21 Ağustos 1999 tarihinde Hürriyet gazetesinde şöyle bir haber başlığı vardı: “Barajlarımız deprem sınavını geçti”. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) yetkilisi 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin deprem bölgesi civarındaki 48 barajda çatlak bile meydana gelmediğini söylediği için haber başlığı böyle çıkmıştı. Yine benzer bir haber de, DSİ yetkililerinin 23 Ekim 2011 Van depremi sırasında Van’a çok yakın olan Koçköprü Barajı ve bölgedeki diğer barajlarda herhangi bir hasar saptamadıkları ile ilgiliydi. İnceleme raporlarını göremediğimiz sürece (tabi varsa) bu açıklamalara inanmak zorundayız. Ancak bu açıklamalarda söylenmeyen bir gerçek vardır. O da, yüzlerce barajı olan Türkiye’de depremlerin etkisi altında kalan barajlarımızın neresinin, nasıl ve ne şiddetle sallandığı hakkında bizlere bilimsel veri sunacak yeterli sayıda aletsel deprem kayıtlarının olmadığı veya varsa da bunların incelendiği bir-iki makale/rapor dışında yayın bulunmadığıdır. Bu makale ve raporlardan birkaç tanesi de bana aittir. Bu konunun çok önemli olduğunu düşündüğümden ve barajlarla ilgili hem sahada hem de akademik ortamda çalışmış, deprem kaydetmiş, değerlendirme ve yayın yapmış biri olarak aşağıda okuyacağınız satırları yazmaya karar verdim.
Güvenlik incelemesi nasıl yapılıyor?
Türkiye’de sulama, enerji, içme suyu ve taşkın önleme amaçlı yapılan baraj ve hidroelektrik santrallerini (HES) kamu ve özel şirketler inşa etmekte ve işletmektedirler. DSİ’den alınan bilgilere göre 31 Aralık 2014 tarihi itibariyle tamamlanan, inşaat halinde olan ve projelendirilen baraj ve HES’lerin toplam sayısı 1487’dir. Türkiye genelinde tamamlanıp, enerji üretimine geçen baraj ve HES projelerinin sayısı ise 503’dür. Bu projelerin 65’i DSİ, 438’i ise özel sektör ve ortaklıkları ile yapılmıştır ve işletilmektedir. İnşaat halinde olan baraj ve HES projesinin 4’ü DSİ, 139’u özel sektör tarafından olmak üzere 143’tür. Planlama ve proje aşamasında olan ve gelecekte yapılması planlanan baraj ve HES sayısı ise toplamda 841 olarak öngörülmüştür. Bunların 82’sinin DSİ tarafından, 759 projenin ise özel sektör tarafından yapılması planlanmaktadır.
Gelişmiş ülkeler baraj ve HES’lerinin güvenliğinin belirlenmesi ve sürdürülebilmesi amacıyla araştırma-geliştirmeye önemli bütçeler ayırmaktadır.
Yapılarına göre genelde dolgu, ağırlık ve kemer baraj olarak sınıflanan barajların tasarım ölçütleri, mühendislik işleri, güvenlik önlemleri ve güvenliğe yönelik çeşitli özellikteki aletlerle izleme ve gözlemleme (monitoring) farklı olabilmektedir.
Barajların deprem dahil diğer dış ve iç etkilerin yaratacağı riskler açısından incelenmeleri geçmiş dönemlerde genelde durağan (statik) analiz yöntemleri ile yapılırken, günümüzde bilgisayarların ve yazılımların gelişimine koşut olarak gelişmiş hareketli (dinamik) yöntemler kullanılarak belirlenmeye başlanmıştır.
Durağan veya hareketli yöntemlerin uygulanmasında incelemeler kuramsal ve deneysel (gözlemsel) yöntemlerle yapılmaktadır. Deneysel yöntemlerde, baraj ya bilinen (kontrollü) bir kuvvetle veya doğal bir etki ile titreştirildiğinde (deprem, rüzgar vb) barajın gövdesine yerleştirilmiş cihazlarların bu titreşime göstermiş olduğu tepki ölçülmektedir. Bu deneysel ölçümlerden barajın hareket özellikleri olan frekansları (saniyedeki titreşim sayısı), davranış özellikleri (mod şekilleri) ve titreşim sönüm oranları hesaplanmaktadır. Baraj gövdesinde cihazlarla yapılan ölçümlerden belirlenen zaman bağımlı hareketler barajın gerçek özelliklerini yansıtmaktadır. Böylece kuramsal çalışmalar aşamasında kullanılan analitik tasarımlar, deneysel ölçüm sonuçlarına göre yeniden gözden geçirilmekte ve geliştirilmektedir. Bu bağlamda, barajın gövdesinin çeşitli noktalarına yerleştirilen çeşitli cihazların yanı sıra, özellikle deprem kayıtçılarının sağladığı deprem anında sarsılma şiddeti verileri deprem güvenli baraj tasarımında çok yararlı olmaktadır.
