62 yaşındaki bisiklet tutkunu Jim Papadopoulos, gençliğinden beri her sürüşünde bisiklet hareketinin arkasındaki matematiksel sırlar üzerine düşünmekten kendini alamadığını söylüyor. Bu sırlardan başlıcaları: Pedallama esnasında sürücüyü dengede tutan görünmez kuvvetler nelerdir? Neden sürücü sola dönmek için başlangıçta sağa yönelmek zorunda? Ve bir bisiklet nasıl sürücüsüz olarak yürütüldüğünde kendi kendini dengeleyebilir (yani öz dengesini sağlayabilir)? Jim Papadopoulos gelecekte yeni ve radikal bisiklet tasarımları öngörüyor.
Sunuş: Okuyacağınız makale, Nature dergisinin 535. Sayısında (21 Temmuz 2016, ss.338-341) yayımlanmıştır.
Papadopoulos’un Boston-Massachusetts’deki evinin bodrumunda duvara dayalı vaziyette duran, aşınmış boyaları ve inik lastikleri ile tam 7 bisiklet var. Evlilik hediyesi olarak aldığı elyapımı bisiklet kadrosu ise ince bir toza bulanmış durumda. “Taşınırken araştırma bisikletlerimden çoğunu geride bıraktım” diyor Papadopoulos. Hâlâ bodrumunda sakladığı bisiklerler ise onun için ayrı bir öneme sahip, “Bunlar sürmüş olduğum bisikletler” diyor.
Gençliğinde ve üniversite yıllarında amatör bisiklet yarışlarına katılan 62 yaşındaki Papadopoulos’un, bisikletlere karşı büyük bir tutkusu var. Öyle ki hayatının büyük bölümünü diğer her şeyi ikinci plana atıp bu tutkusunun peşinden giderek geçirmiş. Fakat onun bisikletlere olan bu hayranlığı sadece yarışlardan ibaret değil, çok daha derin bir anlam taşıyor. Gençliğinden beri her bisiklete binişinde bisiklet hareketinin arkasındaki matematiksel sırlar üzerine düşünmekten kendini alamadığını söylüyor. Bu sırlardan başlıcaları: Pedallama esnasında sürücüyü dengede tutan görünmez kuvvetler nelerdir? Neden sürücü sola dönmek için başlangıçta sağa yönelmek zorunda? Ve bir bisiklet nasıl sürücüsüz olarak yürütüldüğünde kendi kendini dengeleyebilir (yani öz dengesini sağlayabilir)?
Papadopoulos New York’taki Cornell Üniversitesi’nde genç bir mühendisken bu sorular üzerine eğilmiş, fakat fikirlerinin büyük bölümünü yayımlamakta başarısız olmuş. Sonunda akademiden uzaklaşmış ve 1990’ların sonlarına kadar tuvalet kâğıdı üreten makineleri yapan bir şirkette çalışmış. Papadopoulos “En nihayetinde eğer çalışmalarınız kimseye ulaşmıyorsa, yaptıklarınız anlamsızdır” diyor.
Fakat sonradan çalışmaları birilerinin dikkatini çekmeyi başarmış. 2003 yılında eski bir dostu ve aynı zamanda Cornell’den mesai arkadaşı olan mühendis Andy Ruina onu aramış ve “Jim, bunun bir parçacı olamalısın” demiş. Hollandalı biliminsanı Arend Schwab’ın da katılımıyla ekibin bisikletlerde denge konusundaki araştırma süreci başlamış.
