. Seçeneklerimiz hakkında kafa yorarken her seçeneği hayalimizde canlandırıyoruz. Belli bir vakte kadar tüm seçimler biz birinde karar kılana kadar aynı anda var oluyorlar: Buna süperpozisyon deniyor. Sonrasında tek bir seçeneğe doğrulduğumuzda, diğer seçimlerin varlığı bizim için sona eriyor.

Bu süreci matematiksel olarak modellemenin zorluğu kısmen olası her sonucun denkleme ayrı bir boyut getirmesi. Örneğin, ABD başkanlık adayları arasında seçim yapmaya çalışan bir cumhuriyetçi, 20 adayın olduğu çok boyutlu bir sorunla karşı karşıya. “Nasıl hissediyorsun?” gibi açık uçlu sorularsa, daha da fazla olası sonuç ve boyut içeriyor.

Klasik psikoloji yaklaşımında, katılımcıların bazı cevapları anlamlı bulunmayıp bu özel durumları açıklamak için yeni matematiksel aksiyomlar kurulur. Sonuç: Kimi birbiriyle çelişen ve hiçbirinin her duruma uygulanamadığı klasik psikoloji modelleri mevcuttur.

Wang ve arkadaşlarının iddiasına göre, kuantum yaklaşımıyla kısıtlı sayıda aksiyomlardan oluşan tek bir küme, davranışın birçok farklı ve karmaşık unsurunun hepsini açıklayabiliyor. Aynı kuantum kümesi, anket soru sırasının kişilerin cevaplarını nasıl etkilediğini ve akılsallığın ihlal edildiği tutuklu ikilemini de açıklayabiliyor (Tutuklu ikileminde kişiler kendi lehlerine olmamasına rağmen işbirliği yapıyor).

Wang, “Klasik psikolojide tutuklu ikilemi ve soru sırası birbirinden tamamıyla ayrı etkiler, ancak iki etki de aynı kuantum modeliyle açıklanabiliyor. Görünüşte birbirinden tamamen farklı ve anlaşılmaz bulguları aynı kuantum modeli sade ve özlü biçimde açıklayabiliyor” diyor.