Türkiye’deki diri fay yoğunluğu
Deprem, ülkemizin coğrafik ve jeolojik bir gerçeğidir. Bugün yürürlükte olan 1996 tarihli Türkiye Deprem Bölgeleri haritasının yürürlüğe girişinden bu yana neredeyse 20 yıl geçmiş bulunmaktadır. Bu süre içinde Türkiye’de İzmit Körfezi depremi, Düzce depremi, Van depremi gibi 3 tane büyük deprem, Çankırı, Akşehir, Çay-Afyon, Pülümür Tunceli, Bingöl, Elazığ, Bala-Ankara ve Simav-Kütahya gibi orta büyüklüklerde hasar yapan depremler meydana gelmiştir. Son yıllarda yapılan Jeoloji, Jeofizik ve Deprembilim (Sismoloji) araştırmaları sonucunda ülkemizde bugüne kadar bilinen aktif (diri) fay sayısı ve uzunlukları artmıştır. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından 2012 yılında yayınlanan diri fay haritasına göre de ülke genelinde yaklaşık 150 tane olarak bilinen diri fay sayısı 326 olarak bulunmuştur. Bunlardan bir kısmı tek başına yıkıcı deprem üretebilecek alt parçalardan oluşan büyük fay sistemleridir. Alt faylarla birlikte değerlendirildiğinde yeni diri fay haritaları orta kuvvette ve büyük deprem üretebilecek fay sayısının yaklaşık 485 adet olduğu göstermektedir. Bu sonuç, fay yoğunluğu açısından Türkiye’nin dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri olduğunu, dolayısıyla barajlar dahil her türlü yerleşme, yapılaşma ve planlama sürecinde, her seviyedeki yöneticilerin deprem kökenli riskleri azaltmak için çok dikkatli olmaları gerektiğini göstermektedir.
Enerji santrallerimizin yüzde 75’i en tehlikeli alanlarda
Baraj ve HES’ler için hazırlanan Nihai ÇED Raporlarında “Deprem Durumu” başlığı altında yapılan inceleme “adet yerini bulsun” türündendir. 1996 öncesi deprem bilgileri kullanılarak bir sayfa ile geçiştirilen “deprem durumu” baraj gibi önemli bir mühendislik yapısının deprem güvenlik tasarımı için ne kadar güvenilirdir? ÇED raporunda deprem önemli değil midir? Deprem nedeniyle bir baraj çöktüğünde yaratacağı çevre tahribatının ve kayıplarının boyutları çok büyük olur. Yeni araştırmalarla ortaya çıkarılan bu tür birçok bilgiden, yenilenmiş diri fay haritasından ve son yıllardaki deprem verilerinden yararlanarak zaman geçirmeden en az 1/250.000 ölçekli yeni deprem bölgeleri ve tehlike haritaları hazırlanmalıdır. Barajların da deprem tehlike hesapları bu yeni bulgulara göre yapılmalı ve revize edilmelidir.
Mevcut verilere göre, Ülkemizdeki barajlar dahil enerji santrallerimizin %52’si 1. derece deprem bölgelerinde yer alırken, %23’ü de 2. derece deprem bölgelerinde bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle baraj ve diğer enerji santrallerimizin %75’i deprem bakımından en tehlikeli alanlardadır. Diğer %23’ü ise 3. ve 4. derece deprem bölgelerinde yer almaktadırlar. %2’si deprem bakımından en az tehlikeli alanlardadır. Baraj hasarından dolayı etkilenecek yerleşmelerin nüfus yoğunlukları da düşünüldüğünde mevcut ve inşa edilecek olan barajlarımızın deprem güvenliklerinin sağlıklı olarak belirlenmesinin ne kadar önemli olduğu açıktır.