İki tekerleğin güzelliği
Proceedings of Royal Society and Science dergisinde yayımlanan çalışmaları ile sürücüsüz bir bisikletin dengesini nasıl (daha doğrusu neyin) sağladığı sorusu üzerine yüzyıllık tartışmaya nokta koyacak cinsten bir iş çıkaran ekibin aradığı, 50 milyar dolarlık küresel bisiklet endüstirisine temelde katabilecekleri, salt matematikten ziyade, sezgi ve deneyimlere dayanan yeni bir bilimsel yaklaşımdı. Ekibin bulguları en çok ihtiyaç duyulan bazı inovasyonlara yol verebilir, belki de tasarımcılara daha dengeli ve güvenli sürüş sağlayan yeni jenerasyon pedallı ve elektrikli bisikler geliştirme konusunda yardımcı olabilecekti. Ek olarak bisiklet hareketinin kavranması protez ve robotik gibi diğer alanlara da aktarılabilme potansiyeline sahip olduğundan ayrı bir öneme sahipti.
Kaliforniya Üniversitesi’nde spor mekaniği üzerine çalışan bir mühendis olan Mont Hubbart “Herkes bisiklet sürmeyi bilir, fakat kimse nasıl sürdüğümüzü bilmiyor” diyor. “Bisiklet üzerine çalışmalar tamamen entellektüel açıdan ilgi çekici, fakat insanlar arasında yayılma kabiliyetinden dolayı pratik uygulamaları da var.”
Çalışma alanı Newton’un üç hareket yasası tarafından belirlenen bir mühendis sınıfı olan mekanikçiler için bisiklet bilmecesi özel bir cazibeye sahip. “Hepimiz matematik, fizik ve mühendislik arasında bir ayrımın bulunmadığı 19. yüzyılın içerisine hapsaolmuş durumdayız” diyor Ruina ve ekliyor, bisiklet “gözlemlenebilir şeylerle ilişki bir matematik problemidir.”
Bisikletin iki tekerli öncüsü olan velespitin patenti ilk kez 1818 yılında alındı. Deneme yanılma yöntemiyle evrilen bisikletler 20. yüzyılın başlarından beri aşağı yukarı bügünkü görünümlerinde. Fakat bu zamanada kadar çok az insan bisikletlerin nasıl ve neden çalıştığı üzerine kafa yormuş. Buhar makinesinin analizini yapan İskoçyalı mühendis William Rankine, 1869 yılında tersine yönelme (countersteering) olgusunu fark eden ilk kişi oldu. Sürücünün sola yönelebilmek için öncelikle gidonu kısa süreli olarak sağa doğru kırması ve bu sayade bisikletin (hafifçe) sola doğru yatması durumunu ifade eden tersine yönelme olgusu motosiklet eğitimlerinde “viraj kontra tekniği” ismiyle de öğretilir.
Yatış ve yönelme arasındaki bağlantı bisikletin en gizemli özelliği; bisikletin kendi başına giderken dengesini sağlayabilmesinin yolu buradan geçiyor. Sürücüsüz bir bisiklete ilk itkiyi verdiğinizde yol üzerinde sarsılarak ilerler, fakat genellikle takip ettiği yola adapte olur. İngiliz matematikçi Francis Whipple tarafından 1899 yılında geliştirilen, bisiklet hareketini matematiksel olarak açıklayan model, bu öz dengeyi kurma meselesini anlamak için kullanılabilir. Bu amaçla geliştirilen ilk matematik modellerinden olan Whipple’ın modeli, aynı zamanda o zamana kadarki en kuvvetli modellerden biri. Whipple’ın modelinde bisiklet -iki tekerlek, sürücü ile kadro ve gidon ile onun bağlandığı çataldan meydana gelecek şekilde – dört katı nesneden oluşuyor. Bu dört parça da kütleçekim kuvvetine göre hareket eden iki mil ve bir eklem aracılığıyla birbirine bağlanıyor.
Herhangi bir bisiklet üzerinden elde edilen ölçümler bu modele uygulandığında, hareketi esnasında takip edeceği yörünge elde ediliyor, tıpkı adım adım ilerleyen bir animasyon filmi gibi. Mühendisler faktör analizi adıyla bilinen teknikten yararlanarak aynen uçak tararımlarına uygulandığu gibi bir bisikletin denge incelemesini yapabilirler. 1910 yılında bu tür bir analiz tekniğine dayanarak matematikçi Felix Klein ve Fritz Noether teorik fizikçi Arnold Sommerfeld ile birlikte, dönüş halindeki bir tekerleğin eksen eğikliğine karşı direnci olarak ifade edilebilecek jiroskopik etkiye yoğunlaştı. Bir bisikleti sola doğru ittiğinizde hızla dönen ön teker potansitel olarak bisikleti dik durumda tutacak şekilde sola dönecektir.
Fakat kimyacı ve popüler bilim yazarı David Jones 1970 yılında Physics Today dergisinde yayımladığı ve teorik olarak sürülemez kabul edilen bir grup bisikleti sürmenin yolunu açıkladığı makalesinde, bu teoriyi yerle bir etti. Jones’un tasarladığı bu bisikletlerden birinin ön tarafında jiroskopik etkiyi sıfırlayacak şekilde ters yönde dönen ikinci bir teker bulunuyordu. Fakat Jones bu bisikleri elleri serbestken kullanmada ufak problemler yaşıyordu.
Bu keşif Jones’u bu süreçte rol alıyor olabilecek başka bir kuvveti aramaya itti. Bir bisikletin ön tekerleği ile hareket yönünü takip edecek şekilde dönen bir alışveriş arabası (mobilya da olabilir) tekerleğini karşılaştırdı. Bisiklet tekeri de tıpkı alışveriş arabasınınki gibi davranabiliyor, çünkü ikisininde yerle temas ettiği nokta yönelme ekseninin 5 ila 10 cm gerisinde yer alıyor. Bu mesafe iz mesafesi olarak adlandırılıyor. Jones iz mesafesinin çok fazla olduğu bisikletlerin çok daha dengeli olduğunu ve sürüşün kolaylaştığını, aksine iz mesafesinin negatif olduğu durumda ise bisikletin bir ölüm tuzağı haline geldiğini ve sürücünün gidonu bıraktığı anda takla atabileceğini keşfetti.
Jones bisiklet devrilmek üzereyken, küçük tekerlek etkisinin bisikletin ön ucunu arkaya düşen kütlenin altına yönelttiği ve bisikleti dik tuttuğu sonucuna ulaşır. Jones’a göre tekerleğin iz mesafesi bisikletin kendi dengesini kurabilmesinin tek açıklamasıydı. 40 yıl sonra yayımlanan anılarında gözlemlerini büyük bir başarı saymış ve “Kendisini modern bisiklet teorisinin babası olarak selamladığını” yazmıştır.
Vites yükseltmek
Bu çalışma o zamanlar Corvallis, Oregon’da yaşayan bir genç olan Jim Papadopoulos üzerinde derin bir etki yaratacaktı. Jim’in İngiltereli bir uygulamalı matematikçi olan babası Michael 1967’de Oregon State Üniversitesi’nde işe başlamış, fakat Vietnam Savaşı’nı protesto ettiği için işinden olmuştu. Aile ve üniversite arasında süregelen 10 yıllık hukuk mücadelesi aileyi ekonomik olarak sarsmış ve kendileri çöp kutularını karıştırırken bulmuşlar. Bu durum 1970’lerin başında Jim’in annesini intihara sürüklemiş. “Tam gözlerimi dünyaya açtığım ve kim olduğuma karar verdiğim zamanda ailem param parça oluyordu” diyor Papadopoulos.
Genç Jim derslerini takip etmeyi bırakmış ve notları tepetaklak olmuş. 17’sine bastığında okuldan tamamen ayrılmış ve evi terk etmiş. Okuldan ayrılmadan önce bir öğrentmeni ona Jones’un makalesini vermiş. Bu zamanlarda bisikletler onun için bir hayata tutunma aracı olmuş.