Baraj çevresindeki depremler sürekli olarak izlenmeli
Büyük depremlerin neden olduğu güçlü yer hareketleri baraj gövdesinde veya çeşitli eklentilerinde hasar ve yıkım yaratabilmekte, mansaptaki yerleşim alanlarında çok büyük kayıplara neden olabilmektedir. Bu nedenle barajların gövdesinin çeşitli noktalarının deprem sarsma kuvvetleri altında nasıl davrandıklarının Kuvvetli Hareket İvme Sismografları (SMA) ile kaydedilmesi ve hızla değerlendirilmesi gerekir. Elde edilen bu gözlemsel verilerden barajın gövdesinde herhangi bir hasar olup olmadığı anlık olarak saptanacak, deprem yüklerine daha fazla direnç gösterecek uygun baraj ve HES tasarımı yapılabilecek ve böylece yeni inşaat önlemleri geliştirilecektir. Bu durum, şu anda işletmede olan veya yeni inşa edilecek baraj ve HES’lerimiz için hayati öneme sahiptir.
14 Aralık 2011 tarihinde DSİ Genel Müdürlüğüne yönelttiğim bir soru önergesine 14 Şubat 2012 tarihi itibariyle verilen yanıtta Türkiye’de DSİ tarafından yapılan barajlardan ancak 11 tanesinde çalışır durumda SMA olduğu, 3 barajda da montaj işlemi sürdüğü belirtilmiştir.
Aldemir ve diğ. (2015) tarafından yayınlanan makaleden aynen alınan şu ifadeler Türkiye gibi depremin yoğun olduğu ülkelerde baraj güvenliğinin önemini çok belirgin biçimde vurgulamaktadır: “Beton barajlar büyük yer ivmelerine tabi tutulduğunda oldukça fazla hasar alabilmektedir. Buna örnek olarak Nuss vd.(2012)’nin yaptığı çalışma incelenecek olursa dünyada belirgin hasar gözlemlenen beton barajlar olduğu ve bazılarının ciddi hasarlar aldıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle hasar aldıklarında felaketlere yol açabilecek bu önemli yapıların tasarım aşamasında özen gösterilmeli ve deprem etkisi altındaki gerçekçi deprem davranışının mümkün olduğunca iyi bir şekilde ortaya konması sağlanmalıdır. Ülkemizdeki mevcut barajların geçmiş depremlerde almış olduğu hasarları derleyen sistematik bir çalışma bulunmamaktadır. Bu kapsamda bir çalışmanın özellikle kaya ve toprak dolgu barajlar için DSİ tarafından yapılmakta olduğu bilgisi yazarlara iletilmiştir. Yukarıda bahsedildiği üzere özellikle Silindir Sıkıştırmalı Beton (SSB) barajların sayısı ancak geçen beş yıl içerisinde artmış olup bu barajların gerçek deprem performansına ilişkin bir veri elde etmek henüz mümkün değildir.”
Deprem sırasında barajlarda elde edilen SMA kayıtlarının değerlendirilmesi ile barajın hangi noktalarının hangi genliklerde ve frekanslarda hareket ettiği, barajın temeline gelen deprem hareketlerinin gövde tarafından nasıl büyütüldüğü veya sönümlendirildiği gözlenebilmektedir. Farklı büyüklükteki depremlerin aynı barajlardaki etkileri karşılaştırmalı olarak incelenmelidir. Barajı etkiliyen depremin ivmesi arttıkça barajın gövde malzemesi bir anlamda “yumuşamakta” ve dolayısıyla titreşim frekansı düşmektedir (peryodu artmaktadır). Örneğin Ülgen ve Özkan, (2004) kaya dolgu tipteki Akköprü barajında (Muğla-Dalaman) uyguladıkları farklı senaryo depremleriyle yaptıkları analizlerde, barajın şekil bozulma (deformasyon) artış oranlarının ivme değerindeki artış oranından büyük olduğunu gözlemlemişlerdir. İşte bu tür gerçek davranış özellikleri kuramsal hesaplamalarla karşılaştırılmakta, böylece tasarlanan barajın deprem güvenliğini arttırıcı düzenlemeler ve iyileştirmelerin yapılması sağlanmaktadır. Bu örnekler bize deprem ülkesi olan ülkemizde her türlü baraj ve HES’lerimizin çeşitli cihazlarla ve SMA türü deprem kayıtçıları ile kesintisiz olarak şekil değiştirme (deformasyon) ve hareketlerinin izlenmesi gerektiğini açıkça göstermektedir.
‘Vur beline kazmayı’
9 Haziran 2015 tarihinde Bilgi Edinme yasasına göre DSİ’den şu bilgileri istedim: “Devlet Su İşleri ve Özel Sektör tarafından yapılan ve işletilen barajların hangilerinde Kuvvetli Hareket İvme Sismografları (SMA) vardır? Bunların kaydettiği deprem sayısı nedir? Bu deprem kayıtlarının değerlendirilmesi ve barajın deprem sırasındaki davranışı ile ilgili yerli ve yabancı bilimsel dergilerde yayın veya makale var mıdır? Varsa kaç yayın veya makale vardır?”. Aldığım yanıt şöyle: “Başvurunuzda belirttiğiniz konular Bilgi Edinme Kapsamı dışında ve özel araştırma ve zaman gerektiren konulardır. Başvurunuzdaki konulara ait bir akademik çalışma var ise bununla ilgili üniversiteden bir yazı alarak kuruma direkt başvurmanız gerekmektedir.” Böyle bir yanıta benim yanıtım ise şöyle olur: “Vur beline kazmayı!”. Yani DSİ kendi kurumu ve özel sektör tarafından kurulan ve işletilen barajlarla ilgili bilgileri, barajlarında kaydedilen deprem sayısını, bunlarla ilgili araştırma ve yayınları hakkında bana bilgi vermek için “özel araştırma” yapması gerekiyormuş! Gel de şaşırma. Acaba bu yanıt DSİ’de bir arşivin olmadığının itirafı mıdır? Kurumsal hafıza yok mu? O kurumda her daldan çok sayıda yetişmiş eleman var. Onlar bu yanıtları birkaç günde hazırlar ve sunar. Ayrıca bunlar, ‘stratejik güvenlik’ açısından saklanacak bilgiler de değildir. Anlaşılan, DSİ bu hayati konuları umursamıyor ve muhtemelen de bir bilgisi olmadığından yasanın bazı maddelerini öne sürerek bilgiyi veremiyorum diyor. Ayrıca “ilgili üniversiteden bir yazı alarak kuruma direkt başvur” demesi de ayrı bir anlamsız ve anlaşılmaz vahim bir durumdur. “Dünyanın en büyük barajlarını yapıyoruz” övünmeleri güzel ama bu övünmeler 35 yıl İTÜ’de depremlerle ilgili konularda çalışmış bir bilim insanına istediği bilgiler için “ilgili üniversiteden bir yazı al öyle başvur” mealinden saçma ve trajikomik ifadeler büyük bir çelişme değil midir?
Aldığım güvenilir bilgilere göre DSİ’nin bazı barajlarına yerleştirilen deprem kayıt cihazlarının kayıt bilgileri doğrudan Ankara’daki DSİ Genel Müdürlüğünde kurulan bir bilgi-işlem düzeneğine aktarılıyormuş. Acaba barajlardan “gerçek zamanda” doğrudan Ankara’ya gelen deprem kayıt bilgileri nerede toplanıyor? Değerlendirilip raporlanıyor mu? Bu raporlar gizli mi? Neden bilimsel araştırma yapmak isteyen bir kişiden ilgili üniversiteden bir yazı getirme talebinde bulunuluyor?
Kayıt varsa neden değerlendirme yok?