Papadopoulos Jones’un çalışmasını büyüleyici, fakat bir o kadar da karmaşık bulmuş. “Bunları öğrenmeliyim” diye düşünmüş. O yazı Berkeley Kaliforniya’da aylak aylak gezerek ve boş zamanlarında Arkfen’in Fizikte Matematiksel Metodlar kitabını okuyarak geçirmiş. Sonradan Oregon’da bir kontrplak atölyesinde çalışmaya başlayan Jim, her haftasonu yarışlara katıldığı efsanevi Schwinn Paramount bisikletini alacak parayı biriktirmiş. 1973 yılında Liverpool’da kadro üreticisi olan Harry Quinn için çalışmaya başlamış, fakat bu işte çok kötü olduğundan tutunamamış ve işten ayrılması istenmiş.
Papadopoulos 1975’te Oregon’a dönmüş ve bir yılını devlet üniversitesinde geçirdikten sonra MIT’de makina mühendisliği üzerine lisans eğitimine başlamış. Üniversite yılları oldukça başarılı geçen Jim, petrol şirketi olan Exxon’un desteği ile kırılma mekaniği üzerine doktora derecesini almış. Jim’in üniversitedeki danışman hocası Michael Cleary’e göre Jim’in akademik kariyeri parlak görünüyormuş. Exxon’un kurum içi yayınından bir yazara “Jim’in üniversitede profesör olacağını düşünüyorum ve kesinlikle burada MIT’de kalacağını umuyorum” demiş.
Fakat Jim’in farklı fikirleri varmış. Whipple’ın modeli ve Jones’un makalesi üzerinde çalışan Jim, bir yaz staj için gittiği Kaliforniya’da Andy Ruina ile tanışmış.
İkili kısa sürede arkadaş olmuş ve Ruina Cornell Üniversitesi’nde işe girdiğinde Jim’i de doktora sonrası araştırmacı olarak işe almış. Ruina “Sürekli bisikletler hakkında konuşuyorduk, fakat onun bu konuda gerçekten ciddi bir şeyler yapmak istediğinin farkında değildim” diyor.
Papadopoulos Ruina’yı bisiklet şirketlerinin, tıpkı petrol şirketlerinin yaptığı gibi bu konuda akademik araştırmaları desteklemekle ilgilenebilecekleri konusunda ikna etmiş. Böylece Cornell Bisiklet Araştırmaları Projesi için fon oluşturma işine girişmişler. Tekerleklerin dayanımından, yağmurda fren ağrızasına kadar her şeyi incelemek üzere iddialı bir işe girişmişler.
Papadopoulos’un ilk hedefi bir bisikleti diğerinden daha dengeli yapanın ne olduğunu anlamak olmuş. Ofisinde oturmuş ve bisiklet hareketini ifade eden hareket denklemlerini türetme girişiminde bulunan toplam 30 kadar yayını didik didik etmiş. Çalışmalardaki, kendi deyimiyle, “kötü bilim”i görünce dehşete düşmüş. Denklemler bir bisikletin geometrik yapısıyla bisikletin hareketi arasında bağlantı kurma açısından ilk adımı teşkil ediyor olmasına rağmen, çalışmalardaki modellerin öncekilerden çok az referans aldığını veya hiç referans almadığını görmüş. Çoğu makale hatalar nedeniyle paçavraya dönmüş ve karşılaştırılmaları çok zormuş. Papadopoulos’un işe başlangıç çizgisinden başlaması gerekmiş.
Bir senelik çalışmanın neticesinde kesinliğine inandığı bir denklem setini elde etmeyi başarmış. Şimdi sıra elde edilen denklemlerin cevaplar üretmesine gelmiş. “Her defasında saatlerce oturup denklemlere bakıyordum ve neyi gösterdiklerini çözmeye çalışıyorum” diyor.