Bununla ilgili olarak 13 Haziran 2015 tarihinde bir bilgi isteme yazısı daha gönderdim DSİ’ye. Şunları sordum: “Milletvekili olduğum dönemde 14 Aralık 2011 tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanlığına sunduğum soru önergesine verilen cevapta, DSİ tarafından işletilen 14 adet baraj ve HES de deprem kaydı yapma amacıyla Kuvvetli Hareket Sismografı (SMA) yerleştirildiği ve bu cihazların çalışır durumda oldukları beyan edilmiştir. Buna göre, 2001 yılından bu yana çalışan bu cihazlarla ilgili barajların çevresinde olan depremlerin kayıtları alınmış mıdır? Elde edilen deprem kayıtları varsa bu kayıtlar kullanılarak ilgili barajın deprem sırasındaki dinamik davranışı, tepki spektrumu, barajın sismik hareketi büyütme özellikleri vb konularda değerlendirme yapan yayın, rapor veya makale var mıdır? Bu yayınlara ve barajlarda elde edilen deprem kayıtlarına ulaşabilir miyim? 2011 yılından sonra SMA cihazlarının yerleştirildiği diğer DSİ barajları var mıdır? Özel Sektör tarafından yapılan barajlarda bulunan (varsa) SMA kayıtçılarının deprem kayıtları DSİ ye verilmekte midir?” Bu sorularıma Bakanlıktan 23 Haziran 2015 tarihinde gelen yanıt şöyle: “2001 yılından önce yerleştirilen SMA cihazlarının büyük bir kısmı sadece baraj kretine ya da ana kayaya monte edilmişlerdir. Barajın dinamik davranışının belirlenmesi için hem ana kayaya hem de baraj gövde ve kretinde SMA cihazlarının montajı grekmektedir. 2011 yılından sonra projelendirdiğimiz SMA cihazlarında bu hususa özen gösterilmiştir. Yukarıda belirtilen sebeplerden ötürü barajlarda sadece tasarım aşamasında dinamik analiz gerçekleştirilmiş olup, inşaat tamamlandıktan sonra gerçek verilerle yapılan bir dinamik analiz şu an mevcut değildir. Ancak barajın statik yükler altındaki davranışa ait birçok makale ve çalışma mevcuttur. 2013 yılında DSİ ve AFAD arasında yapılan protokole istinaden DSİ Barajlarında bulunan SMA cihazları Ulusal Deprem İzleme Ağına dahil edilmiştir. Bu aletler AFAD tarafından anlık izlenmekte verileri depolanarak DSİ ile paylaşılmaktadır. Özel Sektöre ait HES’de ölçümlerin izlenmesi ve değerlendirilmesi lisans sahibinin sorumluğundadır. 2011 yılından sonra montajı yapılan barajların listesi de mail ekinde sunulmaktadır“. Bu yanıta ek olarak, DSİ’ye ait barajlarda deprem kaydı için SMA yerleştirilen barajların listesi Çizelge 1 de verilmiştir.
Türkiye genelinde enerji üretimine geçen ve özel sektör ve ortaklıkları ile yapılmış ve işletilen baraj ve HES sayısının 503 olduğu düşünüldüğünde, ne yazık ki ne kadar az barajımızda Kuvvetli Hareket Sismografları (SMA) ile deprem kaydı yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Bunun parasal olanaksızlıklarla ilgisi yoktur. Çünkü baraj gövdesinde deprem kaydeden 3-5 cihazın maliyeti barajın yatırım ve işletme maliyeti yanında çok ama çok küçüktür. Bugün eğer bir çok barajımızda deprem için SMA kayıtçıları yoksa ve deprem kaydı alınmıyorsa bu durum bilinçsizliğin ve umursamazlığın yansımasıdır ve ayıplanacak bir durumdur. Ayrıca “… barajlarda elde edilen deprem kayıtlarına ulaşabilir miyim?”cümlesiyle sorduğum soruya olumlu veya olumsuz bir yanıt da verilmemiştir.
DSİ’ye sorduğum sorularımın tam yanıtını almamakla birlikte bir şey çok açık olarak anlaşılmaktadır. O da verilen yanıttaki “… inşaat tamamlandıktan sonra gerçek verilerle yapılan bir dinamik analiz şu an mevcut değildir” cümlesinden de anlaşılacağı gibi 2001 yılından bu yana Türkiye’de bir çok kuvvetli deprem olmasına rağmen deprem sırasında barajlarda kaydedilen (varsa) deprem verileri ile yapılan bir değerlendirme olmadığı ve dolayısıyla barajlarımızın deprem davranış özelliklerini bilemediğimizdir. Eğer kayıt var da değerlendirme raporu yoksa o da ayrıca sorgulanması gereken bir durumdur.
Sonuç olarak, deprem tehlikesi çok yüksek olan ülkemizde bir kaç örnek çalışma dışında yüzlerce barajımızın gerçek depremler sırasında etkisinde kaldığı deprem hareketlerini kaydeden deprem kayıt cihazlarına sahip olmadığı, barajlarımızın bu depremlerde nasıl tepki verdiği ve hasar yapabilecek sarsıntı düzeylerine ulaşılıp ulaşılmadığı konusunda bilimsel gözleme dayalı bilgimiz olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, şu anda Türkiye’de deprem güvenli baraj tasarımında depremlerden elde edilecek gerçek verileri kullanma olanağımız yoktur. Yani depremler oluyor, barajlarımızı yöneten sorumlular seyrediyor!