İlk olarak bisiklet denklemlerini, Jones’un kritik parametresi olan küçük tekerleğinin iz mesafesi cinsinden yeniden yazmış. İz mesafesi negatifken bisikletin dengesiz olacağını beklerken, hesaplamaların tam tersine işaret ettiğini görmüş. Bu durum o dönem hazırladığı bir raporda gidonun önüne doğru çıkıntı yapan bir yüke sahip tuhaf bir bisiklet çizimi ve “Önemli ölçüde önde yer alan kütle merkezi, hafifçe negatif olan iz mesafesinin etkilerini sönümleyebilir” ifadesi ile yer alıyor. Göründüğü kadarıyla öz denge olgusundan tek bir parametre sorumlu olamaz.
Bu keşif gösteriyor ki, bir bisikletin sürüş kolaylığını garanti edecek genel kabul görmüş bir kural yok. İz mesafesi yararlı olabilir. Jiroskopik etki yararlı olabilir. Kütle merkezi yararlı olabilir. Papadopoulos’a göre bu daha önce bilinmeyen bir gerçeği açığa vuruyor. İlk kadro üreticileri tesadüfen iyi olduğu sezilen bir tasarım bulmuşlardı ve bisiklet evreninin bu köşesinde daireler çizmişlerdi. Fakat bisiklet tasarımını değiştirecek henüz denenmemiş geometriler hâlâ orada bir yerlerdeydi.
Düşüş dönemi
İki yıl sonra Ruina Papadopoulus’u daha fazla destekleyemez hale geldi. Bisiklet üreticisi Murray hariç sadece iki endüstriyel kuruluştan (Dahon ve Moulton) bağış elde edilebilmişti ve bunlar küçük tekerlekli bisiklet üreticileriydi; belkide sıradışı bisiklet tasarımları onlar için sürüş kolaylığı sağlayabilirdi.
Bunun yanında Papadopoulos bisikletler konusunda matematiksel olarak ilerliyor olsa da, bu zaman sürecinde konuyla ilgili olarak başyazarı olduğu sadece bir makale yayımlamıştı. Kendisi bu konuda “Yeni şeyler keşfetmeyi ve detaylar üzerinde çalışmayı daha eğlenceli bulmuştum, bunları yazmak tabi ki sıkıcıydı” diyor. Para veya yayın olmadan haliyle bisiklet araştırmaları hız kesmiş ve 1989’da bisikletlerini aracına koyup o zamanki eşinin işe girdiği İllinois’e taşınmış. Bir süre hiç hoşlanmadığı bir dizi eğitim ve endüstri işinde çalışmış. Boş zamanlarında ise bisiklet bilimiyle ilgili insanlar için kuruduğu “Hardcore Bicycle Science” ismindeki e-mail grubunu idare ediyormuş.
2001 yılında MIT’de mühendis olan ve sırtüstü yatarak kullanılan bisikletlerin (kaydırak bisikletler) mucidi David Wilson, Papadopoulos’a Bicycling Science isimli kitabının üçüncü basımı için yazarlık teklifinde bulunmuş. Maddi sıkıntılar ve sorumluluklarla boğuşan Papadopoulos Wilson’un kitabı için yazacağı bölümü tamamlayamamış ve sonunda mail iletişimini tamamen kesmiş. Bu olay üzerine kendini ihanete uğramış hisseden Wilson, Papadopoulos ile ilgili olarak “O zeki bir insan” diyor, fakat “her zaman birşeyleri tamamlamak konusunda problemleri vardı” diye ekliyor. Papadopoulos aldığı işi bitirdiğini fakat kısmen stresli boşanma süreci nedeniyle bunun olması gerekenden 2 yıl uzun sürdüğünü söylüyor.
Bisikletlere dönüş
Bu sırada Ruina Cornell’de yoluna devam etmiş ve ekibin elde ettiği birikimi yeni bir alana uygulamış: robotik. Eğer bisikletler kontrol sistemi olmaksızın mükemmel bir dengeye sahip olabiliyorsa, yürüyen makineler de pekâlâ aynı şeyi başarabilir diye düşünen Ruina, olası tasarımlar üzerine çalışmalara başlamış. 1998’de Schwab’ın Hollanda’daki Delft Teknoloji Üniversitesi’ndeki yüksek lisans öğrencisi Martijn Wisse ile iki ayaklı ve hiçbir motora sahip olmadan (sallanan kollardaki enerjiyi depolayabilen) hafif bir eğimde yürüyebilen bir robot tasarımı üzerinde çalışmışlar. Birkaç elektronik motor ekleyerek yer seviyesinde yürüyebilen enerji verimli bir robot üretmişler.
2002’de Schwab ücretli iznini (her yedi yılda bir üniversite öğretim üyelerine verilen araştırma veya seyahat izni) Ruina ile birlikte eski bisiklet işi için kullanmaya karar vermiş. Sonrasında Ruina Papadopoulos’u arayıp onu da çalışmaya davet etmiş. Schwab “Bu, dahi ile ilk karşılaşmamdı” diyor.
Schwab kimsenin daha önce doğru bisiklet denklemlerini yayımlamamış veya onları bisiklet tasarımlarındaki zorluklara uygulamamış olmasını inanılmaz bulmuş. Bir yıl içersinde o ve Hollanda’daki Twente Üniversitesi’nde mühendis olan Jaap Meijaard bağımsız olarak kendi denklemlerini türetmişler ve bunların Papadopoulos’unkilerle uyumlu olduğunu görmüşler. Güney Kore’de düzenlenen bir mühendislik konferansında eksiksiz bisiklet denklemlerini sunup, sonrasında dört yazarın adıyla yayımlamışlar.
Bunlardan sonra sıra, denklemlerin sadece birer matematiksel bulgu olmadığını göstermeye gelmiş. Schwab ve öğrencisi hem negatif iz mesafesine sahip olup hem de öz dengesini sağlayabilen bir bisiklet geliştirmek için bir yıl harcadıktan sonra ortaya çıkan, bir scooter ile tahtrevallinin karışımını andıran, ön tekerleğin önünde açılı olarak yerleştirilmiş bir ağırlığa ve jiroskopik etkiyi yok edecek şekilde ters yönde dönen ikincil bir tekerleğe sahip bir araç olmuş. Deneyler Papadopoulos’un bisiklet dengesinin çeşitli parametrelerin karmaşık bir etkileşimine dayandığı konusunda haklı olduğunu gösterdi.
Keşfinin geniş bir okuyucu kitlesine ulaşması için yaklaşık 30 yıl bekledikten sonra Papadopoulos kendini yararsız fakat rahatlamış hissettiğini söylüyor. “Hiçbir şeyi hayal ettiğimiz gibi değiştirmedi” diyor. Bu senenin kadro tasarımları bir önceki seneninkilere oldukça benziyor. “Herkes hâlâ kutunun içinde” diyor. Diğer yandan yeni araştırmacılar ekibin yörüngesine girmiş ve 2010’da bisiklet ve motorsiklet dinamiği üzerine bir konferans düzenleyecek itkiye sahip olmuşlar. Bazıları tasarım ilkelerini test etmek üzere çılgın deneysel bisikletler dahi üretmiş olan dünyanın dört bir yanından meraklılar bir araya toplanmış.
Bu seneki konferansın organizatörlerinden biri olan Kaliforniya Üniversitesi’nden mühendis Jason Moore da bisikletin kadro geometrisi ile kontrol kabiliyeti arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışma gerçekleştirmiş. Çalışma uçak pilotları üzerinde yapılan askeri araştırmalardan ilham almış. Moore sensörler aracılığıyla yönelim, eğilme ve hız özellikleri izlenen bisikletler üzerinde çeşitli manevralar gerçekleştirerek bir sürücü kontrol modeli oluşturmuş. Dengesini sağlamak için, ağırlık merkezi kaydırmak yerine sadece yönelme hareketini kullanmış. Bunun için kendisini bisiklete bağlayan katı bir üst gövde koşumu giymesi gerekmiş. Araştırma sonuçları, daha dengeli bisikletlerin diğerlerine göre daha iyi sürüş sunduğu yönündeki kanıyı doğrulayarak kadro üreticilerine tasarımlarını optimize etmek için bir araç sunuyor.