Kaynaklar:
– Aldemir, A., Yılmaztürk, S. M., Yücel, A. R., Binici, B., Arıcı, Y. ve Akma, A., 2015. Beton Barajların Deprem Davranışlarının İncelenmesinde Kullanılan Analiz Metotları, İMO Teknik Dergi, 6943-6968, Yazı
– Bayraktar, A., Sevim, B. ve Altunışık, A.C., 2010. Operasyonel Modal Analiz Yöntemi Kullanılarak Berke Barajı’nın Deprem Performansının Belirlenmesi, DSİ Teknik Bülteni, sayı 108, s. 13-29.
– Eyidoğan, H., Ergin, M., Üçok, M. and Başar, M., 1999. Seismicity of Berke Dam site, southern Turkey: Pre-Filling Stage, In Proceedings of ICOLD International Symposium on Dam Foundations Problems and Solutions, (ed. Turfan), Antalya, 573-580.
– Eyidoğan, H., 2001. 06.2001 Adana, Osmaniye Depremi ve Sır Barajındaki SMA-1 Kayıtlarının Analizi, İTÜ Geliştirme Vakfı Ara Rapor, İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İstanbul, 20 sayfa.
– Eyidoğan, H., 2002. 10.2001 Adana-Osmaniye Depremi ve Sır Barajındaki SMA-1 Kayıtlarının Analizi, İTÜ Geliştirme Vakfı Ara Rapor, İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İstanbul, 14 sayfa.
– Eyidoğan, H., 2002. 05.2002 Andırın-Kahramanmaraş Depremi ve Sır Barajındaki SMA-1 Kayıtlarının Analizi, İTÜ Geliştirme Vakfı Ara Rapor, İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İstanbul, 13 sayfa.
– Eyidoğan, H., 2003. 12.2002 Andırın-Kahramanmaraş Depremi (Md=4.8) ve Sır Barajındaki SMA-1 Kayıtlarının Analizi, İTÜ Geliştirme Vakfı Ara Rapor, İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü, İstanbul. 5 sayfa.
– Eyidoğan, H, Geçgel, V. and Pabuçcu, Z., 2010. Correlation Between Water Level Decrease in Atatürk Dam, Turkey and 0 Earthquake on September 3, 2008, In Proceedings ESC 2010, 6-10 September 2010. Montpellier, France, p 61.
– Gökmenoğlu, H. ve Gündüz, İ., 2014. Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali ÖBKD baraj gövdesi kaya dolgu ölçüm cihazları tasarım ve uygulaması, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, DSİ Ilısu Projesi 16. Bölge Müdürlüğü, 116 sayfa.
– MTA Tarafından Yenilenen “Türkiye Diri Fay Haritası”, Bakan Taner Yıldız’ın MTA’nın Yenilenmiş Türkiye Diri Fay Haritaları hakkında yapacakları Basın Toplantısı için Hazırlanmış Bilgi Notu.
– Nus, L.K., Matsumoto, N. ve Hansen, K.D., 2012. Shaken but not Stirred – Earthquake Performance of Concrete Dams, Innovative Dam and Levee Design and Construction for Sustainable Water Management, 32nd Annual USSD Conference New Orleans, Louisiana, pp. 1511-1530.
– Özmen, B., 2012. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritalarının Tarihsel Gelişimi, Türkiye Jeoloji Bülteni, Cilt 55, Sayı 1, Ocak 2012, Ankara, s. 43-55.
– Sömer, A. ve Çağıran, Ö., 2009. İzmir ve Yakın Çevresindeki Kuyuların ve Barajların Afetten Etkilenme Risklerinin İncelenmesi, İzmir Afet Riskini Azaltma Sempozyumu, İzmir’de Afet Riskini Azaltma Eylem Planı Çalışmaları 7-8 Aralık 2009, Tepekule Kongre ve Sergi Sarayı, İzmir.
– Ülgen, D. ve Özkan, M.Y., 2004. Akköprü Barajının Deprem Davranışı ve Kalıcı Deformasyon Analizi, Zemin Mekaniği ve Temel Mühendisliği 10. Ulusal Kongresi, 16-17 Eylül 2004, İTÜ, İstanbul.
– TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü, 2012. Baraj Tasarımında Sismik Parametre Seçim Rehberi, Rehber No: 001, 1. Barajlar Kongresi, 2012, Ankara, 29 sayfa.