Çalışma aynı zamanda gereken yönelme momentinin Whipple’ın bisiklet modelinin öngördüğünden 2-3 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum modelin göz ardı ettiği sürtünme ve lastiklerin eğilmesinden kaynaklanıyor olabilir, fakat kimse bundan emin değil. Daha ileriki testler için Moore ve çalışma arkadaşları öz dengesini sağlayabilen robotik bir bisiklet de üretmişler. ”Bir kere robotik bir bisiklete sahip olunca insanları tehlikeye atmaksızın birçok çılgın deneyi gerçekleştirebilirsiniz” diyor Moore. (Erken dönem sürüş deneylerinden birinde iki yana yerleştirilmiş tahta çubuklarla üflenen havaya karşın dengenin yeniden sağlanması üzerine çalışmış.) Diğer birçok sürücüsüz robot bisiklet ile karşılaştırıldığında Moore’un bisikleti kendisini dik tutmak için içsel bir jiroskop kullanmıyor, sadece yönelmeden yararlanıyor. Moore daha ileri araştırmalar için bulgularını Schwab’a da göndermiş.
Bugün Schwab Papadopoulos’un her zaman hayalini kurduğu laboratuvara sahip ve Papadopoulos onunla çalışabildiği için minnettar. “Bu hayal edebileceğiniz en güzel şey” diyor. Schwab’ın diğer projeleri arasında, yönelme ve denge için olan hareketleri biribirinden ayırmayı mümkün kılan “kablo aracılığıyla yönelimi” sağlanabilen bir bisiklet ve düşük hızlarda kendi dengesini sağlayabilen “yönelme destekli” bir bisiklet de bulunuyor. Bunların yanında öz dengesini sağlayabilen ve yönelimi arka kısmından sağlanan bir kaydırak bisiklet tasarımı da var. Bu tasarımda büyütülmüş ön teker jiroskopik etkiyi arttırıyor. Bu türün en büyük avantajı klasik kaydırak bisikletlerden daha kısa zincire sahip olması ve bu sayede enerji transferini daha verimli yapabilmesi. Schwab bu konuda “Daha önce bu tarz bisikletler üretmeye çalışan insanlar oldu, fakat bu bisikletler sürülemiyordu” diyor.
Papadopoulos şu anda Boston’daki Northeastern Üniversitesi’nde öğretim görevlisi pozisyonunda ve bazı bisikletlerin yüksek hızlarda neden sendelediği konusunda uzun süredir varlığını sürdüren fikirleri test ediyor. Hız sendelemesi problemini selenin altındaki titreşimleri emecek bir damper aracılığıyla çözebileceğini düşünüyor. Yeni çalışma arkadaşları ve sadece bisikletlerle ilgili olmayan öğrencileri ile çeşitli soruları dallandırıp budaklandırıyor.
Bodrumundaki dolabının çekmecesini açıyor ve üzerlerinde “lastik basıncı”, “biyomekanik” ve “Cornell” gibi etiketler bulunan eğri büğrü kalın kahverengi kâğıttan dosyaların sayfalarında göz gezdirmeye başlıyor. Bir ders kitabı açıyor. “Fizyoloji egsersizi? Bununla gerçekten daha önce uğraşmamıştım” diyerek bir kenara fırlatıyor. Dolabın arka bölümünde, bisiklet araştırmasıyla ilgili fikirleri topladığı kalın bir dosya buluyor, üzerindeki etikette “Tamamlanmamış” yazıyor. Papadopoulos bir saniyeliğine düşündükten sonra düzeltiyor: “Büyük oranda tamamlanmamış.”